Geçmişte birçok tekrarı denenmiş köy dizileri kıvamında olacak gibi gelmişti bana, Güzel Köylü ilk başta... Genelde ön yargılarımla ünlüyüm; yazılarımı takip edenler bilirler. Ama şu da var ki; ön yargılarımı yıkılmaya yüz tuttuğu anda bir köşeye bırakmasını da iyi bilirim. Olmadı, giyotine yatırır; kırparım bir güzel!..
Haksız da değildim hani, aslında işleyiş itibariyle daha önce denenmiş; Baba Ocağı ve Dürüye'nin Güğümleri dizisine oldukça benzemekte ama senaryo, işte o her şeyi bambaşka bir dünyaya sevk etmekte... Senaryonun işleyişi ve karakterlere uyumu, her şeyin başında harika... Baykut Badem ve Filiz Ekinci'ye ait senaryoda, ilk bölümde özellikle Gül'ün başına gelen aksilikler noktasında, birçok sorun vardı ama onu da karakteri isyan ettirip; şehir yaşamından kaçmaya itmeleri gerektiğine bağlıyorum... Aslında bu konudan dizi hakkındaki ilk yazımda da bahsetmiştim ama gözden kaçırdığım bir nokta vardı. O da malum, ön yargılarım!..
Diziyi ilk bölümünün sonunda; Gül'ün başına gelen aksilikler, sevgilisi Kaan'ın onu evlilik yolunda tek başına bırakışı ve sürpriz bir büyük anne faktörünün ortaya çıkışında bırakmıştık... Üzerine üç bölüm daha izledik, iyice diziyi tahlil ettikten sonra şimdi hakkında ikinci yazıyı kaleme alabilirim...
Oyuncular
Dizinin başlangıcı, tipik Gizem Karaca rollerine işaret etmekteydi. Diğer dizilerindeki karakterlerinden pek bir farkı yoktu, oynadığı Gül karakterinin ve bu durumdan sıyrılabileceğine inanıyordum. Açıkçası, daha önceki oynadığı yapımlara nazaran, daha bir usta kadrosu vardı bu dizinin ve birinden bile bir şey kapsa; istenileni verebilir diye düşünmekteydim. Nitekim haklı da çıktım... Gül, köye gittikten sonra karakterin sahiciliği iyice ortaya çıkmaya başladı. Tepkileri artık tek düze değildi ve en önemlisi, Gül karakteri gerçekten çok sevimliydi... Kaan'la çatışmaları, Cemal'le romantik takılmaları oldukça gerçekçiydi. İçinde yaşıyordu da bu sahneleri. Kesinlikle ortada yapay bir oyunculuk yoktu. Diğer dizilerinde de yapay oyunculuk sergilediğini söyleyemem ama bazen gerçekten oynadığı rolün üstesinden gelemediğine inanmaktaydım. Gül karakteriyle birlikte bana göre, Gizem Karaca'nın da hayat defterinde yeni bir sayfa açılmış oldu...
Zengin ve tüm kızların peşinde koştuğu ama kimsenin elde edemediği, klasik bir jön rolünde izleyebilirdik aslında onu. Bu role de; erkek gözüyle(!) bile iyi giderdi diye düşünmekteyim ama o oyunculuğunda farklı bir kapı açmayı tercih etti. Ulaşılamayan bir erkek olabilecekken, kör kütük aşık ve oldukça fedakar bir köy delikanlısı oluvermişti... Evet, Berk Cankat'dan bahsediyorum... Sana Bir Sır Vereceğim'in, kötü çocuğuydu kendisi ve ilerde oynayabileceği büyük rollere göz kırpmaktaydı performansıyla... Bu performansın üzerine, masum ve aşk dolu bir köylü delikanlısı oynamak biraz ironikti ama o üstesinden çok rahat bir şekilde gelebilmişti... Role hakimiyeti ama özellikle de diksiyonu beni oldukça şaşırtmıştı. Ege şivesine çok çabuk alışmıştı ve üzerinde sırıtmıyordu. İlerleyen bölümlerde ise diksiyonu daha da oturmuş ve resmen ona kaynamış gibiydi. Köyün kırık çıkıkçısı, her türlü dertte ilk arananı ve saf bir aşık Cemal... Diziyi sadece sürüklemeyen, sırtlayan da bir karakter aynı zamanda...
Onu hep ağır rollerde izlemiştik... Ya iş adamıydı ya da sadık, fedakar bir aşık... Bu karakterlerin ortak özelliği ise ağır roller olmalarıydı. O da üstelerinden oldukça iyi bir şekilde gelmekteydi. Kesinlikle oynadığı ağır roller üzerine yapışmadan, tüm marifetlerini döktüren bir isim; Mehmet Ali Nuroğlu... Buradaki rolü içinde ağır bir karakter diyebiliriz aslında; Kaan idealist bir diş doktoru ve "Sınır tanımayan doktor"larımızdan birisi olmak istemekte. Hatta bu uğurda, çok sevdiği Gül'le evlilik planlarını bile ertelemeyi isteyecek kadar da gözü kara... İlk bölümde onu böyle tanımıştık... Peki ya sonra?.. Evet yine idealist bir doktor vardı ortada ama aldığı kararlardan pişman olan bir doktordu, Kaan... Gül'ü yüzüstü bırakmış olmanın verdiği ağırlığın altında ezilmesinin yanında, pişmandı da bu kararından. Hele hele, Gül'ün kendisini aldattığını düşünmesine dayanamıyordu... Afrika'ya gitmekten de tam bu sebeple vazgeçmişti. Kendisine oldukça kızgın olan Gül'ü aradığında, onun ağzından kaçırdığı Güzel Köy'e gitmekti artık tek emeli ve köye vardığında; her şey sıfırdan başlayacaktı hem onun, hem de Gül'ün hayatında... Kendisini sadece affettirmek için uğraşmayacak zira, Cemal'le aralarında başlayan hafif aşk çarpıntılarına da müdahale bekliyoruz kendisinden, ilerleyen bölümlerde mutlaka...
