Ulan İstanbul: Hayati'nin imtihanı - Beklenen Kral

21 Ekim 2014 Salı

Ulan İstanbul: Hayati'nin imtihanı


Yine çetrefilli, komik, heyecanlı ve bol ele yüze bulaştırmalı bir bölümdü dün akşam izlediğimiz, on sekizincisi... Bölümün sonunda, yaratılan kurgu ağı sayesinde her şey birbirine o kadar mükemmel bağlandı ki etkilenmemek elde değil, Uğraş Güneş'in kaleminden... Lafı daha fazla uzatmayayim ve başlayalım bölümün analizine...

Diziyi geçtiğimiz bölümde kör taklidi yapan Kandemir'in, Maşuka, Şehriban ve Ceyhun tarafından fark edildiği anda bırakmıştık. Geçtiğimiz bölüm boyunca, adet olduğu üzere her taşın altından çıkan Ceyhun, burada da pörtlemişti anlayacağınız. Ceyhun'a bu huyu sebebiyle oldukça sinir olurken, her yerde bitmesinin yeniden meyvesini yiyeceklerinden de habersizdiler elbette...

On sekizinci bölüm

Artık bu kaderin şansına tükürmek istercesine bunalıma girmişti bizimkiler haklı olarak. Hele bu sefer yakalandıkları durumda, öyle kolay kolay yalanla geçiştirilecek bir şey değildi ama yine buldular tabi çıkış yolunu hemen sonrasında... Küçük bir mikrop bulmuştu Kandemir'i ve görme yetisini kaybetmişti birden. Doktor da hava alsın diyince, getirmişlerdir onu oraya... Ceyhun, Şehriban ve Maşuka üçlüsü, elbette sorgulamadan inandılar bu yalana... Kandılar yalana da, onların burada ne işi vardı?.. Elbette bizimkilerin sorgulayacağı konu da buydu... Maşuka'nın azgın ve yanık tarafının uydurduğu yalanlar sebebiyle, orada olduklarını anlamaları çok uzun sürmedi Ceyhun ve Şehriban'ın... Ama bizimkinin umru değil, o Kandemir'e üzülmekle meşgul... Kandemir ise elbette ona bilenmekle... Yaren'ler de geldiklerinde, seyreyle cümbüşü misali sahneler başlamaya yakındı... Zira, Kandemir'e olanlardan sonra Şehriban'ların gitmeye hiç niyeti yoktu ve geceyi birlikte, aynı otelde geçireceklerdi...



Planın işleyişi riske girebilirdi ama daha aralarını yeni düzeltmişlerdi ve onları postalamaları yersiz olurdu neticede... Otelin restoranında akşam yemeğindedir herkes... Maşuka tabi, yine iş başındaydı ve eline aldığı iki süzme çay poşetini Kandemir'in gözlerine koymaya çalışıyordu... Ah Maşuka... Adamı elle de, nasıl ve ne şekilde olduğunun hiç önemi yok değil mi?.. Tam bu sırada Bahadır da, Sevilay'ın kaydettiği görüntüsünün olduğu cd'yi çıkartmasın mı löp diye ortaya. Ceyhun, hemen "o ne?" diye sorgulamaya başlamışken, Karlos yine efsaneliğini konuşturdu ve cd olayının kapanmasını sağladı. Onun ne olduğunu yazmayayim ama Bahadır'ın elinden, Kandemir elini uzatıp da almaya çalışınca cd'yi planın deşifre olması an itibariydi... Ama "ah gözlerim açıldı, artık görüyorum" diyerek birden görmeye başladığını, iki bölüm önceki her şeylerini sorgulayan Ceyhun'a yedirmişti... 




Yemekte Maşuka'nın aşırı ilgisinden bunalan Kandemir, odalara geçilme faslına ön ayak oldu ve bunun kurtuluşu olacağını sanarken, Maşuka'nın her halukarda peşinden ayrılmaması şahaneydi... Herkes odalarına çekilmiş gibi davranmaktadır ama önce bizimkiler Kandemir'in odasında toplanırlar ve planın nasıl işleyeceğini kararlaştırırlar. Sonra da herkes yeniden kendi odasına çekiliyor gibi yapıp, birbirlerine yürümenin peşindedir... Karlos-Yaren ve Ferdi-Derya ikilisi ayrı odalarda aşk yaşarken, en fazla rahatsız edilen çift bu sefer Ferdi ve Derya olacaktı... Önce Kandemir, sonra da Ceyhun'un baskınlarıyla yaşayamadılar romantikliğini yalnızlığın. Üzerine bir de atarlı Ferdi, trip attı Derya'ya ve terk etti odayı... En şuh aşk dakikalarını yaşayan Karlos ve Yaren ikilisi de suyunu çıkarmadan tadında bitirdiler de herkes uyumaya odalarına dağıldı...


Tabi bu anlarda akılda kalan tek sahnenin kahramanları ise Şehriban ve Maşuka'ydı elbette... Kandemir'in peşinden ne oda da ne de otelin koridorlarında ayrılmayan Maşuka'yı dizginlemeye gelen Şehriban'la girdikleri haller şahaneydi... Kadının suratını pestil misali ezdi resmen azgın Maşuka!..




Bahadır ve Kandemir'in tüm bunlardan arta kalan zamanda sekiz yün bin lira istedikleri bir tehdit videosu çekerek, Sevilay'a yollaması ve Sevilay'ın bu videoyu gördükten sonraki korkularını yansıtış biçimi bölümün başından beri yaşanan ilk aksiyonlu anlardı... Evin içerisine girip, kimin kamerayı yerleştirmiş olabileceğinin hesabını yaparlarken; körlüğünden zerre şüphe etmediği Demirkan'ı -yani Kandemir- hiç hesaba katmaz Sevilay ama ertesi gün İstanbul'a dönerken, bizimkilerin kaldığı otelin önünde Şehriban'ları uğurladıktan sonra normal bir şekilde sohbet eden Kandemir'leri görür ve işte tam da o zaman dank eder!.. Adamın gözleri gayet görüyordur ve tüm bunların sorumlusu da hemen peydah olunmuştur... Hemen adamlarına talimat veren Sevilay, yola çıkan bizimkileri takip ettiriyordur ama Allahtan simit almak için bir ara durduklarında, aralarına giren araba sebebiyle mesafe biraz olsun açılmıştı. Tam olarak nereye gittiklerini tespit edemeseler bile adamlar mahalleyi bulmuştu sonuçta... Gerilim dolu olması gereken bundan sonraki sahneler ise kesinlikle bol bol gülme garantiliydi...



Şehriban'ın derdiyse, yemek konusunda oldukça seçici olan oğlu için Derya'yı eğitmektir. Önce salatalık turşusu kurmayı, sonra erişte kesmeyi ve en sonda da kahve yapmayı öğretmeye çalışır Derya'ya ama onda hiç ışık olmadığını görmesi uzun sürmez... Yine de azimle her şeyi öğretmeye gayret ederken, ortamdan sıkılan Yaren eve gitmek için oradan ayrılır...

Kandemir'ler ise her şeyden habersiz, neden Sevilay'ın dönmediğini düşünürlerken; Sevilay'ın adamları da mahalle içerisinde her yerde onları aramaktadır. Kandemir'den devşirme Demirkan isminin sırrını çözen isimse, elbette Hayati olacaktı... Karısıyla gittiği parkın dönüşünde, bu adamlara rastlarlar ve "Demirkan isminde birini tanımadığını ama Kandemir diye biri olduğunu" söyler... Çakal Hayati, bilmeden ismin kilidini çözmüştür ama oldukça saf olan adamlar, bu konunun üzerinde hiç durmadılar... Bizimkilerde baktılar Sevilay aramıyor, onlar aramaya karar verdi... Arayanın Demirkan olduğunu gören Sevilay hemen telefonu açar ve hiçbir şey belli etmeden, Kandemir'i evine davet eder. Kandemir ve Ferdi ise bunun üzerine yola koyulurlar ama kara haber de tez duyulur... Şehriban'lardan sıkılıp eve gitmek üzere olan Yaren'i, Hayati görür ve adamların aradığı Demirkan'dan bahseder... Yaren olayı dank ettiğinde de hemen onun yanından ayrılıp arar Kandemir'i ama Kandemir giderken kendi telefonunu orada unutmuştur. Karlos'a, Sevilay'ın adamlarının orada olduğunu söylediğinde ise tek çare Ferdi'yi aramaktır ancak, Tuncay'ın elinden düşürmediği telefonunun şarjı biten Ferdi'yi de durumdan haberdar edemezler... Her şeyi bok eden Tuncer ise Sevilay'ın evinin adresini biliyordur ve yola koyulurlar... 



Bu sırada bir kazaya denk gelip, ters yola girdiklerinde de karşılarında trafik polisi belirmesin mi?.. Hemen bir tezgah kurarlar ve Yaren'i hamile gösterirler... Acilen hastaneye gitmesi gerek olunca da polis izin verir ters yoldan gitmelerine... Tabi polisin adını, doğacak olan bebeğin göbek adı yapacaklarının sözünü vermeleri bunda daha etkili oldu... Ah Karlos!.. 





Kandemir ve Ferdi her şeyden habersiz tam Sevilay'ın evinin önüne gelmişti ki, yetişti Karlos'lar ve Sevilay'ın her şeyden haberinin olduğunu anlattılar. Tabi mahallede adamlarının kol gezdiğini de... Sevilay, gelmeyince Demirkan sandığı Kandemir; adamlarını tekrar mahalleye gönderir... Bu durumda da çare, özellikle riskli olan Şehriban, Hayatı ve Servet'in yakınlarında olmalarıdır... Derya ve Ferdi, Şehriban'larda, Kandemir ve Bahadır, Hayati'lerde, Yaren ve Karlos da Servet'in penceresinin önünde karargah kurmuşlardı... Evden garip seslerin gelmesi, bizimkileri rahatsız etmişti sözde ve bu yüzden de kalamıyorlardı evlerinde... Tabi onların evde olmayacağını fırsat bilen Hayati, tezgahını kurar ve gece uyuduğunu sandığı Kandemir ve Bahadır'ın yanında, eve gideceğinden bahseder sinsi sinsi... Ama bilmiyor ki, bizimkiler on kat daha sinsi... Kandemir hemen Karlos'u aradı ve Yaren ile eve giden ikilimiz, Hayati'ye dünyanın kaç bucak olduğunu göstermeye hazırdı...




Elinde feneri ve üzerinde altını beline kadar çektiği(!) çizgili pijamasıyla Hayati, bizimkilerin evine doğru yola koyulur. Eve vardığında ise kapının aralık olduğunu görür ve içeriye girer... Gazanfer'in ruhunun içeride olduğunu sanmakta ve altınları öğrenmenin peşindedir ama biraz sonra neredeyse korkudan altına edecektir... Evin girişinde Gazanfer'le dalga geçerken, önce şiddetli bir ses duyması ve ardından da merdivenlerde duran bir çarşafın havalanmasıyla, korkunun ilk tohumları atılır ama bitmemiştir... Üzerlerine çarşaf giyen Karlos ve Yaren şimdi de merdivenlerden aşağıya inmektedir.. Sözde Gazanfer gelirken, yanında karısını da getirmiştir... Hayati resmen korkudan altına edecek vaziyete gelmişken, arkasına bakmadan evden kaçar ve tam bu sırada, Servet'e "Demirkan isminde birini tanıyıp tanımadığını" soran Sevilay'ın adamlarının yanına gider... Servet'in de Demirkan değil de Kandemir var demesi bu sefer adamları şüpheye düşürür ve eve gitmeye niyetlenirler ama bağırarak ve koşa koşa gelen Hayati'nin evde hayalet olduğunu söylemesi sonrası, eve gitmeden adamlar mahalleden çekip giderler...


Sabah olduğunda herkes evde neden Sevilay'ın inatla iletişime geçmediğini tartışırken, sözünü ettikleri buluşma saatine sadece iki saat kalmıştır... Demirkan'a ulaşamayan ve sekiz yüz bin lirayı vermek istemeyen Sevilay'ın adamları ise mahallede o isimde birisinin olmadığını ama Kandemir isminde birisinden bahsedildiğini söylerler... Sevilay onlara evlerine gidip gitmediklerini sorduğunda da, olanları anlatırlar ve zaten iyice beceriksizliği ayyuka çıkan bu iki adamına saya söve arabaya atlayıp, bizimkilerin evine doğru yola çıkarlar...



Bizimkiler de evde tam olarak goy goy yapmaktadır ancak, kapı çaldığında her şeyin boka sarması yakındır... Zira kapıda Sevilay ve adamları vardır. Hayati de evinden ağrı, orada hayaletler olduğunu ve evde fena şeyler döndüğünü söyler durur... Sevilay onu önemsemezken, Ceyhun bizimkilerin paçasını -bilmeden- bir kez daha kurtarmak üzere oraya gelmektedir... Onun niyeti Derya'yı görmektir ama evin kapısında Sevilay ve adamlarını gördüğünde hemen, kim olduklarını sorgular... Hayati ise yine eve hiç yaklaşmadan evinin bahçesinden, Ceyhun'un ailenin damadı ve aynı zamanda da hırsızlık büro amirliğinde komiser olduğunu söylemesi, tüm dengeleri değiştirir... Hırsız bir ailenin, komiser damadı olur mu zira?.. Bu nerede görülmüştür ki?.. Ah bilmiyor ki bizimkileri... Sevilay, hemen evden uzaklaşır ve onların aradığı insanlar olmadığından bu gelişme sonrası emindir. Asistanına, buluşma yerine geleceğine dair mail attırır ve hiç istemeye istemeye sadece sekiz yüz bin lirayı bayılacağını sandığı mekana doğru yola çıkar...

Mekanda bizimkiler, ses sistemini ve ışıkları ayarlamışlardır. Karşı karşıya gelmeyeceklerdir ve tam bu sırada, Sevilay adamlarıyla oraya gelir. Mekana girdiklerinde, iyilerin dostu kötülerin düşmanı Kandemir konuşmaya başlar ve önlerinde duran kutunun kırmızı bölmesinin üzerinde ham cd'nin olduğunu, ayrıca yine o kırmızı bölmeye sekiz yüz bin lirayı koymalarını ister... 



Cd'yi kontrol eden Sevilay, adamlarına parayı koydurtur ve Bahadır'ın hazırladığı düzenek devreye girer... O kırmızı bölme meğersem bir uzaktan kumandalı arabaya monteymiş ve araba hareket ettiğinde Sevilay ve adamları telaşa kapılır. O sırada arkasından ışıkla insan bedenlerinin göründüğü bir yer aydınlanır, korumalara vurma emri verir Sevilay... Bu sırada ise asıl bomba patlar... Bizimkilerin ihbarı üzerine polis orayı basar... Sevilay büyük bir şok geçirirken, bizimkiler uzaktan kumandalı arabanın üzerinden çoğu saçılsa bile, yaklaşık iki yüz bin liralık parayla oradan kaçarlar...


Restorana geliriz hemen sonrasında... Çaycı tüm suçlamalardan aklanmıştır ve Sevilay, her şeyin suçlusu olarak lanse edilmektedir. Çaycı, onu kurtaranlara teşekkürlerini yollarken; vakur çetemiz, bir işi daha çözmenin mutluluğu içerisinde birbirlerini kutlarlar ama hiçbir şey sandıkları gibi gitmeyecektir...


Esra, aynı haberi Şehriban ve Maşuka ile birlikte evde izleyen Ceyhun'u arar ve baskın yaptıkları pavyona ne zaman geleceğini sorar... Ceyhun "geliyorum" diyerek, pavyona gitmek için ayaklanmışken; telefonu kapatan Esra gördüğü manzaranın şoku içerisindedir... Zira pavyonun girişinde duran sanatçıların posterlerinin asılı olduğu çerçevede, yapışkanı kuruyan posterin hemen altınca ucu gözüken Yaren'in posteri vardır... Gördüğünü anlamlandırmaya çalışan Esra, üstteki posteri tamamen kaldırdığındaysa; her şey an beyan ortadır... Esra şaşkınlıkla bakakalmışken postere, bölümün perdesi de aşağıya iniverir...

Nasıl bir kurgu ağı bu yahu!.. Uğraş Güneş'in kafasının içinde kaç yüz tane tilki, birbirlerine kuyruklarını değdirmeden dolaşıyor gerçekten çok merak ediyorum. İnsan bir yerden sonra tıkanır... Hani bu film olsa, uzun zamanı vardır ve uzun uzun düşünüp yazmıştır denir de; bir bölümü yazmak için sadece birkaç günlük zamanı olduğunu düşündüğümüzde, gerçekten şahane bir iş çıkarttığını söylemek gerekmekte... Arada birçok zorlama unsur barındırsa bile, gerçekten büyük bir iş çıkartıyor Güneş ve bize de ortaya çıkan bu şahane eseri her hafta izlemek kalıyor... Ve tabi bana bir de her hafta uzun uzadıya bir analiz yazmak... Ve sana da okumak... Al sana başka bir ağ sistemi... İyice örümceğe bağlamadan yazıyı bitirmekte fayda var... Bakalım haftaya çetemiz, nasıl kurtaracak totosunu göreceğiz...

Sevgilerimle...
Beklenen Kral

twitter.com/BeklenenKral
BeklenenKral@gmail.com

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder