Reytinglerde büyük bir düşüş yaşamaya başlayan ve geçtiğimiz bölüm aldığı dokuzunculuktan sonra, bu hafta on ikinciliğe kadar düşen Ulan İstanbul'un üzerinde de kara bulutlar dolaşmaya başladı... Paramparça'nın resmen reytingleri silip süpürdüğü pazartesi gününde, Ulan İstanbul en çok zarar gören yapımlardan oldu. Aslında senaryo birçok zorlama/hata barındırsa da, bu kadar düşük reytingleri hak ettiği kesinlikle söylenemez. O yüzden oturulup, seyirciyi geri çekmenin planları yapılmalı artık inceden. Sevdiğim bir diziyi daha kaybetmek istemiyorum!..
Diziyi geçtiğimiz bölüm, geçmişten gelen Zeynep'in aile üzerinde kurması muhtemel dolapları -bize- açık ettiği sırada bırakmıştık... "Firuz bey" diye hitap ettiği birisine, eve yerleştiğini ve haklarındaki her şeyi öğreneceğini söylemişti. İlk adımda, Esra'dan şüphelenmiştim ama bu bambaşka bir hikayenin dirilişiydi...
Aradan birkaç gün geçmiştir. Ferdi çetenin bir araya gelmesi altındaki tüm sebepleri Zeynep'e açık vermesin diye anlatmış, o da tüm mahalleliyle artık kanka olmuştur... Ve bir sabah erkenden Firuz mesaj atıp, aramasını söyler. Salonda yatan Zeynep, aşağıya inip herkesin yatağında olduğundan emin olduktan sonra evin dışına çıkar ve Firuz'u arar... Zeynep, Firuz'a biriktirdiği istihbaratı anlatırken, bizde onun kim olduğunu öğreniriz... Meğersem Zeynep'in çetemizin içerisine karışmasının sebebi, Ali Rıza'ya imzalattığı senetlerle hapse girmesine sebep olan adammış!.. Zeynep hanım çetemizin baş düşmanıyla iş birliği yapmış ve şimdi de ona bir kurban verecektir! Tabi Zeynep önce irkilir ama Firuz'dan korktuğu için çok da ses çıkartamaz... Firuz'un ellerine teslim edilecek kurban ise Yaren'dir...
Her şeyden habersiz çetemiz ise yeni planları üzerinde çalışmak üzere, restorana gitmek için yola çıkmıştır. Tabi onları yolda Maşuka karşılar ve biraz önce Şehriban'ın zorla kaşlarını alırken, dile getirdiği kuaför açma fikrinden bahseder. Kızlardan birisinin de kendisiyle gelmesini istemektedir. Herkes önce ayak diretir ama zaten Yaren'i Firuz'un adamlarına teslim etmek isteyen Zeynep bu fırsatı kaçırmaz; Yaren'le birlikte gidebileceklerini söyler. Yaren her ne kadar bu fikre sıcak bakmasa da, yakasına yapışan Maşuka'dan kurtulmak için Kandemir, ona gitmesini söyler. Birlikte kuaföre doğru hareket ettiklerinde de, Zeynep adamlara haber verir. Tam kuaförün önüne geldiklerindeyse, yanlarında son model bir araç belirir. İçerisinden bir adam iner ve onlara doğru yaklaşmaya başlar... Ardından bir el Yaren'i korkutur ama o elin sahibi, yalnız başına bir halt beceremez diye Maşuka'nın peşinden gelen Şehriban'a aittir. Adam bu gelişmeden sonra şimdilik geri çekilir ancak, biraz sonra Zeynep, "kıyafet almaya gidecektik" diyerek Yaren'i oradan uzaklaştırır ve adamlara hangi yoldan gideceklerinin mesajını atar. O yoldan geçtikleri anda da, arabadan inen hırbo silahını doğrultup Yaren'e "arabaya binmesini" söyler. Zeynep'e ise yalandan "kaç yoksa onu öldürürüz" demiştir. Tam Zeynep gitmiş ve Yaren de arabaya binmek üzeredir derken, sokağın başında Ceyhun ve Esra belirir... Neredeyse işemeye bile arabayla giden Ceyhun, bu sefer yayan vaziyette kuaför salonunu görmeye gidiyordur. Yaren'i görür ama hırbo silahını beline dayadığı için bir şey söyleyemez. "Arkadaşla işimiz var" der ve onlar uzaklaşırken, Yaren zorla arabaya biner ve giderler...
