Başladığı ilk yirmi dakika içerisinde, bir daha analizini yapıp yapmamak noktasında dahi kararsız olduğum bir bölümdü izlediğimiz. Ama ortalarına, hele hele sonlarına doğru beni benden aldı dersem hiç de yalan olmaz... O zaman vakit kaybetmeden, Kiraz Mevsimi'nin onuncu bölümünün analizine başlayalım. Bakalım neler olmuş, neler...
Dizinin dokuzuncu bölümü, Ayaz'a sevdiğini söylemek için giden Öykü'nün hüsrana uğradığı sonla bitmişti... Öykü bunu hak etmişti ve Ayaz'ın ki gayet yerinde bir tepkiydi...
Onuncu bölüm
Öykü gecenin sonunda büyük bir bunalıma girmiş ve yataktan çıkmıyordur... Odasıysa tam bir savaş alanı gibidir... Kardeşi ve annesi Meral gelmiş onu bu batakhaneden(!) çıkarmaya çalışmaktadırlar ama nafile... Kızımız bunalımını en diplerde yaşamaktadır... Evden çıkmaya, üzerine de odasını toplamaya hiç niyeti yoktur. Odanın karmaşıklığı, onun ruh halini yansıtıyordur zira...
Ayaz ise bir kafede iki kız arkadaşıyla oturmakta ve geçmişi yad etmektedirler... Birlikte selfie çeken üçlü konuşurlarken kızlardan birisi, fotoğrafa bakmak için Ayaz'ın telefonunu alır ve -anlamadığım bir karmaşıklıkla- rehberden Öykü'nün adını bulur ve arar... Burası nasıl bir gerekçeye dayanıyor bilemiyorum. Bu kızların Öykü'yü tanıma ihtimali yokken, hususi onu araması saçma geldi bana. Yanlışlıkla bir arama da değildi üstelik... Öykü tam yeni bunalımlara gark olmak üzereydi ki, birden telefonu çalmaya başladı... Arayanın Ayaz olduğunu gördüğünde, sanki karşısına geçecekmişçesine kendisine bir çeki düzen verdi ve telefonu açtı... Bu sırada Ayaz kızlarla birlikte, bekarlıktan ve sevgilisi olmadığı üzerine konuşmaktaydı. Bu konuşmaları duyan Öykü, telefonu hemen kapattı ve kendisi aradı bu sefer Ayaz'ı. "Neden aradığını ve kimlerle birlikte" olduğunu soruyordu. Öykü maşallah birde sevgili olsalar, dünyayı dar edecek Ayaz'a... Ayaz da kızlardan bahsetti ve onu kıskandırma fırsatını elbette hiç kaçırmadı. Zoraki kızlara selam yollayan Öykü ise telefonu kapattığında, bir süre sonra hırslanmış bir şekilde karşımıza çıkacağının izlenimini vermekteydi...
Annesinin özel eşyalarını karıştırarak anısına saygısızlık eden Şeyma'yı, kızmak yerine daha da sahiplenen salak Mete ile ikilimiz bir otel odasındadırlar... Gece işi pişirmişlerdir ama Şeyma'yı görseniz, dünyanın en masum ve günahsız kızı pozlarındadır... Mete ise salaklığına nane dikmek için başka bir adım atacak, Şeyma'yı tüm yaptıklarının üzerine bir de ödüllendirecektir...
