Yeniden bir sonraki haftaya sarkan işlerinin, en dramatik yönü ise iş üstündeyken yakalanmaları oldu çetemizin. Cidden hiç bahtları yok yahu... Nereye gitseler, orada Ceyhun... Şimdi birde üzerine yetmezmiş gibi Maşuka ve Şehriban da yanında... Ulan İstanbul bu kadar çok karşılaşmayı sorgulatsa bile bizlere, ne mümkün kızmak Uğraş Güneş'e... Kafiyemi de yaptım(!), o zaman on yedinci bölümün analizine başlayalım...
Dizi geçtiğimiz bölümde çetemizin, orta sınıf uyuşturucu karteli Kutalmış'ı kandırmak için ayarladıkları viraneden bozma depoyu Ceyhun ve Esra'nın bastığı sahnede sona ermişti. Ceyhun ve Esra'nın şaşkın ifadeleri, elbette bekledikleri manzaradan çok uzak bir tabloyu resmetmekteydi...
On yedinci bölüm
Ceyhun ama özellikle de Esra, yapacakları baskının gerilimi içerisinde ilerlemektedir; şıp diye buldukları virane deponun önüne... Aralık kapıdan içeri girip, klasik "Polis" nağrasını attıktan sonra ise karşılarındaki manzara beklediklerinin tam tersiydi... Ortada bizimkilerden eser yoktur ama biraz önce apartmandan içeri girdiğini gördükleri Kutalmış ve adamları oradadır. Ceyhun ve Esra küçük çaplı bir şok geçirir ve Kutalmış'a, bizimkileri isimleriyle sorar. Tabi Kutalmış onları takma isimleriyle bildiğinden, buradan bir iş çıkmayacaktır. E o zaman bunlar nerededir?.. Ceyhun, Esra'ya üç azılıyı bırakır(!) ve apartmanda bizimkileri aramanın derdine koyulur.
Bir kat yukarı çıktığında ise yine karşısında bir aralık kapı bulması, bizi şaşırtmayacak bir gelişme olmuştur...Aralık kapının ardındansa ilahi sesi gelmektedir... Ceyhun içeri girdiğinde ise bizimkiler başları önlerinde, gözleri kapalı bir vaziyette ilahi okumaktadır. Ara sıra kendilerine yardımcı olan, en az kendileri kadar çakal arkadaşlarının kötürüm paranoyasıyla işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlardır... Adamın ölen karısının ardından tevhit okumaya gelmişlerdir ancak, Ceyhun buna ne kadar inansa bile Esra'nın kolay lokma olmayacağı ortadadır... Doğan'ın nerede olduğunu bildiklerinden emindir Esra... Hakikaten de doğru tahmin ediyor kız... Bizimkiler Doğan ısrarı yeniden baş gösterince, zeytin yağı misali üste çıkıp koydukları postanın ardından uzaklaştılar oradan...
Doğan konusunda Ceyhun'u tavlayabileceklerini düşünen ancak, aşık olduğu adamı Derya'ya kaptıran Esra'yı asla, "bilmiyoruz" diye inandıramaycaklarını anlayan çetemiz, yeni bir planı devreye sokarlar hemen... Bahadır, fotoşop(photoshop)la Doğan'ın fotoğrafını bir Malmö manzarasının önüne iliştirmiş ve oradan kargoya verilmiş gibi zarflamıştır. Sabah ise diğer iş, Tuncer'e düşmüştür. Esra, Ceyhun'ların evinin önüne gelmiş bizimkileri kesmektedir. Tam bu sırada da Tuncer'e verilen iş devreye girmiştir. Bizimkiler evden çıkan Ceyhun ve Esra'nın yanına gitmiş, hala dünden kalma zeytinyağlıklarıyla üste çıkmaya çalışıyorlardı... Tuncer ise postacı kılığına soktuğu bir adamı verdiği zarfla onların yanına yollamıştı tam bu sırada... Bizimkilerin yanına gelip zarfı verdi... Ceyhun ve Esra ise Doğan'dan gelen bu zarfı kaçıramazlardı elbette... Zarfı açtıklarında gördükleri fotoğraf karşısında Ceyhun, bizimkilerin günahını almış olmaktan ötürü pişman olmuştur ama Esra yine yememiş gibi gözükmektedir. Zira Esra, bizimkiler zarfı onlara bırakıp çekip gittiklerinde; hemen yelkenleri suya indiren Ceyhun'a posta koyup çekip gitmiştir...
Yeniden her şey yolunda gözükmektedir... Şehriban'dan sonra Ceyhun da yeniden kafeslerine girivermiştir. Esra konusunda ise ayrıca düşünmeleri gerekecek. O kolay kolay bırakmayacak gibi bu işin peşini... Bakalım hikaye oradan nasıl işleyecek... Tam minibüste konuşurlarken, durduk yere(!) açtıkları radyodan ise en az iki bölümlük işleri çıkıvermiştir. Zengin bir iş kadını olan Sevilay'ın çaycısı şirketin tüm hisselerini üzerine geçirmiş ve polis tarafından yapılan baskında gözaltına alınmıştır. Ama çaycı, bangır bangır suçlu olmadığını haykırmaktadır. Kadının dalavere yapmış olabileceğine dair haber sırasında duydukları bir bilgi sonrası, yeni amaçları açıktır. Tabi önce bu kadın ile ilgili bazı özel bilgilerin alınması gerekmektedir. Bu konuda ise Tuncer ve Bahadır başrolde olacaktır...
Sevilay, iyi bir imaj sergilemek amacıyla bir fakir derneği kurmuş ve başkanlığını yapmaktadır. Bu olayların akabinde ise yeniden imajını koruyabilmek için dernek faaliyetleri ile ilgili bir basın toplantısı düzenlemeye otele gitmektedir. Bu sırada imajını kurtarmak için başka ne gibi şeyler yapabileceğinden konuşurken, bir otobiyografi yazdırmak gelir aklına... Bu otobiyografi sayesinde, insanların ona bakış açısı değişecektir ve asistanı da medya ajansına bu konuyla ilgili bir not düşer hemen sonrasında... Tabi Bahadır, kızın mail adresini patlatmış; hem toplantı hem de kitap konusundan haberdar etmiştir Kandemir'i... İşte bizimkilerin üzerinden yürüyecekleri mesele de an itibariyle ortaya çıkıverir...
Sevilay yaptığı basın toplantısının ardından, bir gazeteciden gelen imalı soru karşısında sinirlenir ve toplantıyı terk eder. Tam bu sırada asistanını çeviren Bahadır ve Tuncer ise bir röportaja onu ikna eder. Yaşanan süreçle ilgili hiçbir soru sormayacaklarını vaat eden ikilimiz, dediklerini yaparlar ve kadın hakkındaki tüm kişisel bilgileri bir bir öğrenirler... Elbette, tüm bunların sonunda iş de Kandemir'in eline bakacaktır... Kadının gitmekten en hoşlandığı mekan, en sevdiği film ve en sevdiği parfümün kombinasyonu, planın bir sonraki ayağını belirler...
Kadın, keman dinletilerine bayılıyordur ve her gün gittiği o klas restoranda yeniden yerini almıştır. Bu sırada en sevdiği film Kadın Kokusu ise planın dramatik noktasını oluşturmaktadır... Al Pacino'nun başrolünde olduğu bu meşhur filmin, can alıcı noktası; gözleri kör kahramanımızın, kadın kahramanımızla yaptığı tango sahnesidir ve biraz sonra o sahne canlanacaktır... Kandemir, gözleri görmeyen bu adamı canlandırmaktadır. İki kolunda Derya ve Ferdi restoranın merdivenlerinden aşağıya inerken, daha ilk dakikada Sevilay'ın dikkatini çeker ve tam yanından geçerken Kandemir durur... Sevilay'a doğru yavaşça yaklaşır ve daha önce öğrendikleri parfümünün, içerisindeki tüm kokuları tek tek saymaya başlar. Kadın iyice tav olmuşken, onu yanına davet eder ve hemen sonrasında Kandemir'den, o ateşli sahnenin daveti gelir... Sevilay yanlış bir hareket yapmaktan çekinirken, en sevdiği filmin, yine en sevdiği sahnesinin kahramanı olacak olmanın verdiği haz paha biçilmezdir...
Kalkarlar ve o destansı sahne peydah olunur... Özge Özder, gerçekten eşsiz güzellikte bir kadın ve yine eşsiz karizmasıyla Uğur Polat'la yaptıkları bu tango; on üzerinden on'luktu kesinlikle... Bu dansın ardından yeniden masaya geçen ikili, bu sefer ne yaptıklarından bahsetmeye başlarlar... Kandemir, yazar olduğunu söylediğinde; Sevilay'ın gözleri açılır aniden elbette... Kitabını yazdırmak için en ideal aday oyken, biraz sonra asistanı gelir ve tabletten kadına yazdığı bir notu gösterir... Notta, avukatla otelin masaj salonunda görüşecekleri yazmaktadır. Tabi kör ayağı yaptığından, dikkat etmeden Kandemir'in görebileceği bir pozisyonda gösterir notu, o da görüverir her şeyi... Kadın, bu notun ardından kalkar gider hemencecik otele ve planın bilmem kaçıncı versiyonu başlayacaktır şimdi de...
Kadından önce Ferdi ve Tuncer varır otele... Ferdi, polis numarası yaparak iki masörü oradan çıkartma girişimleri sergilerken, tam bu sırada yanına aldığı bir siyahi ile FBI kılığında gelir Tuncer içeriye... Sözde Amerikan konsolosunun karısına, masörler masaj yaparken zarar vermiştir ve hesap sormaya götürecektir onları... Kimliğine kadar çalışan Tuncer, ikisini alıp götürmüşken oradan; hazırlanma sırası Karlos ve Yaren'dedir...
Japon maskesi suratlarında, masörlerin giydiği kıyafetlerden bulup; üzerilerine geçirirler... Daha sonra Sevilay ve avukat gelir ama tam konuşma başlamışken, avukatın çaycı için kullandığı ağır terimler Karlos'u çileden çıkartır; o da adamın kolunu çıkartır... Yani, bu plan da yatmıştır...
Sırada ise hastane planı vardır. Ayarladıkları ambulansla Bahadır'ı cortlatmış gibi gösterip, adamın kaldırıldığı hastaneye gitmektir dertleri. Tabi daha sonra da, tam adamın dibindeki odaya yerleşip; koydukları kamerayla Sevilay ile konuşmalarını kayıt altına almak istemektedirler... Sıra kamerayı koymaya gelene kadar ki her şeyi yapmışlardır ama Yaren iki denemesinde de başaramamıştır kamerayı adamın odasına koymayı. Tabi dertler bununla da bitmiyor... Hayati'nin karısının sabahtan beri midesi bulanıyordur ve hamile olduğundan şüphelenmesi Hayati'yi çileden çıkartır. Zira ortada Gıyasettin gibi bir ürün varken, ondan sonra meydana gelecek ürünün daha da beter olacağını düşünmesi bu hamileliği istememesine sebep olmaktadır. Hemen bakılsın ve hamile olup olmadığı anlaşılsın diye, en lüks hastaneye gitmeye bile hazırdır ve Ceyhun onları şansa(!) bizimkilerin gittiği hastaneye getirir... Tüm bunların sonrasında, hastane planı da elde patlayıverir...
Eve gitmiş ne yapıp edeceklerini kara kara düşünürlerken, aramasın mı Sevilay Kandemir'i?.. Kandemir telefonu açar ve önce kör olmadığını belli eden bir pot kırar ancak, kısa sürede toparlar lafı... Sevilay ise ona otobiyografisini yazdırmak istediğini söyler, elbette Kandemir de bu teklifi kabul eder... Yani, ertesi gün Ağva'ya gidecektir şimdi de bizimkiler...
Sabah olup Ağva'ya vardıklarında, yeniden tatsız bir karşılaşmanın hazırlıkları serilir önümüze... İki bölümdür Maşuka'ya abayı yakan Tuncer, sabah yeniden gelmiştir kapıya. Tabi ağzından bizimkilerin Ağva'da olduğunu kaçırınca, Maşuka hemen kurar planı... Eve gidince, "Kandemir beni aradı bizi Ağva'ya çağırıyorlar" der. Önce Şehriban ve Ceyhun inanmaz ona ama arayıp da ulaşamayınca bizimkilere, birden gitmeye karar verirler Ağva'ya... Onlar hazırlanmış yola çıkarken, Kandemir, Ferdi ve Derya'yı kadının şöförü gelip oturdukları kafenin önünden alır. Eve geldiklerinde ise asistan, toplantı odasını hazırladığını söylediğinde Kandemir, tuvalet ayağına kalkar ve odayı bulmaya koyulur. Kördür ama ev ortamında, kendisine yardım edilmesinden hoşlanmıyordur Ferdi ve Derya'nın, Sevilay'a söylediğine göre... Kandemir odaya kamerayı yerleştirmiş ve evden ayrılmışlarken, gelen avukatla çıktıkları odada Sevilay; her şeyi itiraf eder...
Ceyhun'lar Ağva'nın merkezine gelmiş, hala bizimkilere ulaşmaya çalışıyorlardır. Tam bu sırada da Sevilay'ın asistanı bizimkileri onların olduğu yere getirip bırakmasın mı?.. Arabadan indikten sonra hala kör taklidi yapmaya devam eden Kandemir'i ise Maşuka fark eder ve "Kandemir'im kör olmuş" demesiyle Ceyhun ve Şehriban da arkasını dönüp, gördükleri bu manzara karşısında şoka girerler... Bölümün perdesi de tam bu sırada aşağıya iner...
Şimdi birkaç bölüm kör taklidi yapmak zorunda kalacak sanırım Kandemir... Zira bu manzara karşısında, zaten şüpheleri yeni üzerlerinden çekmişken; bir yenisi peydah olsun istemeyecektirler... Kısacası, Kadın Kokusu oldu mu sana Kandemir'in kabusu?...
Sevgilerimle...
Beklenen Kral
twitter.com/BeklenenKral
BeklenenKral@gmail.com
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder