Bir dizinin tutması için, yüz binlerce liralık reklamların, PR çalışmalarının ya da bölüm başı milyon liralara varan harcamalar yapmanın gerekli olmadığının en güzel kanıtı diyebiliriz; Kocamın Ailesi için. Sadece ilk bölümünde istenmeyen sonuçlar alan dizinin, ikinci bölümüyle birlikte önü ferah fersah açıldı ve reyting listelerini yıktı geçti. Yukarıda bahsettiğim harcamaların tümünün, hatta daha da fazlasının yapıldığı Kurtlar Vadisi'ni bile ezmeyi başardı. Bu başarının altında en küçüğünden en büyüğüne, mükemmel oyunculukların yanı sıra hem başarılı bir senaryo hem de dümende iyi bir yapımcının olmasının payı var. Tüm parçaların kusursuz işleyişi de, ortaya hem izlemesi keyifli hem de sevilesi bir iş çıkartmış oluyor.
Kocamın Ailesi'nin başardığı başka bir şeyse, her dizinin üstesinden gelemeyeceği kadar derin bir konu aslında... Başrol oyuncusu Selen Seyven diziden ayrıldığında, çoğu kişi reytinglerin düşeceğini düşünüyordu. Hani haksız da sayılmazlardı; dizinin başrolü olmak bir kenara, hem de ismini aldığı taraftı Yonca karakteri. Ama hiç de öyle olmadı... Bir bölüm sonrasında reytingler yine istenen seviyedeydi. Ayrıca senaryoya dahil edilen Cücü ve Güneş karakterleri de, direnci daha da arttıran iki unsur oldular. Durul Bazan ve Yeliz Kuvancı hiç alışma sancısı yaşamadı. Sanki ilk bölümden beri kadro içerisindelermişçesine başarılarını ortaya koydular. Bu da diziye yaradı elbette. Hemen benimsenen bu iki karakter, hem komedinin hem de doğacak yeni aşkların gölgesi oldular...
Yirmi beş yıl evlat acısı yaşayan Ar Ailesi, karşılarına dikilip de "ben sizin oğlunuzum" diyen zerzevata kanmakta pek tereddüt etmedi. Hele de ortada bir DNA testi olunca, kaçınılmazdı Engin olduğu gerçeği onlar için. Aslında kim olsa, bunun üzerine gerçek oğulları olduğuna inanırdı ama hisler de hiçbir zaman yanıltmazdı... Nitekim Mukadder için de durum öyle gelişti. En başından beri, onda kendisini çeken hiçbir şey bulamadı. Oğlu olduğuna inandığı zamanlarda dahi, onu oğlu gibi benimseyemedi. Üzerine bir sürü yalanını yakalaması, Tarık ve Güneş'in konuşmalarına tanık olması ve en sonunda da evinin duvarlarına asılı, kendileriyle ilgili bir sürü fotoğraf ve bilgi bulması yeni bir DNA testini kaçınılmaz kıldı. O sonuçlarda ise bu sefer tüm gerçekler yazılıydı... Zerzevat, Engin değildi. Engin olmadığı gibi, dolandırıcının da tekiydi. Tabi gerçeğin ortaya çıkması sonrasında, birden yok oluverdi...
Yok oluverdi, olmasına ama çok da uzak bir yerde değil. İş birlikçisi, Ar ailesinin de gelini Şeniz'in evinde saklanıyor. Şeniz'in, aileye neden bu kadar kinli olduğunu anlamak noktasında ise oldukça zorlanıyorum. Yüzlerine oldukça sevecen davranan ve aynı sevecenlikte de karşılanan bir gelin olarak, şu ana kadar böyle olmasını haklı kılacak hiçbir argüman sunulmadı bize. Aileye bu kininin nereden geldiği gerçek anlamda büyük bir soru işareti ve en kısa sürede cevaplanması şart. Çünkü bu kin nereden geliyorsa, hala zerre dinmiş değil. Yani Engin'in ortaya çıkmasını istememe sebebi, sadece geçmişteki bu büyük dümeninin anlaşılacağı korkusundan beslenmiyor. O halen aileye karşı büyük bir kin besliyor. Şimdi de Pelin'in ellerinden alınması için bir mücadele vermesi bunun en göze sokulan kanıtı. Kadının Ar ailesinin çocuklarına karşı antipatisi var ve her seferinde, onlar üzerinden bir dümen çeviriyor. Hakan'ın, Tülay'ı aldatması yetmezmiş gibi bir de üzerine Pelin'i üvey anne ellerinde büyütme arzusuna, avukatı sayesinde ışık tutan Şeniz'in en azından bu planının devreye girmeden elinde patlaması, temennim...
Her durumda kendi içlerine huzurla çekilmeyi başaran Ar ailesi, gerçek bir sevgi yumağı... Ne zorlukla karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, üstesinden büyük bir sevgiyle gelmeyi başarıyorlar ve bu yüzden de her zaman yüzleri gülebiliyor... Zerzevatın Engin olduğuna en çok inanan ikili, Zafer ve Hikmet'ti. En büyük yıkımı yaşayanlar da onlar oldular. Zafer kalp krizi geçirdi, Hikmet torununun albümüne bakarak sabahlara kadar ağladı. Yine yanılmışlardı ama bu sefer, diğerlerinden farklı olarak dolandırılmışlardı da... Ailenin geri kalanından bir şeyler çarpamadı ama Gazanfer'in bankada duran tüm paralarını iç etti. Bu yüzden olay adli de bir vak'a ama parmak izlerini bile deforme eden zerzevatın izine ulaşmak onlar için -şimdilik- neredeyse imkansız. Ama zamanı geldiğinde, bir şekilde ortaya çıkacak ve o zaman aman da aman!..
Şimdilerde her ne kadar cadı bir kaynana adayı olarak gözümüze sokulsa da, bir de Esma gerçeği var ortada. Saba Tümer'in kahkasıyla yarışacak potansiyeldeki gülüşüyle, her ne kadar çevresindeki herkesi irkiltse de, ekran karşısında bizi gülmekten kırıp geçiriyor kendisi... Esma ve Can karakterleri, Yonca'nın ölümü ardından büyük bir çıkmaza girdi aslında. Senaristler ise onları Tarık'ın yanına taşındırmakta buldu çareyi. Verilebilecek en doğru kararlardan biriydi ve 8 bölüme yakın, Yonca öldüğü için zerre makyaj yapmayan Esma'nın, özellikle Güneş'i kızı gibi benimsemeye başladıktan sonra eskiye dönüşü mükemmel oldu. Kılığı, kıyafeti, edası ve cadı kaynanalığı... Her şeyi yerli yerinde şimdi ve bu konuda en büyük zulmü yaşayan ise elbette Can... Ar ailesine "yarasalar", evlerine "yarasa mağarası" ve gelin adayı Gülay'a ise "sarı yarasa" demekte kendisi. Bu yakıştırmalardan anlayacağınız gibi, hiçbirisinden zerre hoşlanmıyor ve bunu çekinmeden de gösteriyor. Can'ı her ne kadar onlardan uzak tutmanın mücadelesini verse de, başarılı olduğu söylenemez. Seven, kızan, bağıran ve yine seven bir anne figürü olarak, bir dakika içerisinde değiştirdiği ruh halleriyle de ayrıca meşhur... Can'a büyük bir eziyet çektiriyor ama Gülay'la aralarındaki ilişkiye mani olması imkansız ne yazık ki...
Yonca'nın ardından önce bir bunalım süreci geçirecek gibi olan ama daha sonra, gerçek ailesini bulduğu ama kendisinden sakladığı hoşnutsuzluğu üzerinden bu acısı dindirilen Tarık ise artık başka bir aşka yelken açmış durumda. Güneş'le ilk karşılaştıklarından beri birbirlerine olan yaklaşımları hep çok sıcaktı. Güneş'in, Yonca'dan farklı olarak bencil olmayışı ve etrafındaki herkesi sarıp sarmalama mücadelesi muhtemelen Tarık'ı çekmişti. Ama Yonca ile ortak bir özelliği var Güneş'in, Ar ailesi!.. Hamsterı Şakir yüzünden araları daha en başında açıldı ve daha sonra da kapanmaz bir hal aldı. Her ne kadar bir sorunları olduğunda, koşmaktan geri durmasa da Yonca'dan çok da farklı düşünmüyor onlar hakkında. Bu durumda da en şanssız isim Tarık oluyor. Ailesi sevdiği tüm kadınların, hoşlanılmayacaklar listesinde yer alıyor ve ilerde söz konusu bir birliktelik ve evlilik nelere gebe olacak merak edilesi. Bu arada, Tarık'ın ailenin gerçek oğlu olduğunu ayrıca belirtmeme gerek yok değil mi?..
Fatih ve Miray arasında yaşanan aşk, gerçek bir peri masalı gibi. Uzun zamandır birbirlerinden bile sakladıkları aşklarını sonunda itiraf edebildiler ve çok güzel bir aşk yaşıyorlar. Her ne kadar şirketteki dış mihraklar sebebiyle, sekteye uğrasa da bu aşkın önünde bir şey duramaz bana göre.
Bir de Can ve Gülay ikilisi var... Tabi onların başındaki mihrak, daha da belalı... Yukarıda da bahsettiğim gibi, Esma ile büyük bir mücadele içerisindeler ve Esma onları bir araya getirmemekte oldukça kararlı. Bu mücadelesinden yenik çıkacağı barizken, Gülay ve Can ikilisini diğer çiftimize nazaran daha sevimli bulduğumu söylemek zorundayım. Gülay her ne kadar dizinin başlarında biraz değişik(!) bir karakter çizse de, daha sonra kendisini toparladı ve özellikle de Can'a aşık olduktan sonra tam da olması gerektiği karaktere büründü. Can ise en başından beri olduğu gibi... Duyarsız, hep aç, sıkıntıya gelemeyen ve aşık olduğunda gözü hiçbir şey görmeyen... Gülay'la birliktelikleri, Ar ailesi üzerinde nasıl bir tepkiye sebep olacak benim için ayrıca oldukça merak edilesi...
Kocamın Ailesi, ilerleyen bölümlerde çözülmeyi bekleyen büyük soru işaretleri barındırıyor ve bu soru işaretleri çözülmeye başladığında, eminim izlemesi daha da keyifli bir hal alacak. Aslında bir komedi olan ama bu komedinin içerisinde büyük de bir dram barındıran dizi, şüphesiz ekranların en samimi yapımlarından birisi. Samimiyeti ve başarısının daim olması dileğiyle...
Sevgilerimle...
Beklenen Kral
Aramızda Kalsın'ı da bekleriz gelecek hafta... :)
YanıtlaSilAyrıca Urfalıyam Ezelden yorumunuzu da bekliyorum şimdiden... :)
SilÇok sıcak bir yazı olmuş aynı dizi gibi :) ancak Güneş'in hamsterının adı Şakir ;)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Şakir, hemen düzeltiyorum. Neden aklımda Şevket kaldı acaba. :)
SilSevgiler...
Sürekli takip etmesem de benim de beğendiğim bir dizi. Böyle fazla iddialı olmayan, sıcak aile dizilerini çok severim zaten. Yalnız, Selen Seyven'in ayrılığından sonra dizinin adı resmen öksüz kaldı. Kocamın Ailesi de bu adam kimin kocası şimdi? Neyse işte, yapımcıyla papaz oldular diyen oldu, yapım şirketi de yanılmıyorsam açıklama yaptı "Anlaşması 13 bölümdü" diye falan da... İnsan düşünmeden edemiyor "Madem o karakter dizide 13 bölüm yer alacaktı neden diziye böyle geçici bir karakter üzerinden isim verdiniz?" diye... Hoş, bunları yazan ilk kişi değilim zaten. Onun için fazla uzatmayayım. Bu arada belki biliyorsunuzdur; dizinin senaristlerinden biri Nuray Uslu. Yani 7 Numara'nın Rüya'sı. Kendisi o zamanlar 7 Numara'nın da senaryo ekibindeymiş. O da acayip komik olmasının yanında dram yönü de bulunan bir diziydi. Tabii Kocamın Ailesi'nde 7 Numara'daki kadar baskın bir komedi unsuru görmüyorum.
YanıtlaSilEvet, öylesi bir ilerleme en başta benim için de kabul edilmesi zor bir konuydu. İsmin öksüz kalması yönüyle de sıkıntı ama en azından o boşluk Güneş'le doldurulacak diyelim. Nuray Uslu'yu bilmez miyim, 7 Numara'da bayılırdım Rüya'ya her şeye çocuk gibi ağlamasına! :)
SilŞunu kabul etmeliyiz ki, senaristlerin üçünün de kalemleri çok kuvvetli ve normalde Yonca'nın yokluğunun üzerinden bu kadar iyi gelinemezdi bana göre. Hem başrol, hem dizinin adı ondan besleniyor ama ayrıldıktan bir bölüm sonra dahi varlığı aranmıyor. Bu Selen Seyven açısından üzücü olsa da, senaristler için büyük bir başarı. Hem drama hem komedi bir bütün ve sırıtmıyor.
Umalım, bundan sonra da öyle olsun. Değerli yorumunuza teşekkürler. :)
Ben teşekkür ederim. Yazılan yorumlara değer verip cevap verdiğiniz için. :)
SilAyrıca bu dizi için Selen Seyven'in yerine Yeliz Kuvancı'dan daha uygun biri gelemezdi herhalde. Bu kızı ÖBGZK'den beri beğenirim. Diziye de çok abuk adapte olduğunu düşünüyorum. Tarık'la Güneş evlenirlerse o zaman dizinin adı yeniden bir manaya kavuşur. :)