Ulan İstanbul: Yalan ve dolanlar - Beklenen Kral

13 Ağustos 2014 Çarşamba

Ulan İstanbul: Yalan ve dolanlar


İçerisine düştükleri durumların sayısının belirsiz bir rakama ulaştığı, her bölüm başka başka tiplerle ama en çok da Ceyhun'la uğraşmak zorunda olan Nevizadelerimizin sekizinci bölümde yaşadıkları maceraların analizini okumaya ne dersiniz?.. Ulan İstanbul, şüphesiz ki 2014 yılının fenomeni olmuş durumda ve her hafta daha da artan ivmesiyle kesinlikle bunu perçinliyor... 

Dizinin yedinci bölümü, Ceyhun'un gizlice girdiği Meltem'in evinde bulduğu bir fotoğrafla sona ermişti. Fotoğrafta, bir grup insanla birlikte; Meltem ve Kandemir'de bulunmaktaydı. Böyle bir muallakta bitirilmişti bölüm. 

Sekizinci bölüm


Cam kuşu Servet'in yerini aldığı gözetleme kulesinde(!), radarına takılan isim mahallenin muhtarıydı. Günümüz siyasi yaşamına göndermelerle yüklü köşeye sıkıştırmalar başlamıştı. Muhtar olduktan sonra değiştirdiği arabalar, iş yerleri ve evleri Servet'in gündemindeydi. Aslında bir muhtarın bunu, muhtarlık kaynaklarıyla yapabilmesi biraz zor gibi ama mesaj asıl gitmesi gereken yere iletilmişti. Servet karakterini ilk üç bölümde oldukça zorlama buluyordum ama ilerleyen bölümlerde bu algıyı kırmayı başardı. Hele, Uğraş Güneş'in onun üzerinden verdiği sosyal mesajlar gerçekten oldukça başarılı. Şahsen, özellikle elektrik ve su konusunda oldukça katılmaktayım Servet'e... 


Yaren'in tavırlarından, pavyona isteyerek gitmediği izlenimini alan Ferdi; holde unuttuğu telefonunu kurcalayınca tüm sis perdesi aralanır. Biraz önce gönderdiği adamına Paris'e gitmeyeceğini söyleyen Yaren'e mesaj atan Malatyalı, Paris'e gelmezse yine Karlos'a zarar vereceği tehdidinde bulunmaktadır. Ferdi mesajı görmesiyle durumu anlamıştır. Tam o sırada oraya gelen, Kandemir'de durumdan haberdar olmuştur ve artık Malatyalı'dan kurtulmanın vakti gelmiştir. Bu girişle de anladık ki, bölümün konusu Malatyalıyı def etmek üzerine kurulu olacak... Peki bu nasıl olacaktır?.. 


Shan Li'nin aldığı kavanozlarca bal sahte çıkmıştır. Tabi bu sırada Shan Li ile Umay'ın yine mutfakta birbirlerine kur yapmakta olduklarını söylemezsem olmaz... Pek yakışıyorlar birbirlerine maşallah!. İki bölüm önce az daha Maşuka'yı nikahına alacakken paçayı zor kurtaran Shan Li, yine aradığı mutluluğun kalbindedir... Shan Li, balın sahte çıktığına ve ödediği onca paraya üzülmeye başlamışken bizimkiler restoranta gelmiştir ve bu haftanın planı şekillenmeye başlamıştır... Bu haftanın kaybedeni, Shan Li'ye kakalanan bu balları piyasaya süren İsfendiyar olacaktır...


Bu sırada bir de lokantaya Şehriban gelmiştir. Ferdi'nin attığı yumruk sonrası, ondan bekleneceği yoğun sıcakkanlılıkla Ferdi'ye hak vermiştir. Ve Kandemir'le de bu konu için görüşmek istemektedir. Şehriban'ın sıraladıklarını kabul eden Kandemir, onunla vedalaştıktan sonra; sabah kendisiyle görüşmek istediğini söyleyen Meltem'le internet üzerinden konuşmak için ofislerine geçmiştir. Tam bu anda ise elinde fotoğraf Ceyhun'da restoranta gelmiştir. Cidden bizimkilerin işi çok zor... Ceyhun'un yine annesini karşısında görmesiyle başından aşağı kaynar sular dökülmüştür ve onu eve yolladıktan sonra Kandemir'le görüşmek üzere içeriye girmiştir... Bizimkilerin hepsi başka bir alemde ve Kandemir'in, Meltem'le konuştuğu sırada Ceyhun'un ofisten içeri girmesine ramak vardır. Tam bu sırada, onu fark eden Derya'nın diğerlerine çaktırmadan haber vermesiyle, büyük bir curcuna içerisinde konuşmanın sancıları atlatılmaya çalışılmaktadır. Bu sırada azimle Meltem'in o curcunanın bir soruna delalet ettiğini düşünmeyip, görüşmeyi sonlandırmaması biraz saçmaydı. Aslında, Bahadır'ın ekrandan onun görüntüsünü çekmemesi en baş saçmalıktı fakat malum Bahadır, Ceyhun'u gördüğü her an kitlenip kalıyor. Üzerine bir de böyle gerilimli bir ortam var, ekranın orada kalması pek bir normal... Bizimkiler eninde sonunda Ceyhun'u oradan uzaklaştırmayı başarmıştır. Kandemir ise özel bir görüşme yaptığını ve daha sonra görüşebileceklerini söyleyip, onu restoranttan yollamıştır... Bizimkileri de gelenden gidenden haberleri olmadığı için bir güzel haşlamıştır tabi...

Bahadır, balların ticaretini yapan İsfendiyar'la ilgili tüm bilgilere ulaşmıştır... Şimdi sıra planı şekillendirmektedir. Bu planla birlikte bir taşla iki kuş vurmayı hedefleyip; onunla iş yapan olarak Malatyalı'yı göstereceklerdir. Bu sayede hem sahte balları piyasaya süren ve halkın sağlığıyla oynayan İsfendiyar, hem de Yaren'i sürekli rahatsız eden ve kötülükte Everest olan Malatyalı hak ettikleri sonu yaşayacaklardır... Hepsinin aklı plandayken Bahadır'ın aklı ise iki bölüm önce Ceyhun'un ofisine koydukları böcektedir. Takıntılı kişilik Ceyhun'un sürekli tekrarlamasından mıdır bilinmez(!); karakolda da tadilat baş göstermiştir. Tüm karakol boya badanadan geçirilecek ve Ceyhun'un odası da bundan nasibini alacaktır... Ceyhun'un paniği yersiz değildir yani ama Kandemir'in son anda öğrendiği bu tadilat meselesini bizimkilerin öğrenmeleri için aradan bir bölüm geçmesi gerekecektir...


Şekillendirilen planı işleme koyma sırası gelmiştir. Bizimkiler bir stüdyoda çektikleri bal reklamıyla, bu işe ilk adımlarını atmışlardır. Ama nasıl bir reklam... Karlos her bölüm biraz daha büyüyor kesinlikle dizide. Erkan Kolçak Köstendil'in performansına hayran kalmamak elde değil... Çekilen bu reklam filmiyle ve bir adet gerçek balla İsfendiyar'ı kandırmaya onun merdiven altı işletmesine gitmişlerdir şimdi de... Elbette kendini ağırdan satan İsfendiyar bu bir grup garip tipli kişiyi umursamamıştır. Bu sefer yine iş başa düşen Karlos, yanlarından tırıs geçen İsfendiyar'ın adını son volümde bağırmış ve kendisine dönmesiyle, bal kavanozuna daldırdığı parmağını ağzına sokuvermiştir... Slovmoşın(Slow motion)'da izlediğimiz bu sahne ve İsfendiyar'ın halleri inanılmazdı. Fırat Tanış'ın hayat verdiği İsfendiyar karakteri, tam bir at hırsızına benzemektedir. Bunun yanında aşırı egosu da paha biçilemez... İsfendiyar tattığı gerçek olan ama sahte dedikleri bala hayran kalmıştır ve iki gün içerisinde bir sevkiyat için beş yüz kilo bal siparişi vermişlerdir bizimkilere... Hayda... Beş yüz kilo da nesi... Bizimkileri, iki güne yetiştirmeleri gereken beş yüz kiloluk sahte bal macerası beklemektedir bir de...


Sırada Malatyalıyı kafalamak vardır. Kılık değiştiren Bahadır ve Ferdi bir Malatyalılar derneğinden geldikleri yalanıyla Yaren'in çalıştığı pavyonda Malatyalıyı kandırmakta hiç zorlanmamışlardır. Sözde bir etkinlik için imza toplayan ikilimizin gazlamasıyla kendisinden geçen Malatyalı, kendisine gösterilen kağıdı hiç sorgulamadan imzalamıştır... "Öndeki kağıdın tümü imzalarla dolmuş, aaa o zaman hemen öbür sayfayı ama en altı imzala emi Malatyalı!" Deşmeyeceğim, sakinim...

Kendisiyle konuşmayan Ferdi'ye inat, gece dışarı çıkma teklifini kabul eden Derya; Ceyhun'la birlikte mahalleye çok yakın yeni açılan bir gece kulübüne gitmişlerdir. Tabi Ceyhun'un burada yer bildiriminde bulunduğunu gören Maşuka ise yine Şehriban'ın kanına girerek gece kulübüne gitmeye onu ikna etmiştir. Bu sıra komşu olarak senaryoya dahil olan dizilerin vazgeçilmez figüranlarından Fatma'da elindeki eczane çantasıyla(!) peşlerindedir...


Ceyhun ve Derya gece kulübünde eğlenirlerken-ki Derya için pek eğleniyor diyemeyiz-, merdivenlerden aşağıya bizim üçlü inmektedir... Maşuka'nın deli dolu giyimlerine alışığız ama Şehriban'a zorla giydirdiği o marslı elbisesi de neydi öyle... Bir ara gülme krizim, katılmaya doğru geçiş yaptı. Şehriban'a bayılıyorum... Kesinlikle bu kadar şeker bir karakter olamaz... İçkilerle iyice kafayı bulmuş olan Ceyhun onları görmesiyle küplere binmiştir. Şehriban ise klasikleşmiş bir şekilde suçu hemen Maşuka'ya atmıştır. Ceyhun kızgınlıkla aldığı içkileri zorla bizimkilere de içirmektedir. Şehriban önce "ık, mık" etmiştir ama Ceyhun'un zoruyla küçük bir sek içmiştir. Tabi yarısını ağzından aşağıya döktüğünü saymazsak. Bu kadarı bile onun sarhoş olmasına yetmişken; bu seferde mekana Karlos ve Ferdi gelmiştir... Karlos, hemen çapkınlık turuna çıkmışken Ferdi ise Derya'nın yanına gidip didişmekle meşguldür. Ferdi'nin geldiğini gören Şehriban ise hemen yanlarına gidip, Derya'yı erkenden eve getireceklerinin vaadini vermektedir. Derya gitmeden bizimkileri piste sürüklemiş ve dans ettirmiştir. Şehriban, Maşuka ve Fatma bir güzel kurtlarını döktükten sonra ise eve doğru yola çıkmışlardır.


Ferdi ve Karlos orada kalmış ve oturdukları masadaki kızla birlikte eve gelmişlerdir. Ferdi, Derya'yı kıskandırmak için kızlarla ilgili gibi davranmaktadır ama onun mekandan gitmesi sonrası hemen kendi kabuğuna çekilmiştir. Tabi Karlos için aynı şeyi söylemek pek de mümkün değildir. Peşine taktığı kızla eve gelmişken, Yaren ise pavyonda Malatyalı ile geçirdiği tartışmanın sonrasında kendini verdiği içkinin etkisiyle kapıya dayanmıştır. Karlos ve Yaren ikilisinin her şeyleri olayken, sarhoşlukları iki kat olay kesinlikle. Yukarıdan duyduğu seslerin peşinden yukarı çıkan Yaren'i gören Karlos ise Perran Kutman ve Şener Şen'in "Ne Olacak Şimdi" filmindeki o klasik sahnelerine gönderme yaparcasına, kıza bir inşaat listesi yazdırmaya koyulmuştur... Elbette, Yaren bir güzel ikisinin de üstesinden gelmiş ve Paris'e gideceğini haykırmaktadır. O gittikten sonra da Ferdi, Malatyalı ile ilgili tüm gerçeği açıklamıştır... Karlos tabi tüm yaptıklarına bin pişman...

Ertesi gün ise planı devreye koyma vakti gelmiştir. Bizimkiler kavanozların içerisine ağda koymaya karar vermiştir. Tabi birkaç özel kolide ise birer tane de orijinal bal bulunmaktadır. İsfendiyar'ın mekanına geldiklerinde bu orijinal ballarla onu kandırmayı başarmışlardır ama İsfendiyar'ın testleri bitmemektedir. Damak tadına çok güvendiği bir adamın da o balları tatması gerekmektedir. Derya paniğe kapılmıştır ama bizimkiler gayet huşu içerisindedir. Adam gelen balın, aslında ağdanın tadına bakmış ve çok beğenmiştir. Bunun hemen sonrasında gördüğümüz sahnede ise biraz önceye gidildi ve adamı bizimkilerin kafaladığını gördük. Daha önce tattığı bir sahte rakı yüzünden tek gözünü kaybeden adamı, İsfendiyar'a ihanet konusunda ikna etmekte çok da zorlanmamışlardır... Adamın da tadımından sonra bizimkiler, Malatyalının üzerinden satış sözleşmesini yapmış ve oradan ayrılmışlardır. Karlos ise bunun ardından polisi arayarak adamı ve Malatyalıyı ihbar etmiştir. Bu işin sonunda da İsfendiyar ve adamları tutuklanmış ve ballara el koyulmuştur. Ayrıca restoranta, havalimanına gitmek üzere Yaren'i almaya gelen Malatyalı ise gelen polislerce tutuklanmış ve götürülmüştür... Karlos ve Yaren'de bu sahnenin ardından artık barışmışlardır...


Karakola giden Kandemir ise Ceyhun'un kendisine gösterdiği foto sebebiyle, küçük çaplı bir şok geçirmiştir ama Meltem'i tanımadığına Ceyhun'u inandırmıştır. Tam oradan çıkacaklarken de içeriye giren bir polis, Ceyhun'un ofisinin tadilat için yakında boşaltılacağının haberini vermesiyle yeni atraksiyonlara geçişin sinyalleri verilmiştir. Bu yetmezmiş gibi kendi arabası olmayan Ceyhun, bindiği bizimkilerin minibüsünde oturduğu koltuğun tam üzerinde dinleme cihazının antenini bulmasın mı?.. Bölüm, yine yumurta kapıya dayanmış(!) bir halde sona ermiştir...

Geçen bölüm fotoğraf olayından, toplu bir çekim olduğu için Kandemir'in yırtacağını tahmin etmek kolaydı ama şimdi haftaya bu olayın üzerini nasıl örtecekler açıkçası bir tahmin yürütemiyorum. Bakalım, bizimkiler haftaya hem karakoldaki böcek maceralarında, hem de böceğin dinleme anteni konusunda nasıl parlak yalan ve dolanlarla işin içinden sıyrılacaklar...

Sevgilerimle...
Beklenen Kral

BeklenenKral@gmail.com

2 yorum :

  1. Daha bölümü demin izledim, ama özellikle ağda kısmını ve hangi balın sahte veya gerçek olduğunu anlayamadım bir türlü. Belki de yol yorgunu olduğum içindir. Ağda deyince benim aklım ağda bandına gidiyor. Çok mantıksız bir soru ama, siz nasıl anladınız? Adamın gözlerinin kör olduğunu ben fark edemedim, siz nasıl anladınız. Gerçi ben yaşlı adamı nasıl ikna ettiklerini de anlamadım. Kafamda deli sorular işte... :))
    1- Disko sahnesi gerçekten de çok komikti. Şehriban, alem kadın gerçekten de. Bu arada da iyi bir üçlü olacaktır Şehriban-Maşuka-Fatma üçlüsü. Eczane poşeti olayına hiç girmiyorum bile... :)
    2- Yaren ve Carlos'u o kadar seviyorum ki, aşklarına bir şey olsun istemiyorum. Malatyalı da tutuklandı, iyi oldu. Öl, geber. Tamam, sakinim. Biraz fazla abarttım sanırım. Bu arada meselenin sündürülmemesi de iyi oldu...
    3- Derya ile Ferdi için bir şey demek istemiyorum. Gelecek bölümde de Derya, Ceyhun ile öpüşecek mesela. Tabii asıl amaç daha farklı ama, başka bir şekilde de toparlayabilirdi bence. Onu bu akşam göreceğiz zaten. Bakalım neler olacak?
    4- Fırat Tanış'ın tadı damağımızda kaldı. Son sahnelerde rolü biraz daha arttı, ama birkaç sahne daha yazılabilirdi onun için...
    5- Kandemir, Ferdi'ye bağırıp çağırdı Ceyhun'a yumruk attığı için, malum. Ama o da duygularına hakim olamayarak eski eşi ve kızının yanında gördüğü adama yapıştırdı yumruğu. Sonrasında şoför çıktı tabii o adam, falan filan. Sanırım o kısmı atlamışsınız. Ama Kandemir ile Ferdi, aslında birbirlerine çok benziyorlar. Hatta Ferdi onun konsantre hali bile diyebiliriz. :)
    6- Bu arada o Sanem denen kadının saçını başını yolmak istiyorum. Ben Kandemir'in ezilmesine katlanamıyorum, ne yapayım...
    7- Hayati ve ailesine biraz daha ağırlık verilebilir mesela. Karısının dışarıda durma mücadelesi kimi yerlerde abartılmış olsa da bence komikti. Oğluyla ilişkisine sık sık tanık oluyoruz, ama karısı daha bir geri planda kalıyor.
    8- Ferdi ve Bahadır'ın kılık değiştirdiği sahnedeki o "Turgut Özal" geyiği de oldukça komikti. Ben inanmaz diyordum, ama inandı Malatyalı, ya da asıl adıyla Cevher Kuru. Saf işte, ne olacak...
    9- Yaren ve Carlos, sarhoşken bile şirin olabilme özelliğine sahip olan ilk ve tek insanlar belki de. Karakterler zaten samimi, oyunculuklar çok iyi. Ama bu kadar da şirinlik olmaz ki. İki oyuncuya da hayranlığım kat be kat artıyor her bölümde...
    10- "Baldız Balları" kısmı da oldukça iyiydi. Ben biraz zorlama güldüm, ama komik olmadığı için değil. Aksine çok komikti, ama yoldan geldim işte... :)
    11- Kandemir ve çetesi, her şeyi bir şekilde kıvırmayı başarıyorlar. Kandemir'in o fotoğraf meselesinin de üstünden bir şekilde gelmemesini bekleyemezdik zaten. Ama hakikaten dinleme cihazı sorununu nasıl halledecekler? Merakla bekliyorum akşamı...
    12- Uğraş Güneş'in kalemine hayranım açıkçası. Her bölüm kendini ilgiyle izletiyor ve merakta bırakıyor. Biz de böyle bir dizi arıyorduk zaten. Ulan İstanbul tam zamanında geldi...
    13- Bu arada öğrenince şok olduğum şeyler de var. Belki siz de biliyorsunuzdur, ama yine de söylemek istiyorum. Zeynep Kankonde 1980, Beyti Engin ise 1981 doğumlu. Ama kendilerinden 20-30 yaş büyük karakterlere hayat veriyorlar. Zaten görüntülerinden hiç belli olmuyor, ama karakterlerini o olgunlukla canlandırmaları büyük başarı. Bir kez daha hayran kaldım iki deneyimli oyuncuya da...
    14- Son bir söz de, Derya'ya hayat veren Sevtap Özaltun'a. Kendisi iyi bir oyuncu, ama mimiklerini biraz daha kullanması lazım. Çoğu sahnede aynı mimiklerle işi kurtarmaya çalışıyordu. Düzeleceğine inanıyorum, ama biraz daha çalışması şart...
    Neyse. Yine fazla uzattım. Bölümü daha demin izlediğim için her şey aklımda aynı tazelikte duruyor işte. Sonraki yazılarınızı da merakla bekliyorum. Sevgiler... :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sıcak sıcak geldim diyorsunuz. :)

      İsfendiyar, bunların tattırdığı gerçek balı-ki adamın inanması lazımdı çok iyi sahte bal yapabildiklerine- kendileri üretmiş gibi Karlos'un parmağıyla! :) tattırdıktan sonra adam beş yüz kilo bal istedi bunlardan. Onlar daha az miktarla adamı kandırmayı planladıklarından bu fazla geldi haliyle. Kavanozlara ne koyacağız diye restoranttaki ofiste tartışırlarken, Derya en ucuz o ve bala benziyor diye ağda koyalım dedi. Ağda da şekerli bir yapışkan ya ısıtıp kavanozlara doldurdular. Bazı kolilerin içine de birer tane orijinal bal koydular. Adam her hangi bir koliden de aynı bal çıkıyor masalına inansın, sorgulamasın diye...

      Yaşlı adama da, sahte rakı ürettiklerinde denettirmişler... Adamın sözde balı tatmak için odaya geldiği ilk sahnede geçti bu muhabbet. Ayrıca dilini sigortalatmış İsfendiyar, o ölünce başkasına naklettirecekmiş. :) Bunlar koliler taşınırken de, en başında geldiklerinde o adamı gördüler ve kafaladılar. Orası gerçekten biraz yapaydı ama derinlemesine işlemek baya zaman alacağından öyle üstün körü geçildi. :)

      Diğer söylediklerinize de kesinlikle katılıyorum. Bu arada Kandemir'in o sahnesini atlamamıştım. Romana dönmüşken yazı bazı sahnelerden feragat etmem gerekti yalnızca. :) Hayati ve karısının maceralarına da hiç değinemedim tam da bu sebeple. En önemli sahneler geçti önlerine.

      Zeynep Kankonde'nin yaşını biliyordum. Salih Bademci ile aralarında sadece dört yaş var ve anne oğulu oynuyorlar. Sanırım makyajla biraz olgunluk veriliyor. Normal fotoğraflarında o kadar büyük birisi gibi durmuyor kesinlikle. Beyti Engin'e gelince o resmen bir şamata. Onun yaşından haberim yoktu ama ilginçmiş. :)

      Bir sonraki bölüm analizimde-ki sanırım planlamam da yarın için Ulan İstanbul vardı- Görüşmek üzere....

      Tatilden tekrar hoş geldiniz...
      Sevgilerimle... :)

      Sil