Oynadığı karakterler genelde komiktir. Özellikle, Kadın İsterse'deki Fatma rolüne hastaydım, kendisinin. Aslında içinde dram barındıran bir dizi olan Sakarya Fırat'ta yine şansa, Fatma karakterine hayat verirken; dizinin içerisindeki molalardı onun sahneleri... Acı, dram, endişe ve korkunun ardından güldürme ve eğlendirme molasını üstlenen isimdi o, karakteriyle... Sultan Ana'dan bahsediyorum, evet... Zerrin Sümer'in mükemmel oyunculuk yeteneğinden de aynı zamanda... Sultan Ana'nın kaybettiği aşkı ve ardından, her zaman özlemini çektiği torunu Gülsüm'ü vardı sadece... Tek emeli ona kavuşabilmekti ve yanlış ulaştırılan bir kargo; ona bir değil, tam üç tane torun getirmişti beraberinde... Gül'ün varlığının heyecanını yeni yeni ancak dindirebilirken; iki torunu daha olduğunu öğrendiğinde; yığılıp kalmıştı haliyle... Kafası gel-gitli ama işine geldiğinde, her şeyi hatırlayacak kadar fil hafızalı kendisi... Köyün yakışıklı muhtarını sık sık kocası bellese de, aklında her zaman olan isim; Rifat'tı... "i" ile hemde...
Leyla İle Mecnun'un, İskender'i; Ben de Özledim'in, İskender karakterine hapsolmuş, oynadığı ta kendisi... Daha birçok rol ama özellikle bu rollerle hafızalara kazınmıştı kendisi... Ahmet Mümtaz Taylan, gerçekten eşsiz bir oyunculuk sergilemekte, her oynadığı dizi ve filmde... Hüsnü karakterinin, sevimli ve paragöz tavrını da çok iyi göstermekte... O Ege şivesi de yok mu, hastasıyım. O konuşsun ben saatlerce dinleyeyim... İlk bölümde, biraz pürüzler vardı dile hakimiyetinde ama üstesinden ikinci bölümde tamamen gelmişti bu karakterin de... Sultan Ana'nın malında, mülkünde gözü olan ikiliden biri olarak; ortaya çıkan torunların ardından, hiç bir şey umduğu gibi gitmemekte kendisinin. Çevirdiği dolaplara, her bölüm yenisi ekleyeceğiyse kesin...
Simge Selçuk (Nihal), Esin Civangil (Kamuran), Erkan Sever (Niyazi), Deniz Baytaş (Esma), Özlem Tokaslan (Dudu), Ali İpin (Yusuf), Aylin Kabasakal (Nurten), Su Kutlu (Sude), Toygan Avanoğlu (Bünyamin) ve nice diğer oyuncuları... Hepsinin karakterlerini, tek tek didiklemek isterdim ama bir kaç sayfalık bir yazı dizisi hazırlamak ve sizi bu sıcaklarda, bundan daha da uzun bir yazı okumaya sevk etmek değil niyetim... Dizi hakkındaki diğer yazılarımda, elimden geldiğince kendilerine değineceğim...
İşlenen konunun son hali
Gül, şehirden uzaklaştı ve Kaan'sız köy yaşamına adapte olmanın zorluğuyla, yeniden geri dönmeye niyetlendi şehre; ama karşısında Güzel Köy'e gelen Kaan'ı gördüğünde, yine fikri değişti ve geri döndü köyüne... Önce şüpheliydi, büyük annesi olduğunu iddia eden Sultan Ana'nın gerçekten o olduğundan fakat; eski bir resminde benliyken yüzü, aldırdığını öğrenmesi benini ve ettiği yemini yüzünden sürekli ismini söylemekten kaçındığı, Rıfat'ın adını; ona gönderdiği resmin arkasında yazdığı gibi, "i"sine kadar yazması şüpheye yer bırakmamıştı... Sultan Ana, onun büyük annesiydi ve onu bu köye bağlayan başka bir sebep daha vardı artık ortada... Bu şüpheli durumun gerçek olduğunu öğrenen kardeşleri; Nihal ve Sude'nin de köye gelmesiyle curcuna başlayıvermişti...
Güzel Köylü, dördüncü bölümüyle ekranlardaydı dün akşam. Her hafta reyting listelerinde daha da yükselen bir grafik çizen yapım, bu ilgiyi kesinlikle hak etmekte... Bizlere de dizinin, seyir keyfini sürmek düşmekte...
Sevgilerimle...
Beklenen Kral
BeklenenKral@gmail.com
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder