Acun Ilıcalı'nın Tv8'i satın almasıyla birlikte gündeme gelen en iddialı projesiydi şüphesiz, Ütopya. 250 bin gibi rekor bir başvuru yapıldığını duyduğumda, oldukça farklı karakterde ve her biri bir konuda uzman kişilerin seçileceğinden emindim. Merak ve heyecanla uzun zaman başlasın da izleyelim diye bekledim. Nitekim 27 Ekim'de internetten canlı yayınına, 29 Ekim'de de televizyon yayınına başladı yarışma... Başladı başlamasına ama hayal ettiğimin tamamen dışında bir Ütopya vardı karşımda...
Ateşli kavgalar, birbirleriyle kırk yıllık tanış gibi ağız dalaşına girmeler ve hakaretler... Daha ilk haftasında bunların olduğu bir yarıştan siz ne beklersiniz?.. Birbirlerinin arkasından kuyu kazanlar, dedikodu yapanlar, fitne çıkartanlar, insan dışlamaya başlayanlar ve dövenler... derken; yarışın benim için ilk iki haftadan suyu çıkmış oldu. İzlediğimiz kesinlikle bir ütopya değildi, BBG ya da Ünlüler Çiftliği'nin bir başka versiyonunu izliyorduk sanki... 250 bin kişi içerisinden seçile seçile bu insanlar seçilmişti yani... Hepsi için aynı şeyi söylemem söz konusu değil ama içlerden bazılarının resmen hiç bir şeye yaramayacağı halde, sırf fitne çıkartsın diye oraya yollandığı çok belliydi...
Yayınlar
Yarış 24 saat internette yayınlanırken, televizyonda hafta içi sadece 1 saat kendisine yer bulabiliyor. Aldığı reytinglerin oldukça düşük olması da, söz konusu durumun devamlılığını sağlıyor. Tablet üzerinde de uygulaması olan yarış, pasaport alınarak canlı izlenebilmekte. Aralık ayına kadar ücretsiz olan sınırsız izleme olanağı, Aralık ayından sonra sadece gold üyelere açık olacak. Belki bu fikirden de vazgeçerler. Belki de geçmezler...
Elenenler
Ütopya on beş yarışmacıyla başladı ve her ay bir ismin yarıştan eleneceği açıklandı. Ama daha sonra iki haftada bir yarışmacılar elenmeye başladı ve bugüne geldiğimizde biri diskalifiye olmak üzere üç yarışmacı Ütopya'ya veda etmiş oldu... Diskalifiye edilen isim, ilk günlerden yarış içinde otoriter bir figüre bürünen ve kontrolü eline almaya çalışan Çağdaş olmuştu... Semih'le aralarındaki münakaşanın sonu attığı tokata dönüşmüş, yapım ekibi tarafından bir gün sonra diskalifiye edilerek yarıştan uzaklaştırılmıştı... Elenen diğer isimlerden Melek, ilk günlerde yaşanan tüm kavgaların baş aktörü ya da fişekleyicisiydi. Yapılan oylamada yazılan üç isimden biri oldu ve en düşük halk desteğini aldığı için yarışa veda etti. Elenen son isim Tuğçe oldu. Onun elenmesinin tek sebebi ise Ütopya sakinleri iki gruba ayrıldığında yanlış tarafta durmasıydı. Çalışkanlar ve Miskinler olarak kategorize ettiğim iki grup içerisinden Miskinler'in tarafında yer alması, Çalışkanlar'ın onu elemesi için bir sebep doğurdu ve adı en çok yazılan isimler arasında, en az oyu alıp o da yarışa veda etti.
Yarışanlar
Neden yarışan isimlerden hiç bahsetmeden, ilk ayrılanlardan bahsettim?.. Çünkü bu yarışın, elemeler dışında sevdiğim hiçbir yanı ne yazık ki yok... Biz yine de mevcut yarışmacılara bir bakış atalım... Yarıştan ayrılan üç ismin ardından on iki kişi kalan Ütopya sakinleri, geçtiğimiz günlerde İnci, Serkan ve Arda baş aktörlüğüyle iki gruba ayrıldı. Gruplara benim verdiğim isimler ise Çalışkanlar ve Miskinler.. Zira bir taraf sürekli bir şeyler üretmeye çalışıp emek harcarken, bir tarafın yaptığı sadece popo büyütüp olay çıkartmak yarışta...
Çalışkanlar
Türkan, Murat, Özlem, Altar, Semih ve Kurretülayn... İçlerinde hepsinin azimle çalıştığını söyleyemem ama özellikle Türkan ve Murat'ın öncülüğünde herkes bir işin ucundan mutlaka tutuyor. Semih gibi çoğu zaman hiçbir şeyle uğraşmayan bir karakter bile onların arasında göze batmıyor.
Türkan, ilk günlerden doğan büyük sorunların odak noktasındaki isimlerden birisiydi. Aslında Ütopya ortamında kurulması gereken düzeni en iyi şekilde kavrayan Türkan'ın hiçbir söylemi diğer yarışmacılar tarafından değer görmedi ve onun bu söylemlerinde diretmeleri, ateşli kavgaların hiç bitmemesine sebep oldu... Herkes akşam erken yatsın, sabah erken kalksın istiyordu Türkan. İnci ve Melek ikilisinin başını çektiği yarışmacılarsa onun bu söylemi sonrası inadına erken yatmamayı görev edinmişti. Yarışmaya geldiğinden beri Türkan'ın en severek yaptığı iş ise yapımın verdiği iki inek ve tavuklar oldu. Sürekli onların bakımıyla ilgilenmesi ve Murat ile birlikte en doğru yapan isim oluşu, bunu bir külfet olarak gören Arda, İnci ve Melek üçlüsünün önderliğinde daha ilk günlerden ateşli tartışmaların doğmasına sebep oluyordu. Zira ellerindeki yapımın verdiği beş bin lirayı su gibi harcayan Ütopya yarışmacıları, gözlerine hemen yeni bir hedef kestirmişti... Yukarıda bahsettiğim üçlünün önderliğinde de çoğu isim ineklerin satılmasını körü körüne destekliyordu. Ve iki ayrı gruba ayrıldıkları zaman bir ineği de kendilerinin belleyip, beş bin lira gibi yok pahasına sattılar. Ama diğer grupta kalan ineğin, sütünü ve yoğurdunu isteyecek kadar da arsızdılar... Onların hakkından en iyi gelen isimse şüphesiz Türkan oldu. Ve eğer olur da Türkan yarıştan elenirse, onlar iki güne kalmaz kendi arzularıyla yarıştan çekilirler...
Elinden her iş gelen ve her konuda olumlu bir bakış açısı gözeten Murat, yarışın olmazsa olmazlarından birisi. Dışarıdan aldığı konsol tamiri işiyle de ayrıca gelir kapısı edinen Murat, ilk eleme gününde ismi en çok yazılan iki kişiden biri bellenmiş ama en düşük oyu alıp da onun yazılmasına ön ayak olan Melek yarıştan ayrıldığında, güçlü bir rakip olduğu ortaya çıkmıştı. Hemen yanına yöresine gidip, kendini affettirme çabasına giren yarışmacıları görmekse ultra komik sahneler doğuruyordu. Tabi onun da yanlışları yok mu? Elbette var... Özellikle son elemede, Tuğçe'nin adı en çok yazılanlar arasına girdikten sonra onunla konuşmalarında, zaten çoğu ismin dışladığı Altar'ı kendi gruplarında olmasına rağmen gözden çıkartması hiç yakışmadı. Benim için yarışın en dürüst adamıyken, bu yaptığıyla gözümden kesinlikle düştü. Arda'nın manipüle edişine gelmesiyle de ayrı bir düşüş söz konusu ve sonrasında ne karar verdi bilmiyorum. Daha da düşmek istiyorsa gitsin Miskin'lere...
Semih, ilk günden beri yarışın bomba ismi. Her şeyle ve her durumla alay etmesini başaran ve sürekli Avrupa'da okumasını göze sokan Semih, ilk haftalarda oldukça antipati beslediğim bir isimdi. Hele ilk günlerden beri, Kurretülayn rahatsız olduğunu ısrarla belirtmesine rağmen dibinden ayrılmayışı insanı sinir ediyordu. Tabi tek marifeti de bu değildi... Sert mizaçlı bir karakter olan Çağdaş'ı günlerce azimle yatak mevzusunda kışkırtan taraf olarak, sonunda yediği tokat haksız değildi bana göre... Adamı gerçekten söylemleriyle gerdi, gerdi ve o da böylesine patladı. Bence Çağdaş'la birlikte onun da diskalifiye edilmesi gerekirdi ya, kalmıştı işte... Tabi daha sonra gözle görülür biçimde Semih'in kendine çeki düzen verdiğini izlemeye başladık. Olaylı bir karakterdi ve dürüstlüğü her zaman ortadaydı ama son günler bu özelliğiyle de öne çıkması, benim için onu yarışın en dürüst ismi kıldı. Tabi bu dürüstlüğü çoğu zaman patavatsızlığa sevk olunuyor ancak, bu da ona yakışıyor...
Kurretülayn sürekli gülme efekti veren bir isim benim için... Bir insan evladı olur olmaz her şeye güler mi yahu?.. Bu durum sevimliliğini de bir süre sonra yok etmeye başladı. Neyse konumuz bu değil zaten. Konumuz Semih'le olan yakınlaşmaları... Yarışın ilk günlerinde Semih'in kendisine ilgi göstermesinden oldukça rahatsız olan ve her durumda bunu dile getirmeyi kendine görev edinen Kurretülayn, son zamanlarda kendisi Semih'in dibinden ayrılmaz oldu. Dışarıda sevgilisi olduğunu söylediği halde, onunla yakınlaşmaları hoş değildi. Tüm bunların üzerine, o adamdan mektup beklemesi ve göndermediğinde de ağlaması başka bir olay... Yahu adam günde 10 dakika canlı yayını izlese, normal şartlarda ayrılması için eline yeterince koz veriyorsun zaten. Bir de ne mektubu bekliyorsun, allasen?.. İstemem yan cebime koy tavırları, bir yere kadar samimi geliyor ne yazık ki...
Altar, yarışın en bahtsız karakteri. Sessiz, hiçbir şeye karışmayan ve her konuda olumlu yaklaşan Altar'a çoğu kişi resmen etkisiz eleman muamelesi yapıyor ama çizimi oldukça kuvvetli olan Altar, çene çalmak dışında hiçbir şeye yaramayan isimlere en güzel cevabı veriyor. Ondan değil mi zaten, onu dışlayanların teker teker ayrılması yarıştan?.. Dışarıda tüm bu olanları izleyen ailesi için ne kadar sinir bozucu bir durumdur bu tahmin bile edemiyorum. Umarım yarışın sonuna kadar orada kalmayı başarabilir...
Özlem farklı bir karakter. Şahsen ben iyi biri mi, kötü biri mi henüz çözemedim. Herkesin -kendi grubundan isimlerin bile- bir şekilde ona karşı olduğunu düşünürsek, gözümden kaçan bir şeyler olduğuna eminim. O yüzden onunla ilgili pek bir şey yazmak istemiyorum... Zamanla daha iyi çözersem belki bir şeyler karalayabilirim.
Miskinler
Arda, İnci, Gamze, Serkan, Tezcan ve Tuncay... Bu gruptaki kişilerin tamamına ayar oluyorum diyebilirim...
Arda, yarışın manipülatörü... İnsanları birbirine düşürerek rant elde etmeye çalışan Arda, özellikle Çağdaş'ın diskalifiye olması sonrasında kendine bir arkadaş grubu ararken kullandığı psikolojik manipülasyonla beni kendinden iyice uzaklaştırdı... Hiç bir işe yaramadığı da acı bir gerçek. Söyleyecek başka da bir sözüm yok onunla ilgili...
İnci... İşte yarışın ortalığı karıştıranı... Her konuda kavga çıkartmaya meyilli, her konuda -sözde- bilgili ve her konuda tekel onda olmalı... Öyle ki zerre gözleme yapmayı bilmediği halde, Türkan'a "ben gözleme yapacağım ve sana yaptırtmayacağım" diyecek kadar da kendini bilmez... Sonrasında yaptığı gözlemeler ise beş para etmez... Sadece bundan dahi genel karakteri üzerine bir çıkarım yapabilirsiniz. Onunla ilgili de sarf edecek daha fazla cümlem yok ne yazık ki...
Gamze, İnci'nin yanında ne yazık ki tam bir kukla gibi gözüküyor. O yüzden ayrı bir şey yazma ihtiyacı hissetmiyorum.
Tezcan, hiçbir iş yapmayan bir diğer isim. Lak lak çene ve İnci ile kurlaşma, yaptıkları bundan ibaret...
Tuncay, aslında düzgün bir isim ama seçtiği grup yüzünden başı çok ağrıyor ve daha da ağrıyacak. Ya zaman geçmeden doğru yolu bulmalı ya da o grubun içerisinde yok olmaya mahkum olduğunu anlamalı... Onunla ilgili de söyleyebileceğim çok bir şey yok...
Serkan... Çağdaş gittikten sonra yarışın otoriter figürünü eline almaya çalışan ama planları elinde patlayan isim... Hal böyle olunca da bir genleşme oldu tabi kendisinde... Büyük tartışmaların ve olayların adamıyken, şu sıralar olayları yatıştırmaya çalışan ve Tuncer'le birlikte iki grup olmanın ne büyük yanlış olduğunu kavrayarak, düzeltmeye çalışır durumda. Tabi doğal olarak yine ikisi İnci ve Arda'nın bence gerçek yüzünü de gördüler... Kusura bakmasınlar ama hiiiç de masum değiller.
Ütopya, beğendiğim yarışmacılar dahilinde bile bir ütopya kesinlikle değil. Yazının başında da belirttiğim gibi BBG ve Ünlüler Çiftliği'nin bir araya kombinlenmiş hali gibi. Zaten beklenen ilginin çeyreğini bile yakalayamadı. Ne reytinglerde ne de sosyal medyada yarattığı öyle büyük bir dalgalanma kesinlikle yok. Zaten oraya bıraktıktan sonra Acun Medya onları unutmuş gibi geliyor bana... Bu kadar başı boşluğun kol gezdiği bir yarışa, bir sunucu üzerinden dolaylı ya da doğrudan müdahale kesinlikle şart. Bu konuda bir ilerleme kaydedilir mi bilmiyorum ama yarışın ABD'de yayınlanan orijinalinin bir ayın sonunda yayından kaldırıldığını belirtmeliyim... Bakalım tüm bu olumsuzluklar ışığında, Ütopya vaat ettiği gibi on ay dayanabilecek mi?.. İzleyip, göreceğiz...
Sevgilerimle...
Beklenen Kral
Size kesinlikle ama kesinlikle katılıyorum.
YanıtlaSilFakat şunuda unutmamak lazımki bu tür programları planlarken en fazla izleyici kitlesini sağlamak üzerien planlama yapıyorlar, kaliteli bir izleyici kitlesi gibi bir hedef maalesef birazda haklı olarak çok arka planda kalıyor. Yani kısacası halk dedikodu ve çirkeflik istiyorsa, adamlarda ticari kaygılarla buna yöneliyor. Belkide halkımızın sosyokültürel durmunu, beklentilerini sorgulamak daha doğru olur.
Değerli yorumunuza teşekkür ederim. Kesinlikle görüşlerinize de katılmaktayım.
SilSevgilerimle..