Ne mi?.. Birlikte oturmaları için bir ev tutacaktır Mete bey... Şeyma tabi bunu duydu, ayakları yerden kesildi. Kız resmen sürekli dört ayağının üzerine düşüyor... "Babasını, kardeşini bıçaklasa; Mete yine de alacak bunu" diye içimden geçirmeye başladım tabi bu sıralarda... Kötü bir karakterin bu kadar el üstünde tutulduğu kaç yapım vardır merak ediyordum ayrıca bu sahnelerde... Yine bu sahnelerde senaristler beni o kadar çıldırttı ki, yazının başında belirttiğim gibi analizini yapıp yapmamak noktasına dahi gelmiştim... İkili ev aramaya çıkmıştır çıkmasına ama Şeyma hanım konaklarda(!) büyüdüğü için; gezdikleri hiçbir evi beğenmez... Sonunda Mete, saray yavrusu gibi bir eve getirir onu ve elbette dibi düşer Şeyma hanımın... Birde çocukluğundan beri hayalini kurduğu bu evi gezerken, sahneleri onun heyecanıyla birlikte izlettirilmeye itildik yönetmen tarafından... Biz kıza gıcık oluyoruz, yönetmenin yaptığına bak... Yerin yedi kat dibinde sürünsün istiyoruz biz, yönetmen baş tacı ediyor!.. Şeyma elbette bu evi beğenmiştir ve Mete de, "bütçem yeter mi bilmiyorum, bir düşünelim" vs. diye zırvalamıştır ama emlakçıya evi kiraladığını göz hareketiyle belli etmiştir... Şeyma ise evi tutamadıkları için bir hüsran bir hüsran...
Önem'in moda evine bir adam gelmiştir... Şen şakrak, mutluluktan uçan ve Olcay tarafından haşlanmasına beş kalan bir adam... Seslere odasının kapısına çıkan Önem, onu karşısında gördüğünde şoka girer ve tam Olcay, "randevu almadan görüşemeyeceği" noktasında adama diş gösterecekken, Önem onu susturdu ve adamı içeri aldı... Bu adam ise ünlü bir moda evinin sahibi Evren'i oynayan, Kazım Hörmükçü'den başkası değildi... O ne sevimli ve sıcak bir oyunculuktur... Hayran kalmamak elde değil... Odaya geçen Evren, Önem'e; Öykü ve Ayaz'ın fotoğraflarını gösterir ve "bu ikisini hemen istiyorum" der... İkilinin enerjisine hayran kalmıştır ve onlarla çalışmak istiyordur... Oldukça varlıklı olan Evren, kimsesiz çocuklara da çok düşkündür ve onlar için bir panayır düzenleyecektir... Onları eğlendirmeleri için de ikilimizi istemektedir... Aslında bu bağlantı biraz saçmaydı bana göre... Tamam Evren'in ikilimizle çalışmak istemesi normal ama bir çocuk etkinliğinde onların olmasını istemek neden?.. Palyaço kıyafetleri de yoktu ki üstlerinde çekim sırasında, onun dikkatini çekmiş olsun!.. Neyse... Önem ikiliyi, verdiği adrese yollayacağının sözünü vermiştir Evren'e ve adam gittikten sonra hemen telefonu eline almıştır...
Ayaz kızlarla muhabbete devam ederken yine telefonu çalar ama bu sefer onu arayan annesidir... Hemen yanına gelmesini söyleyen Önem'in bu emrini yerine getirmemesi mümkün olmayan Ayaz, hemen yola koyulmuştur... Öykü ise Ayaz'la telefon konuşmasının ardından bilenmiştir... Kendisi bunalımdayken, Ayaz'ın kızlarla fink atması elbette kızımıza dokunmuştu... Bugüne kadar hiç giyinmediği seksapelitede giyinmiş ve caddede yürümektedir... Sanki evlerinin biriken kirasını ödeyemeyen ve bu yüzden bulaşıkçılık yapan Meral'in kızı Öykü değildir... O gardrobun değirmeni nerede çok merak ediyorum!.. Tüm erkeklerin dönüp dönüp baktığı Öykü'nün telefonu çalmaktadır şimdi de ve Önem ondan da hemen moda evine gelmesini istemektedir...
İkisi de aynı anda moda evinin önüne gelmiştir... Ayaz, Öykü'yü gördüğünde hemen çapkın bir ıslık çalmış ve Öykü'den günün ikinci ila üçüncü azarını yemiştir... Birbirleriyle didişen ikilimiz, Önem'in odasının olduğu kata çıktığında yarış halindedirler... Birisi, "anne ben geldim" derken diğeri, "Önem hanım asistanınız Öykü geldi" diye bağırmaktadır... İkisinin sesine yine odanın kapısında biten Önem ikisini de içeri almış ve Evren'in verdiği adrese gitmeleri için baskı yapmaktadır... Öykü, el pençe divan gitmek zorunda zaten ama Ayaz inat etmektedir. Tabi, Önem'in inadını kıramayacağını anladığında da kabul etmesi kaçınılmazdı... Önem'in bu işin üzerine bu kadar düşmesinin sebebi ise kısa süre sonra büyük bir defile gerçekleştirecek Evren'in, bu defilesini kendisinin düzenlemesini istemesindendi... İkilimiz yine didişe didişe taksiye binmiş ve panayır alanına gitmişlerdir...
Panayır alanında oldukça sıcak bir şekilde onları karşılayan Evren, çocukların güzel bir gün geçirmesi için ikilimizden yardımlarını istemektedir... Elbette, Ayaz ve Öykü ikilisi bu isteği kırmamış ve gün boyu çocuklarla ilgilenmişlerdir...
Gece ise sihirbaz gösterisi vardır... Sihirbaz ikiliyi sahneye çağırmıştır ve ilk gösteri, Öykü'nün içinde durduğu bir dolaba kılıç geçirmektir... Ayaz hemen kılıç geçirmeye gönüllü olur. Eee hınç alma imkanı bulunca kaçırılmaz tabi... Öykü'nün yalandan bağrışları içerisinde Ayaz kılıçları sokar... Öykü, garibim bu yetmez gibi bir de şimdi yarısı başka bir yere kaydırılır... İkinci gösteri ise Aşk Çıkmazı isminde bir dolap da kaybolmaktır... İkilimiz bu dolaba birbirlerini ittire kaktıra girerler ama yeniden yakınlaşmaları kaçınılmazdır... Bir süre sonra dudak dudağa öpüşecek kıvama gelmişlerken, kaybolan ikilimiz; sihirbaz tarafından tekrar ortaya çıkarılmıştır... Tabi utanma ve kızarmaları eşliğinde... Gecenin sonunda, Evren ikilimizi o kadar çok sevmiş ve memnun kalmıştır ki, onların yanında Önem'e, "defilesini düzenlemek için onunla anlaştığını, bunu ise Öykü ve Ayaz'a borçlu olduğunu" yazan bir mesaj atmıştır...
Gün boyu ev arayan Mete ve Şeyma ikilisi, Mete'nin bir arkadaşının restoranına gelmişlerdir. Bu arada restoranın İntikam dizisinde, Rüzgar'ın sahibi olduğu restoran olduğunu not düşeyim... Tam menüden yemek seçeceklerken, Şeyma'nın eski madigudilerinden birisi mekana gelmiştir... Şeyma, onu görmesiyle şoka girmişken, hemen oradan gitmenin planları içerisindedir... Ama Mete, gün boyu arşa değen boynuzlarıyla dolaşmaktan(!) çok yorulmuştur ve "yemek yemeden oradan gitmeyeceğini" söylemektedir... Şeyma menüyü, yetmediği yerde de elini yüzüne kapatarak kendisini saklamaya çalışmaktadır ama Mete, yemek sipariş etmek için garsona seslendiği sırada adam onu görür ve masada biter... Şeyma'nın kalitesindeki görgüsüz adamımız, "nişanlım" diye Mete'yi tanıştırdığında oldukça şaşırır. Ama öyle bir şaşırma ifadesi atar ki, Şeyma'nın kirli geçmişi o bakışla gözler önüne serilir anında... Mete, bu adamdan huylanır ve işte şimdi gün boyu dolaştığı, o arşa değen iri ve diri boynuzlarını yağlama sırası gelmiştir... Adam masadan kalkar gider ama Şeyma, yine masum kedi pozlarını takınır. Baktı olmayacak bu sefer, garsona bağırıp çağırmaya başlar... Mete sinirle tuvalete gitmek için kalktığında ise adamın arkadaş grubunun önünden geçmek zorunda kalır ve üçlü resmen Mete'nin boynuzlarına bakıp bakıp(!) onunla alay etmektedirler... Ne güldüm, ne güldüm bu sahnelerde... Sen bu (...) için aileni karşına al, annenin anısını yok say ve üzerine bir de ödüllendir lüks bir ev tutmaya kalk; sonra seninle onun kirli geçmişini bilen bu üç adam göz göre göre alay etsin... Yazık sana diyemiyorum Mete... Beter ol, zira daha fazlasını hak ettin!..
Sabah olmuştur ve Şeyma yine gurursuzca, hiçbir şey olmamış modda takılarak moda evine gelmiştir... Biricik kankası Olca'yla hasret giderdikten sonra Önem de gelmiştir... Önem, "büyük bir iş aldıklarını ve herkesin çok sıkı çalışması gerektiğini" söyledikten hemen sonra, moda evine gelme sırası Öykü'dedir... Önem'e, "trafik çok sıkışık olduğundan geç kaldığını" söyleyen Öykü'ye, Şeyma; "biz helikopterle geldik sanki" diye çıkışmıştır... İşte tam bu sırada, evet tam bu sırada; Önem resmen Şeyma'yı g*t edecektir... Öykü'ye söylediği bu söz ardından onu bir güzel yerin dibine sokan Önem, "bir daha böyle bir şeyin tekrarı olursa kapının önüne konacağını" da hatırlatmıştır... Önem, yürü be!.. Kim tutar seni... Şeyma tabi renkten renke girmekteydi bu sahnelerde... Etrafında moda evinde çalışan herkes varken rezil olan Şeyma'ya üzülmek mi?.. O da beter olsun!.. Daha sonra Önem, Öykü'nün yanına gelmiş ve kulağına; "sana güveniyorum" diyerek oradan ayrılmıştır... Daha öncekilerden farklı olarak, Öykü de bu sefer hemen Şeyma'nın yanına gidip teselli etmeye çalışmadı onu... Sanırım Öykü akıllanmaya başlıyor. Hadi hayırlısı...
Mete, gecenin ardından yeniden o restorana gitmiştir... Aklında yeni şüpheler dolaşan Mete, restoranın sahibi arkadaşına Şeyma'yı sormaktadır... Tabi, "bir arkadaşının onunla çıktığını ve ciddi oldukları için hakkında bilgi almak istediğini" söyleyerek... Mete, Şeyma'yı inkar aşamasına dahi geldi bu bölümde... İnanmak mümkün değil böylesine... Adam ise "Şeyma'nın sağlam pabuç olmadığını, hakkında bir sürü efsane dolaştığını ama anlatmadan önce içeride küçük bir işi olduğunu" söyler ve içeri gider... Bu duydukları yetip de artan Mete, bir hışımla oradan uzaklaşır... Adam geri geldiğinde Mete'yi bulamaz ama karşısında, kardeşi Burcu vardır... Mete ise hemen sonra Ayaz'ı aramış bir kafeye gelmesini istemiştir... Orada Ayaz'a, "kafasındaki kuşkulardan kurtulamadığını" söyleyen Mete'ye; Ayaz, "ne yapması gerektiğini bildiğini" söylemektedir... Bu ise tabi ki Şeyma'ya postayı koymaktan başka bir şey değildir...
Burcu abisinin neden geldiğinden habersizdir ve adamla bir süre bunun üzerine konuşurlar. Adam tabi, ne konuştuklarından bahsetmez... Burcu ise asıl geliş sebebini adama açar... Geçen bölümde Emre, geri zekalı bir müşterinin ona takması ve taksi durağına şikayet etmesi sonrası işsiz kalmıştı ve Burcu'nun niyeti de burada ona iş ayarlamaktı... O sabah konuştuklarında, çocukluğunda; "Tarkan'a çok özendiğini ve gitar çalıp şarkı söylemek istediğini" söyleyen Emre'ye, burada sahne alabileceği işi ayarladı... Emre'yi buraya çağırdı ve her şeyi anlattı... Emre mahcup ama mutlu bir şekilde, Burcu'nun kaydettiği sesini dinleyen restoran sahibinin teklifini kabul etti... Şimdi sırada akşam sahneye çıkacak Emre'yi izlemek için Ayaz ve Öykü'yü oraya çağırmak vardı...
Ayaz ve Öykü ikilisiyse o gün başka bir maceraya katılmışlardı... Evren'e verdikleri ikinci sözü tutmak için bir huzurevine geldiler ve burada küs yaşlı bir çifti barıştırmaya çalıştılar... Bu barıştırma sancıları sırasında ise ikilimiz ortak bir hayale dalıp gittiler... İkisi de yaşlanmış ve aynı huzurevinde yaşamaktadırlar... Ve pek tabi yine sürekli didişmektedirler... Ahları gitmiş vahları kalmış çiftimizden, çakallığını yitirmeyen Ayaz ise yaptığı her şeyi unutan Öykü'nün bu unutkanlığından faydalanarak sürekli onu dudaklarından öpüp durmaktadır... Aslında, rol yaptığı anlaşılan bunak Öykü de, dudaklarını zevkle bizimkine sunmaktadır... İkili daldıkları hayalin etkisinden çıktıklarındaysa, iki yaşlı çiftimiz çoktan barışmıştır... Evren ikisine yeniden sevgi gösterilerini sunmuş ve oradan ayrılma zamanı gelmiştir... Çıkışta iki farklı yöne giden Ayaz ve Öykü'nün telefonları çalıyordur şimdi de... Emre, Ayaz'ı Burcu'da Öykü'yü aramış ve gece o mekana ikisini de davet etmişlerdir...
Mete, otel odasına gelmiş, hiçbir şey yokmuş gibi Şeyma'dan hazırlanmasını istemektedir... Olan her şeye yeniden sünger çektiğini zanneden Şeyma ise mutlu mesut bir şekilde hazırlanmış ve Mete onu beğendiği o eve getirmiştir... Şeyma mutluluktan havalara uçmaktadır... Hayallerindeki evde yaşayacaktır... Tabi bu pembe bulutlar birkaç saniye sonra birden dağılmıştır... Boynuna sarıldığı Mete, kollarından tutarak onu kendisinden uzaklaştırmış ve "say Şeyma, kaç kişiyle birlikte oldun say" diye bağırmaya başlamış, "bu evi tuttuğunu ve kirasını ödediğini tek başına orada kalabileceğini" söyleyerek evden çıkıp gitmiştir... Yeniden g*t olan Şeyma'yı ise bir hüzün bulutu sarmıştır bu sefer de... Dizlerinin üzerine çökmüş, haline üzülmektedir... Ne diyoruz?.. Beter ol Şeyma!..
Ayaz ve Öykü ise birbirlerinden habersiz o restorana gitmişlerdir. Burcu, ikisine sahnenin hemen yanında afilli bir masa hazırlamıştır... Birbirlerini gördüklerinde, şaşıran ikilimiz yan yana oturmuş sahne alan Emre'yi dinlemekteyken; aşırı duygusal olan şarkı karşısında Ayaz daha fazla dayanamayarak masadan kalkmış ve dışarı çıkmıştır... Öykü de peşinden, dışarı çıkmıştır... Ayaz, "düşünmeden birkaç saniye dahi duramadığını, geceleri uyuyamadığını ve artık ne yapması gerektiğine karar verdiğini" söylemektedir... Ayaz'a, Öykü tam; "seni seviyorum" diyecekken, Ayaz sözünü kesip; "bir daha asla karşılaşmamalarını, birbirlerini aramamalarını ve ilk karşılaştıkları günü dahi unutmalarını" söylemiştir... Ardındansa, arkada gözü yaşlı Öykü'yü bırakarak oradan uzaklaşmaya başlamıştır... Onuncu bölümün perdesi de bu sahneyle aşağıya inmiştir...
İkilinin her bölüm sonunda böyle ayrılık cümleleri kurması ama hemen sonraki bölümde, yeniden hiçbir şey olmamış gibi bir araya gelmeleri oldukça can sıkmaya başladı... Ayıracaksanız ya tam ayırın ya da her bölümün sonunda ayırıp, başında yeniden barıştırmayın... Bunun yanında Şeyma'nın seri bir şekilde hak ettiği aşağılanmaları yaşaması gerçekten çok zevk vericiydi... Kötülerin de arada kaybetmesi gerekir ki, iyiler bunu görüp ders çıkartabilsin... En azından, bir gün kötülüğe karşı galip gelebileceklerini umut edebilsin...
Sevgilerimle...
Beklenen Kral
twitter.com/BeklenenKral
BeklenenKral@gmail.com
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder