Aylarca merakla beklediğimiz Amerikan dizileri gibi, beş aylık uzun bir aranın ardından Pazar akşamı üçüncü sezonuna merhaba dedi Galip Derviş... Merakla bekledim diyorum ama diziyi Pazar gecesi değil de, dün gece yazıyı kaleme almadan hemen önce oturup izleyebildim... Bu arada uzun uzudıya süren dizilerden artık gerçekten illallah ettiğimi de fark ettim... Kısa ama o kadar dokunan bir bölümdü ki, "ne yani diğer dizilerimizde dertlerini böyle sürelerde anlatamaz mı sanki?" diye iç geçirmedim değil. Kısa diyorum da yine reklamlar hariç 60-70 dakika sürdü bölüm. Bu bile normal şartlarda oldukça uzunken, neden 40-45 dakikalık kısa ama vurucu diziler çekemiyoruz gerçekten merak ediyorum...
Aslında reyting kaygısı, reklam pastası, kanalların kâr tutkusu derken, bu sorunun cevabını kolaylıkla bulabiliyoruz. Neyse, bu ayrı bir yazıya konu olsun ve hemen başlayalım Galip Derviş'in analizine...
Kırk yedinci bölüm
Sezona Ahmet ile merhaba demek pek bir hoştu... Ersin Korkut için bu rol biçilmiş bir kaftan değil bana göre ama o saf komiseri gerçekten iyi yansıtıyor. Ahmet yanına aldığı bir kıza, polisliğin inceliklerini ve kendisinin nasıl başarılı bir iz sürücü olduğundan bahsetmektedir. Ama ne bahsetme, sanırsın ülkenin en büyük dedektifi var karşımızda... Kız da tabi inanıyor bizimkinin anlattıklarına... O kızı nerede, nasıl buldu da tavladı sorgulamasına hiç girmiyorum; çıkmamız zor olabilir zira... Kızı önce bir balık restoranına, sanki her zaman gittiği bir mekanmış gibi götürmeye meyletti ama restoran rezervasyonsuz müşteri kabul etmiyordu ve bizimki, elbette kıza rezil oldu. Allahtan kız yarım akıllıydı da, sorgulamadı bu durumu. Hemen sonra restoranın önünden ayrılıp bir taksiye bindiler... Kıza polis olmanın zorluklarından bahsediyordu yine ama önünde, ölmüş olan taksi şöföründen haberi yoktu. Kızın omzuna atmak için elini uzattığında, takılmasın mı ceketinin kolu kızın saçlarına?.. Birbirlerinden ayrılmaya çalışırlarken de, kız fark etti cesedi. Bir kıyamet yaygara Ahmet'i orada bırakıp, basıp gitmişti... Kızla geçireceğini zannederken, cesetle geçirmek zorunda kalmıştı Ahmet geceyi...
Ve sabaha gittik hemen ardından... Karakolda herkes toplanmış cinayet üzerine konuşmaktadır. Adamın öldürülme şekli, cinayet silahı ve arabanın içerisinde bulunan diğer özel eşyalar; cinayet şüphelisine ışık tutuyordu. Eşyalar arasında yer alan bir bileklik ise üzerinde sahibi olan kişiye ait birçok bilgi saklamaktaydı. L ve Z harfleri, bale pabuçları, Arapça Allah yazısı, Akrep figürü ve Roma rakamıyla 31... Cinayet şüphelisi bir kadındır ve 31 Ekim doğumlu, yani akrep burcudur. İsminin baş harfleri ise L ve Z'den oluşuyordur. Ayrıca, dans ve seyahat etmeyi seviyordur... Bu bilgilerden nasıl bir kimlik eşleşmesi buldular, zerre anlamadım ama emniyetin bilgi arşivi taratıldığında, biri yedi yıl önce ölmüş olmak üzere; iki kadının bilgisine ulaşılmaktadır...
Yaşayan ve cinayetin tek şüphelisi olabilecek bu kadın ise, Kosova Savaşı'ndan sonra Türkiye'ye sığınmış Leyla Zaratof'tur-yani Berrak Tüzünataç-... Leyla, bir Kosova yardımlaşma derneğinde çalışmaktadır. O derneğe geldiklerinde, uzun zamandır ilk defa Galip'i bir kadından etkilenmiş olarak görüyorduk... Etkilendiği o kadın ise Leyla'dan başkası değildi... Ağzı yüzü kitlendi resmen bizimkinin ve kadınla bir cilveleşmeler, bir cilveleşmeler sorma gitsin!.. Kadın, cinayeti kendisinin işlemediğini söylemektedir ve tek makul şüpheli oyken, Galip de onun cinayeti işlememiş olduğundan emindir... Tabi o haricinde kalan herkes de, bu cinayetin zanlısının bulunduğunu düşünmektedir...
Elbette kadın löp diye tutuklanmaz ama ülke dışına kaçma tehlikesine karşın, göz önünden de ayırmamaları gerekmektedir. Karakolda herkes, katilin bulunduğundan eminken; Galip her türlü delili göz ardı edip, onun suçsuz olmadığına olan inancını dile getirmektedir...
Hemen sonrasında, aşk sarhoşu olmuş Galip'i evde kendinden geçmiş bir vaziyette görürüz... Tam bu sırada da Hülya'nın telefonu çalar ve Leyla oraya geldiğini söyler. Kadın geldiğinde ise suçsuz olma ihtimaline Hülya da ihtimal vermeye başlar... Bu cinayeti işlemediğini söylemektedir ve çok da inandırıcıdır gerçekten... Leyla ile bir akşam yemeği için sözleşirler ve o evden gittikten sonra, Galip'le konudan tamamen bağımsız bir şekilde güzellik kavgasına tutuşur Hülya... Onu, bir kadın olarak görmediğini söyleyince Galip, ipler iyice gerilir ve Hülya da evden çekip gider... O gittiğinde ise Galip, "onun her şeyi olduğunu" mırıldanır... Bu sahneleri anlamakta güçlük çektim açıkçası... Sadece güzel bir kadın olarak, iltifat görememesinin verdiği kadınsal bir kıskançlık olarak görmek gerek sanırım bunu. Ben her ne kadar Hülya'nın, Galip'i kıskanmış olduğunu hissetsem de...
Akşam olduğunda Galip, Leyla ile bir parkta buluşur ve onun bir yakınının restoranına giderler. Tabi bizim aşırı titiz Galip, restoranda börek açan adamın eldiven takmaması ve kollarına süre süre hamuru açmasından oldukça huylanır ve yemek yiyemez. Leyla ise bunu anlayışla karşılar ancak, biraz sonra ilk defa Galip'i, onunla ilgili düşünceleri konusunda şüpheye düşmüş olarak görürüz. Restoranın sahibi kadın, masalarına gelip de Galip'in polis olduğunu öğrendiğinde; ağlayarak yakınlarını öldüren kasap lakaplı bir katili bulması için yalvarır. Bu adam, Leyla'nın babası ve kardeşlerini de öldürmüştür ve yaşlı kadın, o adamın kırmızı bültenle arandığına dair bir gazete küpürü gösterdiğinde de düğüm çözülür gibi olur... Zira fotoğraftaki adam, geçen gece öldürülen taksiciden başkası değildir... Galip hala onu öldürdüğüne inanmadığını söylemektedir ama bakışları da bir kuşkuyu resmetmektedir aynı zamanda...
Sabah karakolda adamın gerçek kimliği ve Leyla ile aralarındaki bağı açıklar Galip ama hala onun öldürdüğüne inanmadığını söylemektedir... İzzet, Ahmet ve Ali ise onun işe duygularını karıştırdığından emindir... Açıkçası ben de öyle düşünmedim değil ama durumun bambaşka olduğunu anlamamız çok da uzun sürmeyecektir...
Bu şüpheyi arttıran bilgiden sonra hala kadının neden hemen tutuklanmadığını deşmeden(!); Hülya'nın tüm karşı çıkmalarına karşın, Leyla'yı görmeye giden Galip'in peşinden bizde gideriz derneğe... Ona inandığını ancak, bir daha görüşemeyeceklerini söylemektir asıl niyeti ama tam konuşmuş vedalaşırken, yanından geçen bir arabanın üzerine çamurlu su sıçratması Galip'in kitlenmesine sebep olur. Leyla da onu evine götürür... Pantolonu yıkanan ve kurumasını bekleyen Galip, Leyla'nın eski sevgilisinin sabahlığıyla dolaşmaktadır evin içerisinde... Biraz sonra ise çalan romantik parçanın eşliğinde, dansa tutulur ikilimiz... Oldukça romantik bu dansın ardından birbirlerine yakınlaşmaya başlamışlardı ki, Galip hemen mutfağa kaçtı... Elindeki yüzüğü yıkıyordu sözde...
Tam bu sırada ise İzzet, polislerle kadını gözaltına almaya ve evi aramaya gelmiştir... Kapı açılıp içeriye girdiğinde ise Galip'i orada görmenin şaşkınlığı bir kenara itilmiş, pantolonsuz ne yaptığının merakı gündeme bomba gibi düşmüştür... Polislerden biriyse, Leyla'nın odasından bir takı setini getirir. Bu setin bir parçası da eksiktir ve o parça, adamın ölmesine sebep olan broştan başka bir şey değildir... Leyla, broşu gördüğünde donar kalır, "evet ben öldürdüm" der... Galip, yanına gidip neden böyle söylediğini deşmek ister ama "ben öldürdüm" demeye devam eder Leyla...
Karakolda da, daha önce İzzet'in anlattıkları üzerinden ifade verir ve hala Galip onun cinayeti işlemediğinden oldukça emindir... Kadının tutanakları ve kişisel eşyalarını getiren Ali ise Galip'ten eşyaları emanete bırakmasını ister. O arada Galip, eşyaların içerisinde Leyla'nın annesi tarafından yazılmış bir mektup olduğunu görür ve ta ta ta! olayı çözmüştür...
Leyla onun Kosova'da olduğunu söylemişti ama Galip, kadının İstanbul'da olduğundan emindi. Ahmet, Leyla'nın yakınlarından ikisinin adresini bulduktan sonra ise akla en yatana gitmeye karar verdi Galip ve Hülya ikilisi... Öncesinde kadına soracakları Arnavutça sorular için bir kafede hazırlandıklarını not düşmekte fayda var... Tabi eve gelip de, tam tahmin ettiği üzere kadının orada olduğunu gördükten sonra; artık ortak bir dile ihtiyaç kalmamıştır... Galip sadece, polis olduğunu düzgün söyleyebilmiş ve ölen adamın fotoğrafını gösterdiğinde de her şey çözülmüştür... Kadın Arnavutça anlatmaktadır olanları ama onun Galip'i anlaması gibi, Galip de onu birbirlerinin dillerini konuşmasalar da anlamaktadır...
Kadın havalimanından bindiği taksiyle giderken, ani fren yapan şoförün arkasına dönmesiyle büyük bir şok yaşar... Zira şoför, kırmızı bültenle aranan kasap lakaplı katilden başkası değildir... Girdiği bu şok ve yaşadığı duygu patlamasıyla kadın, kızına getirdiği broşu adamın boğazına saplar ve telaşla bazı özel eşyaları daha arabada unutup, kaçar oradan... Sonrası da malum... Kadın karakola gelir ve herkes Galip'in önünde yine saygıyla eğilmek zorunda hissetmektedir. Aslında, duygularını işine karıştırmıştı gerçekten ama o duygular aynı zamanda onu yanıltmamıştı da... Tabi suçu üstüne alan Leyla, annesinin orada olması yüzünden oldukça kızgındı Galip'e... Tam karşılığı olarak, posta koyup Galip'e uzaklaştı oradan ve bölümün perdesi de bu sırada aşağıya inivermişti....
Gerçekten özlemişim Galip Derviş'i... Uzunca aranın ardından, açılışa yaraşır bir bölümle ekrana geldi. Berrak Tüzünataç'ın oyunculuğu genelde eleştirilir ama ben tek bir kusur görmedim bölüm boyunca oyunculuğunda. Aksine, vermesi gereken duyguları gerçekten başarılı bir şekilde yansıttığına inanıyorum... Ve yazımın sonunda, tüm başarılı oyunculukları ve senaryosuyla, bu sezonda da Galip Derviş'e başarılar diliyorum. Tabi bize de iyi seyirler...
Sevgilerimle...
Beklenen Kral
twitter.com/BeklenenKral
BeklenenKral@gmail.com
----------------------------------------------
Bilgi: Yazı boyu hiçbir fotoğraf olmamasının sebebi, Google Plus'un bana bir sürprizi... İçerikteki tüm fotoğraflar yok olmuş. Baştan sonra renksiz(fotoğrafsız) bir yazı okuduğunuz için üzgünüm...
----------------------------------------------
Bilgi: Yazı boyu hiçbir fotoğraf olmamasının sebebi, Google Plus'un bana bir sürprizi... İçerikteki tüm fotoğraflar yok olmuş. Baştan sonra renksiz(fotoğrafsız) bir yazı okuduğunuz için üzgünüm...
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder