Uzunca bir ara ve sonrasında yaşanan yayın günü/saati bunalımından sonra, dün akşam kavuştuk Yalan Dünya'ya... Yaz sezonunun hemen ardından girmiyor zaten genel olarak ama ilk defa bu kadar geç girdi yeni sezona. Bunda tabi yapımın bir suçu yok. Kanal D bir sezonda ekrana on altı dizi sürme macerası içerisine girdiği için, yer bulunamadı. Yer bulunsa bile saati neredeyse gece yarısını gösteriyordu ve bu da kimsenin kabul edeceği bir şey değildi. Saat 23:15'de dizi mi başlar?.. Gece showu mu bu?.. O saat için sadece Beyaz'ı memnun edebilirlerdi ve nitekim, daha sonra yine büyük bir belirsizlikle ama en sonunda dün akşam yeni sezonuna merhaba dedi...
Geciken yeni sezon
Önceden bir cuma bir de pazartesi arasında mekik dokuyordu dizi. Bu sezon çarşamba akşamında, Hayat Yolunda'nın peşinden ekrana gelmeye başladı. Herhalde Benim Adım Gültepe bitmese, bugün de başlamayabilirdi. Yani bir dizinin vedası, Yalan Dünya'nın merhabası olabildi... Saati konusuna gelirsek, yine çok geç... Yalan Dünya, genel itibariyle A/B Sosyo-ekonomik statüsüne hitap eden bir dizi ve bu sebeple de o kitlenin diziyi saat 22'den sonra izlemekten memnun kalacağını zannetmiyorum. Kesinlikle eski saatine, saat 20:00'ye alınmalı... En azından, reyting isteniyorsa bu yapılmalı. Malum Kanal D, ilk beşten aşağısını reytingden saymıyor ve bu yüzden Yalan Dünya'nın güçlü rakiplere meydan okuyabilmesi için, hem gününün hem de saatinin değişmesi şart!..
Büyük başarı
Kanala yapılan eleştiri faslından sonra, diziye artık dönebiliriz... Yalan Dünya'nın en büyük rakibi, aynı anda yayında olduğu diziler olmadı hiçbir zaman... Yalan Dünya'nın rakibi, Gülse Birsel'in bir önceki işi Avrupa Yakası'ndan başkası değildi. Uzunca yıllar, içerisinden çıkarttığı fenomen karakterleriyle gönlümüzde taht kurmuş Avrupa Yakası'ndan sonra; birçok kişi Yalan Dünya'ya duvarlar örmeyi seçti. Seçti seçmesine ama bu dizinin başarılı olduğu gerçeğini, hiçbir zaman değiştiremedi. Avrupa Yakası gibi reyting rekorları kırdığını söyleyemeyiz elbette ancak, bu değişen televizyon düzeniyle de alakalı bir gelişme... Bugün büyük umutlarla ekrana getirilen işlerin neredeyse %90'ı harcanırken, Yalan Dünya'nn dördüncü sezonuna giriyor oluşu kim ne derse desin büyük bir başarıdır...
Gidenler
Kimler geldi, kimler geçti misali bir kadrosu olan diziye geçen sezon dahil olan Hümeyra; bu sezon diziden ayrılma kararı aldı. Daha sonrasında, Fırat'ın Yazgısı yönetmeni olarak izlediğimiz Tuna Orhan'ın ayrıldığını öğrendik. Aslında, öğrenmekten ziyade gördük. Sil Baştan kadrosuna dahil olunca, malum ki yalan olmuştu; Yalan Dünya... Tabi Sil Baştan'ın çok da uzun bir yayın hayatı olmayacak gibi duruyor. Her gün bir yeni, "bitiyor mu?, bitti mi?" haberi gelirken dizi hakkında, olur da biterse zannediyorum Yalan Dünya'ya yeniden dahil olması şaşırtmaz kimseyi... Ayrılan bir diğer isim ise dizinin bence mihenk taşlarından birisi Çağatay Koçtuğ'a hayat veren Hakan Meriçliler oldu... En çok kimin gidişine üzüldünüz derseniz, bu gidişi söyleyebilirim. O da yine bir başka diziye transfer olduğu için ayrıldı kadrodan. Kaderimin Yazıldığı Gün'de, Özcan Deniz'in abisini canlandırmakta...
Gelenler
Gidenler olduğu gibi gelenler de oldu elbette... Diziye yeni sezonda iki yeni karakter dahil oldu. Birini aslında ilk bölümlerde konuk oyuncu olarak izliyorduk, artık tamamen kadroya girmiş oldu. Kim mi?.. En son konuk oyuncu olarak yer aldığı Ulan İstanbul'da, herkesi göz yaşlarına boğarak ölen Doğan karakterine hayat veren Necip Memili... Ulan İstanbul'da kendisine hayranlığım birkaç bin kat artmışken, bu dahil oluş çok sevindirdi beni... Kadroya dahil olan bir diğer isim ise Haki Biçici... Onu en son Hanımın Çiftliği'nden hatırlıyorum ben. Orada Güllü'nün abisini canlandırıyordu. Dram oyuncusu olarak öne çıkıyor ilk bakışta ama Okan Bayülgen'in gece showlarına katıldığında, gerçekte oldukça komik bir isim olduğunu gördüğümden; Yalan Dünya'da hakkını verecektir karakterinin... İlk bölümden izlenimlerime gelirsek, Hakkı Biçici'nin hayat verdiği Görkem karakterine şimdilik ısınamadım diyebilirim. Necip Memili'nin hayat verdiği Cumali ise kesinlikle şimdiden favorim. Benim favorimken, Reis'in de en büyük düşmanı olacak gibi. Zira, geçen sezondan beri yanık olduğu Asiye'ye, Cumali de vuruldu. Bakalım, hikaye ikisinin mücadelesi üzerinden nasıl ilerleyecek...
Gidişler gelişler derken, yeni sezonun ilk bölümüyle karakterlerimize de bir bakış atalım madem...
Deniz ve Rıza
Artık iki ailenin de razı geldiği şekilde nişanlılar malum. Ama başlarındaki dert, bitecek gibi değil. Servet'ler onu gelini olarak kabul ettiler etmesine ama ondan tam bir gelin mahareti beklemekteler... Deniz'de ise maharet denilen şey sadece oyunculukta olduğundan, sürekli köşeye sıkışmaktan yorulmuş görünüyor. Rıza ise aradaki dengeyi korumaya çalışan taraf olmayı bu sezonda da sürdürecek sanıyorum. Bu denge oyununun da yan yana dairelerde sürdürülmesi oldukça zor... Henüz ayrı bir eve çıkacak birikimleri yok diye üzülürken de, çare olarak bir isim belirdi önlerine... O isimse, yanda Zerrin'in oturduğu ev bir yakını öldükten sonra kendisine miras kalan Vasfiye... Zaten yüzlerce dairesi olan Vasfiye'nin tuvaleti kadar(!) olsa bile bu ev, isteyeni çok olunca bir yarışın içerisine çekilmemeleri imkansızdı elbette... Hem Zerrin, hem de Deniz'lerin dahil olduğu bu sessiz yarışın kazananıysa, bambaşka bir isim olacaktı. Ev işi yatmışken, dizinin yönetmen koltuğunda olan değişiklik de iyice canını sıkar Deniz'in... Rıza ise her konudaki tek avuntusudur, garibimin...
Selahattin, Gülistan ve Tülay
Çapkınlığından ve Tülay'ın peşinde koşmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyen Selahattin, Gülistan'dan onca korkmasına rağmen bu cesareti nereden alıyor çok merak ediyorum... Yani çapkınlık da bir yere kadar normal... Selahattin resmen azgın kurtlar gibi... Olan ise hem Gülistan'a hem de Tülay'a oluyor... Tülay ona mesafeliyken, mektup yazmaya kalkan Selahattin; her şeyi bir süre sonra eline yüzüne bulaştırdığında, hem de sebebi başka bir kadın olduğunda hiçbirimiz şaşırmamıştık ama kabağın başına patladığı isim bölümün sonunda Selahattin değil, Yıldırım olmuştu... Gülistan ise Selahattin konusunda saflıklarına devam etse de, Deniz'e çektirme konusunda şevkinden bir şey kaybetmemiş. Daha ilk bölüm olduğundan pek onu göremedik ama bölümler ilerledikçe, Deniz'e daha neler çektireceğini büyük bir merakla beklemedeyim...
Nurhayat ve Emir
Bir dargın bir barışık bir çift... Aslında, en başından beri birlikteliklerine karşı olduğum bir çift. Ben Nurhayat'ın beslendiği kin ve nefretin Deniz üzerinden doldurulduğu, yani Rıza'ya yanık olduğu zamanları oldukça özlemekteyim... Emir ile olan birlikteliğinde, sadece onu kıskandığında gördüğümüz yırtık Nurhayat'ın daim olmasını arzuluyorum. Onu naif ve kırılgan görmek beni üzüyor... Şimdi baştan Rıza'ya aşık edilemez elbette ama en azından o tarafı da unutulmasın. Emir ise malum, Selahattin'in bir değişiği olarak aldatmaktan haz alan bir karakter ve Nurhayat'ı bile aldatacak kadar gözü kara. Her ne kadar aldattığı ortaya çıkmasın diye bölüm boyu çabalamış olsa da, Nurhayat sonunda aldatıldığını öğrendi... Ama bir patlama göremedik... Bir sonraki bölümde, büyük bir patlama bekliyorum ondan kesinlikle...
Zerrin ve Bünyamin
Sırtını dayadığı Bünyamin üzerinden dört dörtlük bir hayat sürdüren Zerrin, oturduğu eve talip olabilecek kadar paralanmış görünüyordu. Hani bir pazarlık içerisine girmeden, direkt evi satın alma aşkıyla hareket etmesi bile buna delaletti... Para konusunda bir şeyler değişmişken, Selahattin'e olan tavrı noktasında hala aynı yerde bu arada... Adamın telefondan ağrı yüzüne tüküre tüküre bir hal oluyor... Ki aslında, iyi de yapıyor... Bünyamin ise ütopik karakterine yaraşır bir görevi üstlendi... Fırat'ın Yazgısı'nın artık yeni yönetmeni kendisi ama bunun için para almıyor; aksine Tufan'a dizinin yönetmeni olabilmek için para ödeyecek kadar uçmuş vaziyette... Yönetmenliği ise herkes için tam bir işkenceyken, ilk bölüm de -artık konuk oyuncu olarak izlediğimiz- Çağatay ile olan sürtüşmeleri şahaneydi. Tabi sonunda dayak yemiş olması, kimseyi şaşırtmamıştı...
Vasfiye
Enerjisinden hiçbir şey yitirmemiş, aksine daha da uçuk bir karaktere bürünmüş olarak gördüm ben onu... Bir yakınından kalan mirasla birlikte, Zerrin'in oturduğu daire ona kalmışken; bunu öğrenen Zerrin ve Deniz'lerin verdiği mücadele görülmeye değerdi... Önce şakadan birkaç şart sıralayan Vasfiye'nin tek derdi, kendine eğlence ve köle yaratmaktı. Nitekim Zerrin, Deniz ve Rıza'yı ulaşmak istedikleri amaç uğruna bir güzel kullanmayı asla ihmal etmedi. Deniz'i ayakkabıcısı, Rıza'yı hamalı, Zerrin'i ise önce masörü sonra da dansözü yapmıştı ama günün sonunda evi sattığı isim Nurhayat'tan başkası değildi... Deniz ve Rıza çektikleri eziyetle kalmış, Zerrin ise en azından terastan haberler vermek şartıyla evde oturmaya devam edecektir. Vasfiye'nin paraya ihtiyacı yokken, daha çok para teklif eden Nurhayat'ı seçmesi, oldukça daha çoğunu isteyenlere(!) göndermeyken; aşığı Timur'un gelişiyle birlikte aşkının harlanmasını dört gözle bekliyorum... Bu bölüm Timur yoktu ve muhtemelen İzmir'de olarak gösterilecek ve İstanbul'a döndüğünde artık Çiğdem engeli olmayan Vasfiye ne dolaplar çevirir, düşünmek bile istemiyorum...
Servet ve Şehmuz
Her zamanki gibi dip dibe ama bir o kadar da birbirine uzak olan çiftimiz ise müstakbel gelinlerinin maharetli olmayışından pek şikayetçiler... Deniz ve Rıza'nın ayrı eve çıkması noktasında, Servet hüzne boğulurken, Şehmuz'un şimdiden yandaki ev üzerinden kâr hesaplaması ise aralarındaki ironiye büyük bir gönderme... Onlarsız Yalan Dünya asla olmaz ve birkaç saniyelik sahneleri bile beni benden almaya yetiyor. Sizi ayrı seviyorum, büyük Kocabaş'lar...
Yeni sezonuyla birlikte Yalan Dünya, kesinlikle kaçırmadan her hafta izlenecekler listemde ilk üçte var olan yerini koruyacakken, umarım saat ve gün noktasında doğru bir karar verilir de dizinin başı yenmez. Ve yine umarım bu sezon aldığı reytingler, dizinin bir sezonunu daha garantiler...
Sevgilerimle...
Beklenen Kral
twitter.com/BeklenenKral
BeklenenKral@gmail.com
çok güzel yorumlamışsınız. yalan dünyanın en büyük rakibinin avrupa yakası olduğuna da katılıyorum
YanıtlaSilTeşekkür ederim, sevgiler.. :)
Sil