Restoranda ise haftanın dümeni ortaya çıkar. Organik tavuk ticareti yapan ancak, sattığı tavukların hepsi ilaçlı olan Haldun isminde bir zırtapoz, bu haftaki kurbandır... Ama resmen şenlik olsun diye senaryoya dahil edilmiştir... Çetemiz ganyan meraklısı olan Haldun'un bu yönünü kaşıyarak parasını iç edeceklerdir. Aslında bunu başarırlar da ama onca riske değer mi derseniz, elbette hayır...
Bahadır, Haldun'un asistanının mail adresini çökertir ve gün içerisinde iki şirketle görüşeceğini öğrenir. Şirketlerden biri Denizli'lidir ve bizimkiler de onlara yönelir. İki referans tavuğu arabaya yükleyen Denizli'li adamlar, Tuncer'in araba bozuldu oyununa maruz kalırlar. Onlar tam Tuncer'in arabasını iterken de, Bahadır arabalarına atlar ve arabayı aşırır... Tabi öncesinde, tavuk korkusu yüzünden bir süre kitlenir! ama son anda gazlamaya cesaret eder. Adamlar çaresiz, adamlar üzgün... Mobese kameralarına yakalanmaktan hiç korkmayan Bahadır ise kafesteki iki tavuktan korkacak kadar masum(!).. Haldun'un ofisinin önünde ise Karlos ve Ferdi, Bahadır'ın tavukları getirmesini bekliyorlardır. İkilimiz egeli köylü(!) gibi giyinmiş, şive kasmaktayken; Bahadır tavuklarla gelir... Haldun'un ofisindeki yersiz ve komik olmayan bir sürü muhabbetten sonra, konu sonunda ganyan meselesine gelir. Sözde bizimkilerin hipodromda bir tanıdıkları çalışıyordur ve onlara tüyo vermektedir.
Haldun istenen kıvama geldiğinde de, bizimkilerin dümen kurduğu ganyan bayine getirirler. Yarışları gecikmeli olarak yayınlayıp, her ayakta birinci gelen atlar üzerinden, sözde hipodromda çalışan adam nezdinde güven pompalıyorlardır. Tabi bu düzeneğin başındaki isimler, Bahadır ve Tuncer ikilisi... İlk iki ayakta Haldun, bizimkilerin söylediği atlara güvenip para yatırmaz ama her iki seferde de, tüyonun çıkması aklını kurcalar. Üçüncü ayakta ise onların oynadığı ata yatırır parayı... Ama bu sefer bizimkiler kazanan atı söylememiştir ve para cukkalanır. Tabi biraz sonra, Haldun'un telefonu çalar ve arayan adam, onu gerçeğe uyandırır... Ve ta ta... Adam bizimkileri sıraya dizer... Kandemir, Derya, Karlos ve Ferdi, korkan gözlerle ne yapacaklarını düşünürken; bir sürü bipli küfür dolar ekran. Olanları arabada izleyen Bahadır ve Tuncer ise polis kılığına girmiş, oraya basmaya gelmiştir... Haldun, polis gelince itibarı zedelenecek diye hemen gitme derdine düşer ve parasını unutur. Bizim çakma polisler de onu oradan yollayarak, bir belayı def etmiş olur... Bunca dümen, risk ve tehlikenin yetmiş bin lira için olması ise değişikti... Neyse, bu da böyle olsun madem...
Bizimkiler güle oynaya restorana gelirler ama onları çok tatsız bir sürpriz beklemektedir. Zeynep olan biten her şeyi, olayın bir tarafı değilmişçesine, ağlayarak anlatır. Bizimkiler ise ondan şüphe etmez elbette... "Neden haber vermedin?" diye minik bir çıkışma izleyeceğimiz anda ise Ferdi'nin her zaman kapalı(!) olan telefonu imdadına yetişir... Sadece Ferdi'nin telefon numarası kendisinde olan Zeynep, olaydan sıyrılmış ve yetmezmiş gibi bir de her adımlarını bir şekilde Firuz'a haber vermektedir...
Herkes Yaren'in kaçırılmasının altında kim olduğunu düşünmeye başlar. İlk akla gelen isim Malatyalıdır ama onun hapiste olduğunu öğrenirler... Sonra da bugüne kadar dümen çevirdikleri tüm isimleri tek tek elerler ama bir sonuca varamazlar... En büyük üzüntüyü yaşayan ise Karlos olmuştur. Ona kalsa hemen polise gitmeye bile hazırdır ve aslında aynı Ferdi gibi, aşkı uğruna her şeyi mahvedecek kadar gözü kara bir moda girmiştir. Bunun üzerinden de Ferdi'nin masumlaştırılmasını izlemiş olduk... Demek ki, aşk insanı böyle yapıyormuş!.. Karlos sinir harbinde debelenirken, Bahadır ise Yaren'in kaçırıldığı sokaktaki mobese kamerasının arşivine ulaşmaya çalışıyordur ve tam o bu uğraş içerisindeyken eve Ceyhun gelir... Herkesin kapıya koşmuş ve telaşlı görünmesi, Yaren konusunda içi içini yiyen Ceyhun'u daha da endişelendirir ve bizimkiler Yaren'in yanında gördüğü adamın çıktığı olduğunu ama karanlık bir tip olması dolayısıyla endişe duyduklarını söylerler. Karlos işin içerisine Ceyhun'u katmaya niyetlenir ama Kandemir, "bir sorun olması halinde haber vereceklerini" söyleyip onu gönderir... Tam o gittikten sonra ise Bahadır, mobese kamerasının arşivine ulaşır ve görüntü karşılarındadır. Bu sefer de araba plakası üzerinden, polis kayıtlarındaki gelişmeleri takip etmeye koyulurlar...
Yaren de kendisini kaçırtanın Malatyalı olduğunu düşünmektedir ama kısa süre sonra işin içerinde başka bir dümen olduğunu anlar. Adamlar, onu harabe bir depoya getirmiştir. Yerdeki döşeğin üzerine Yaren'i bırakıp, başını beklemeye başlarlar. Biraz sonra adamlardan birisi arabayı kimse şüphelenmesin diye bir ağaca çarpmış vaziyette bırakır ve o arabanın bilgisi ertesi sabah polis haber birimine düşer... Polis çarpan araba ihbarı ve adresini almıştır ama o arabayı almak için çekici göndermemiştir(!).. Bu durumda da olayı çözmek bizim çetemize düşer ve hemen çözerler de!.. Arabanın kazayı burada yapmadığını anlarlar ve şimdi de toprak patika bir yolu takip etmeye koyulurlar. Zeynep ise yine iki arada bir derede, evi her an bulacaklarını mesaj atar. O mesaj sonrası Yaren'in yeri değiştirilirrken, bizimkilerde toprak patika yolun sonunda ana yola çıkarlar. Yol kenarındaki kasaba, Yaren'in fotoğrafını gösterirler ama adam görmediğini söyler. Tam ümidi kestikleri sırada ise onun çırağı belirir... Görmeyi bırak, nerede olduklarını GPS gibi tarif eder!.. Bizimkiler de bu kusursuz tarif sonrası hemen orayı bulurlar ama geç kalmışlardır...
Ne yapacaklarını, kimin kaçırmış olabileceğini, neden henüz aranmadıklarını düşünürken bizimkiler, restorana bir balici girer... "Bi milyonun var mı abi" diye sayıklamaya başlar ve kendileri bunu yaptıklarında gördüğü muameleyi Ferdi ona yapar... Kendileri bunu yaptıklarında mı?.. Hadi, üzüntülerinden jeton düşmemiş olsun peki... Çocuğa bir milyon verirler ve o da arkasını dönüp gitmeye başlar. Arkasında ise "Yaren'i bulmak istiyorsanız, bu adrese gidin" yazılı bir not vardır... Çocuğu hemen yaka paça oturturlar ama gerçekten balicidir ve kafası uçmuştur. Hemen ofisteki Karlos'a haber verip, kağıtta yazan adrese giderler...
Başka bir virane deponun önüne gelmişlerdir. İçeriye ellerindeki fenerlerle birlikte girerler ve yerlerdeki kan izleri onları iyice telaşlandırır... Biraz sonra, karanlığın içinden süzülen fenerin ışığı Yaren'i aydınlatır ve hemen yanına koşarlar. Yaren baygın bir vaziyette sandalye üzerinde oturmaktadır. Karlos nabzını yoklamaya başladığı sırada da kendisine gelir ve çetemiz, hala bunu kimin yaptığından habersiz minibüse atlayıp yola koyulur. Ve yol üzerinde bir şey dikkatlerini çeker... Minibüsü kenara çekip arabadan inerek oraya doğru bakışlarını kitlerler... Baktıkları yerde ise bilboardlara asılı vaziyette, bir yanda Ali Rıza'nın fotoğrafı, bir yanda da "bir milyonun var mı abi?" yazılı afişleri görürler... Afişin altında ise Ali Rıza'nın duruşma tarihi ve "Firuz" yazmaktadır... Bu dümenin kimin altından çıktığını anladıkları sırada ise bölümün perdesi aşağıya akmaya başlamıştır...
Firuz çetemizin bir araya gelmesinin sebebi olmaktan çıkıp, artık baş belası mertebesine erişmiş bulunmakta bu hamleyle birlikte... Ali Rıza'nın hapis mevzusunun artık suyu çıkmaya başlamışken, belki bu sayede o konuda artık bir ilerleme sağlanır. Başlarda paranın birikip Ali Rıza'nın kurtulması fikri kötü geliyordu ama böylesi de can sıkmaya başladı. Ali Rıza ya hapisten çıksın ya da meftah olsun. Çetemiz ise her iki halukarda da, zorda olanların yardımına koşan cengaverleri canlandırsınlar. Mahalleden ayrılmadan, düzenlerini bozmadan... Bilemem bu konular nasıl işleyecek ancak, bu bölüm küfürlerin çok kaçtığını söylemek zorundayım... Hele hele Karlos'un, bir ara iki kelimesinden biri sessizdi. Ayrıca yazmadım ama Hayati'nin zengin oldum hevesiyle görgüsüzleşmesi üzerinden, Servet'in "binlerce odalı evin olsa ne olur" çıkışı dozundaydı. Karlos'un uzun yıllardır aynı kazağı giydiğine(!) ve parasızlıktan kayık köşelerinde kalan Zeynep'in ise Nişantaşı caddelerindeki kızlardan daha elit görünmesine en iyisi değinmeyeyim ben... Ulan İstanbul geleceği parlak ve önü açık bir diziden, bambaşka bir yöne doğru kaymaya başladı ve ben o yolun bir çıkmaza rastlamasından gerçekten çok korkuyorum. Bu işin içerisinde sadece senaristin suçu yok, yapımcı da el atsın biraz olaya. Lütfen, bu kadar başarılı bir iş niceleri gibi heba olmasın.
Sevgilerimle...
Beklenen Kral
Bahadır, Haldun'un asistanının mail adresini çökertir ve gün içerisinde iki şirketle görüşeceğini öğrenir. Şirketlerden biri Denizli'lidir ve bizimkiler de onlara yönelir. İki referans tavuğu arabaya yükleyen Denizli'li adamlar, Tuncer'in araba bozuldu oyununa maruz kalırlar. Onlar tam Tuncer'in arabasını iterken de, Bahadır arabalarına atlar ve arabayı aşırır... Tabi öncesinde, tavuk korkusu yüzünden bir süre kitlenir! ama son anda gazlamaya cesaret eder. Adamlar çaresiz, adamlar üzgün... Mobese kameralarına yakalanmaktan hiç korkmayan Bahadır ise kafesteki iki tavuktan korkacak kadar masum(!).. Haldun'un ofisinin önünde ise Karlos ve Ferdi, Bahadır'ın tavukları getirmesini bekliyorlardır. İkilimiz egeli köylü(!) gibi giyinmiş, şive kasmaktayken; Bahadır tavuklarla gelir... Haldun'un ofisindeki yersiz ve komik olmayan bir sürü muhabbetten sonra, konu sonunda ganyan meselesine gelir. Sözde bizimkilerin hipodromda bir tanıdıkları çalışıyordur ve onlara tüyo vermektedir.
Haldun istenen kıvama geldiğinde de, bizimkilerin dümen kurduğu ganyan bayine getirirler. Yarışları gecikmeli olarak yayınlayıp, her ayakta birinci gelen atlar üzerinden, sözde hipodromda çalışan adam nezdinde güven pompalıyorlardır. Tabi bu düzeneğin başındaki isimler, Bahadır ve Tuncer ikilisi... İlk iki ayakta Haldun, bizimkilerin söylediği atlara güvenip para yatırmaz ama her iki seferde de, tüyonun çıkması aklını kurcalar. Üçüncü ayakta ise onların oynadığı ata yatırır parayı... Ama bu sefer bizimkiler kazanan atı söylememiştir ve para cukkalanır. Tabi biraz sonra, Haldun'un telefonu çalar ve arayan adam, onu gerçeğe uyandırır... Ve ta ta... Adam bizimkileri sıraya dizer... Kandemir, Derya, Karlos ve Ferdi, korkan gözlerle ne yapacaklarını düşünürken; bir sürü bipli küfür dolar ekran. Olanları arabada izleyen Bahadır ve Tuncer ise polis kılığına girmiş, oraya basmaya gelmiştir... Haldun, polis gelince itibarı zedelenecek diye hemen gitme derdine düşer ve parasını unutur. Bizim çakma polisler de onu oradan yollayarak, bir belayı def etmiş olur... Bunca dümen, risk ve tehlikenin yetmiş bin lira için olması ise değişikti... Neyse, bu da böyle olsun madem...
Bizimkiler güle oynaya restorana gelirler ama onları çok tatsız bir sürpriz beklemektedir. Zeynep olan biten her şeyi, olayın bir tarafı değilmişçesine, ağlayarak anlatır. Bizimkiler ise ondan şüphe etmez elbette... "Neden haber vermedin?" diye minik bir çıkışma izleyeceğimiz anda ise Ferdi'nin her zaman kapalı(!) olan telefonu imdadına yetişir... Sadece Ferdi'nin telefon numarası kendisinde olan Zeynep, olaydan sıyrılmış ve yetmezmiş gibi bir de her adımlarını bir şekilde Firuz'a haber vermektedir...
Herkes Yaren'in kaçırılmasının altında kim olduğunu düşünmeye başlar. İlk akla gelen isim Malatyalıdır ama onun hapiste olduğunu öğrenirler... Sonra da bugüne kadar dümen çevirdikleri tüm isimleri tek tek elerler ama bir sonuca varamazlar... En büyük üzüntüyü yaşayan ise Karlos olmuştur. Ona kalsa hemen polise gitmeye bile hazırdır ve aslında aynı Ferdi gibi, aşkı uğruna her şeyi mahvedecek kadar gözü kara bir moda girmiştir. Bunun üzerinden de Ferdi'nin masumlaştırılmasını izlemiş olduk... Demek ki, aşk insanı böyle yapıyormuş!.. Karlos sinir harbinde debelenirken, Bahadır ise Yaren'in kaçırıldığı sokaktaki mobese kamerasının arşivine ulaşmaya çalışıyordur ve tam o bu uğraş içerisindeyken eve Ceyhun gelir... Herkesin kapıya koşmuş ve telaşlı görünmesi, Yaren konusunda içi içini yiyen Ceyhun'u daha da endişelendirir ve bizimkiler Yaren'in yanında gördüğü adamın çıktığı olduğunu ama karanlık bir tip olması dolayısıyla endişe duyduklarını söylerler. Karlos işin içerisine Ceyhun'u katmaya niyetlenir ama Kandemir, "bir sorun olması halinde haber vereceklerini" söyleyip onu gönderir... Tam o gittikten sonra ise Bahadır, mobese kamerasının arşivine ulaşır ve görüntü karşılarındadır. Bu sefer de araba plakası üzerinden, polis kayıtlarındaki gelişmeleri takip etmeye koyulurlar...
Yaren de kendisini kaçırtanın Malatyalı olduğunu düşünmektedir ama kısa süre sonra işin içerinde başka bir dümen olduğunu anlar. Adamlar, onu harabe bir depoya getirmiştir. Yerdeki döşeğin üzerine Yaren'i bırakıp, başını beklemeye başlarlar. Biraz sonra adamlardan birisi arabayı kimse şüphelenmesin diye bir ağaca çarpmış vaziyette bırakır ve o arabanın bilgisi ertesi sabah polis haber birimine düşer... Polis çarpan araba ihbarı ve adresini almıştır ama o arabayı almak için çekici göndermemiştir(!).. Bu durumda da olayı çözmek bizim çetemize düşer ve hemen çözerler de!.. Arabanın kazayı burada yapmadığını anlarlar ve şimdi de toprak patika bir yolu takip etmeye koyulurlar. Zeynep ise yine iki arada bir derede, evi her an bulacaklarını mesaj atar. O mesaj sonrası Yaren'in yeri değiştirilirrken, bizimkilerde toprak patika yolun sonunda ana yola çıkarlar. Yol kenarındaki kasaba, Yaren'in fotoğrafını gösterirler ama adam görmediğini söyler. Tam ümidi kestikleri sırada ise onun çırağı belirir... Görmeyi bırak, nerede olduklarını GPS gibi tarif eder!.. Bizimkiler de bu kusursuz tarif sonrası hemen orayı bulurlar ama geç kalmışlardır...
Ne yapacaklarını, kimin kaçırmış olabileceğini, neden henüz aranmadıklarını düşünürken bizimkiler, restorana bir balici girer... "Bi milyonun var mı abi" diye sayıklamaya başlar ve kendileri bunu yaptıklarında gördüğü muameleyi Ferdi ona yapar... Kendileri bunu yaptıklarında mı?.. Hadi, üzüntülerinden jeton düşmemiş olsun peki... Çocuğa bir milyon verirler ve o da arkasını dönüp gitmeye başlar. Arkasında ise "Yaren'i bulmak istiyorsanız, bu adrese gidin" yazılı bir not vardır... Çocuğu hemen yaka paça oturturlar ama gerçekten balicidir ve kafası uçmuştur. Hemen ofisteki Karlos'a haber verip, kağıtta yazan adrese giderler...
Başka bir virane deponun önüne gelmişlerdir. İçeriye ellerindeki fenerlerle birlikte girerler ve yerlerdeki kan izleri onları iyice telaşlandırır... Biraz sonra, karanlığın içinden süzülen fenerin ışığı Yaren'i aydınlatır ve hemen yanına koşarlar. Yaren baygın bir vaziyette sandalye üzerinde oturmaktadır. Karlos nabzını yoklamaya başladığı sırada da kendisine gelir ve çetemiz, hala bunu kimin yaptığından habersiz minibüse atlayıp yola koyulur. Ve yol üzerinde bir şey dikkatlerini çeker... Minibüsü kenara çekip arabadan inerek oraya doğru bakışlarını kitlerler... Baktıkları yerde ise bilboardlara asılı vaziyette, bir yanda Ali Rıza'nın fotoğrafı, bir yanda da "bir milyonun var mı abi?" yazılı afişleri görürler... Afişin altında ise Ali Rıza'nın duruşma tarihi ve "Firuz" yazmaktadır... Bu dümenin kimin altından çıktığını anladıkları sırada ise bölümün perdesi aşağıya akmaya başlamıştır...
Firuz çetemizin bir araya gelmesinin sebebi olmaktan çıkıp, artık baş belası mertebesine erişmiş bulunmakta bu hamleyle birlikte... Ali Rıza'nın hapis mevzusunun artık suyu çıkmaya başlamışken, belki bu sayede o konuda artık bir ilerleme sağlanır. Başlarda paranın birikip Ali Rıza'nın kurtulması fikri kötü geliyordu ama böylesi de can sıkmaya başladı. Ali Rıza ya hapisten çıksın ya da meftah olsun. Çetemiz ise her iki halukarda da, zorda olanların yardımına koşan cengaverleri canlandırsınlar. Mahalleden ayrılmadan, düzenlerini bozmadan... Bilemem bu konular nasıl işleyecek ancak, bu bölüm küfürlerin çok kaçtığını söylemek zorundayım... Hele hele Karlos'un, bir ara iki kelimesinden biri sessizdi. Ayrıca yazmadım ama Hayati'nin zengin oldum hevesiyle görgüsüzleşmesi üzerinden, Servet'in "binlerce odalı evin olsa ne olur" çıkışı dozundaydı. Karlos'un uzun yıllardır aynı kazağı giydiğine(!) ve parasızlıktan kayık köşelerinde kalan Zeynep'in ise Nişantaşı caddelerindeki kızlardan daha elit görünmesine en iyisi değinmeyeyim ben... Ulan İstanbul geleceği parlak ve önü açık bir diziden, bambaşka bir yöne doğru kaymaya başladı ve ben o yolun bir çıkmaza rastlamasından gerçekten çok korkuyorum. Bu işin içerisinde sadece senaristin suçu yok, yapımcı da el atsın biraz olaya. Lütfen, bu kadar başarılı bir iş niceleri gibi heba olmasın.
Sevgilerimle...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder