Bambaşka bir yarış... Gerçekten maharetli olanların, en iyisini yapanların, en iyisini yapamasa bile şen şakrak oluşuyla herkesi kendine hayran bırakanların yarışı... Aslında jürileri ve sunucusu açıklandığında bunu hissettiriyordu ama yine de bu çıkarımı yapmak için izlemek şarttı. Daha ilk haftasından da, nasıl bir yarış olacağını kanıtladı... Ver Fırına, bugüne kadar izlediğimiz yemek yarışlarından çok çok farklı. Hem izlemesi keyifli hem de -bana göre- yeterince öğretici...
"Yemek programlarını sadece kadınlar seyreder" mottosunu çok uzun yıllar öncesinde bıraktık biliyorsunuz. Hele de dünyanın en iyi şeflerinin erkeklerden çıktığını düşündüğümüzde, izlemek kısmı bizler için en kolay değişebilecek noktasıydı. O yüzden ben de açıklıkla seyrettiklerim arasında yemek programları olduğunu söyleyebilirim. Onlardan bir tanesi de, Tv8 ekranlarında yayınlanan Ver Fırına oldu. Burcu Esmersoy'un sunuculuğunu, ünlü şefler Emel Başdoğan ve Arda Türkmen'in ise jüriliğini yaptığı yarışma 20 Ekim Pazartesi günü yayın hayatına başladı ve özellikle bizim evin kaçırılmaz yarışmalarından birisi oldu.
Ver Fırına, BBC'nin ünü çokça olan "The Great British Bake Off" yarışmasının bir uyarlaması ve "Ekranların en tatlı yarışması" sloganıyla hafta içi her gün 15:30'da ekrana gelmekte. Burcu Esmersoy'un naifliğinin altına gizlenmiş asaletiyle, gayet başarılı bir şekilde sunuculuğunu yaptığı yarış; değerli jürileriyle de izleme keyfini kesinlikle katlamakta...
Öncelikle yarışta hiç kavga dövüş yaşanmadığını, kimsenin kimsenin arkasından kuyu kazmadığını ve en önemlisi de jürinin yarışmacıları aşağılamadığını özellikle belirtmeliyim. Ver Fırına'da tamamen tersi bir süreç söz konusu. Yarışmacılar her ne kadar aralarında büyük bir rekabet olsa da, ilk günden birbirleriyle çok iyi anlaşmaya başlıyor ve bırakın arkadan kuyu kazmayı, bir sorunları olduğunda rakiplerinin yardımına ilk onlar koşuyor. Jüri ise gördüğü hatalar karşısında azarlamak şöyle dursun, ilgili ebeveynler gibi oldukça naif ve güler yüzlü bir şekilde doğru olanı anlatmayı kendilerine bir borç biliyor... Bünye böylesi bir duruma alışık olmadığından, ilk izlediğimde -bir umut- her an olay çıkar diye büyük bir sabırsızlıkla ekran karşısındaki yerimi aldığımı itiraf etmeliyim. Şimdi açık söylemeliyim ki bizler Türk izleyicisi olarak, ne kadar şikayet etsek de olaylı yapımları seyretmeyi severiz. Hele de önümüzde; Yemekteyiz-türevleri- ve Master Chef gibi örnekler varken, bunu söylemek hiç de yanlış olmaz. Ama tabi gelenler, çoğu zaman olduğu gibi gidenleri aratmayabiliyor ve Ver Fırına gibi, sadece yemeğin konuşulduğu bir yarış bile izlemesi oldukça keyifli bir hale dönüşebiliyor...
Yarış 'teknik' ve 'kendini göster' ya da 'imza' olmak üzere iki etaptan oluşmakta.
Teknik etapta, yarışmacılar her gün bir diğer jürinin tarifini yapmayı deneyerek puan almaya çalışıyor. Bu yarışmacılar için en zorlu olan etap diyebiliriz. Çünkü hem Emel Başdoğan hem de Arda Türkmen genelde bilindik tatlar olsa bile, içerisine kendi reçetelerini katarak çoğu zaman bir bilinmezliğe büründürmekte tarifleri. Bu etap için sadece çok iyi el mahareti olması yetmiyor, aynı zamanda çok da iyi okuduğunu anlama becerisi gerekmekte. Tarifleri en dikkatli okuyanlar ve ne yapılması gerektiğini harfiyen yerine getirenlerin başarısız bir ürün ortaya koyması imkansız gibi bir şey. Ama çoğu zaman yarışmacılar tariften şaşarak kendi bildikleri gibi yapmaya başlayabiliyor ve genelde de tarifi yanlış yorumlayıp, ortaya beklenenin tam tersi bir yiyecek çıkartabiliyorlar. Onlar Ver Fırına stüdyosunda tarifi hayata geçirirken, söz konusu tarifin sahibi jürimiz ise Arda'nın Mutfağı'nın çekildiği stüdyoda yapılması gereken en doğru şekilde tarifi izleyicilere göstermekte. Bu arada tarifi hayata geçirme süreleri de öyle uzun uzadıya olmuyor. Aksine normalde jüri kaç dakikada tamamlanabileceğini söylüyorsa, Burcu Esmersoy o süreden kısıntıya giderek yarışmacıları oldukça zorlamayı seçiyor. Hem sürenin darlığı hem de tariflerin karmaşıklığı ise yarışmacıların ilk etaptaki en büyük sınavı oluyor.
Süre tamamlandıktan sonra hiçbir şeye müdahalede bulunamıyorlar. Jürinin tatması ve puanlaması için uzunca bir masanın üzerinde, kendi fotoğraflarının arkasına ortaya çıkardıkları yiyecekleri sıralıyorlar ve tadım aşaması başlıyor. Jürilerimiz tek tek tadım yaparak, ne kadar başarısız bir şey çıkmış bile olsa ortaya, en sakin hallerinde doğrusunu anlatarak bir sonuca varmaya başlıyor. Tadım ve yorumlama aşamasından sonra ise etap birincisi ve sonuncusu açıklanıyor.
Hemen sonrasında ise 'imza' ya da 'kendini göster' etapları başlamakta. İki etapta da yarışmacılar, önceden kendilerine söylenen bir malzeme ya da yiyeceği kendi tariflerine göre hayata geçirmekteler. Bu onlar için en kolay kısım gibi gözükse de, çoğu zaman bu etapta da dökülen soğuk terler görmekteyiz. Açıkçası sıralamasını hiç takip etmedim ama birer gün arayla değişmekte sanırım imza mı yoksa kendini göster etabı mı yaptıkları. İki etap arasında öyle çok da belirgin ayrılıklar olmadığından, bu bölümüne hiç dikkat etmediğimi söyleyebilirim. Tabi şu var ki, imza etabında genelde yarışmacılardan daha özel şeyler beklenmekte. Tadın yanında hem tarifin hem de ortaya çıkan ürünün jüriyi etkilemesi gerekiyor. O yüzden teknik etaptan sonraki en zor etap imza etabı diyebiliriz. Tabi kendini göster etabında da yarışmacı daha çok kendisi ve seçtiği tarifiyle yarıştığından zorlanıyor. Ben şimdi bilemedim, sanırım bu etapların hepsi birbirinden zor efenim...
Değişken son etapta, bu sefer hem jürimiz hem de Burcu Esmersoy stüdyoda bulunuyor ve yarışmacıların performansını tezgahları tek tek gezerek yakından inceliyorlar. Tabi bu sırada yarışmacıların da eli ayağı hep birbirine dolanıyor. Zira Emel Başdoğan her ne kadar sert mizaçlı olmasa ve tek bir kötü söz sarf etmese de yarışmacılar en çok ondan çekiniyor. Sanırım o başöğretmen görüntüsü bu korkuyu tetikliyor. Ağzından çıkan kelimeler her ne kadar ılımlılık yaysa da, disiplini sağladığı bir gerçek. Arda Türkmen'e ise, "evimizin daimi misafiri" algısıyla yaklaşılıyor. Malum onu yıllardır CNN Türk, Tv8 ve Turkmax Gurme ekranlarında izliyoruz. Hatta şu son birkaç aydır, programını hem Tv8 hem de -CNN Türk tekrarlarıyla-Turkmax Gurme'de izliyoruz. E bu kadar sık görmeye, ahbap olunmasa bile ister istemez tanıdık muamelesi görüyor. Bu iyi bir şey mi derseniz?.. İyi değil, bence şahane bir şey...
Jürimizin tezgah ziyaretinin ardından, Burcu Esmersoy devreye giriyor. Bu sefer o tek tek tezgahları gezerek, hem neler yapıldığını yakından görüyor hem de ihtiyaçları varsa yarışmacılara yardımcı oluyor. Tabi kendi söylemine göre pek de maharetli birisi değilmiş. Hatta hangi katıldığı programda dinlemiştim hatırlamıyorum ama dört yıldır kirada oturduğu evde, bir gün ocakta bir şey yapmak isterken birden gaz kesilmiş. O da doğalgazda sorun var zannederek, apartmanın kapıcısını çağırmış ve "doğalgaz mı kesildi, ocak yanmıyor?" diye sormuş... Aldığı cevap ise Esmersoy'un mutfakla ne kadar içli dışlı olduğunun kanıtı gibi... Zira kapıcı, "apartmanda doğalgaz bağlantısı olmadığını, ocakların tüple çalıştığını" söylemiş... Meğersem taşınalı dört yıl olduğu evde, önceki kiracılardan kalan tüpü ancak bitirmiş!.. Yine de yarışmacılara yardım ederken öyle hiç sırıtmıyor elinde, alet edevat. Demek ki içinde bir aşçı var ama mutfağa girmeye fırsat bulamıyor...
Bu etapta verilen süre tamamlandıktan sonra ise jüri bu sefer tezgahları yine tek tek gezerek, ortaya çıkan yiyecekleri tatmaya başlıyor. Bu sefer kimin yaptığını bildikleri yiyecekleri, daha öğretici bilgi notları ve yapım sırasında gördükleri bir hata varsa ayrıca belirterek puanlıyorlar. İki etabın sonunda ise bir 'günün birincisi' seçiliyor... Sekiz yarışmacıyla başlayan ve iki hafta süren yarışta iki günde bir isim veda ediyor ve iki haftanın sonunda kalan üç yarışmacı arasından, birinci belirleniyor... Hafta başında ise yeni sekiz yarışmacıyla, süreç bir döngü halinde ilerlemeye devam ediyor...
Ver Fırına, çok yüksek reytingler alan bir yarış değil. Tabi bu, Tv8'in genel bir sorunu olduğundan çok da göze batmıyordur muhtemelen alınan reyting sonuçları. Zaten genel olarak da stüdyo programları kanallar için en ucuz maliyetli yapımlardır. Ver Fırına'da her ne kadar alınan günlük malzemelerin fiyatının az buz tuttuğunu sanmasam da, o konuyu da sponsorlar aracılığıyla halletiklerine eminim... Uzun lafın kısası, başarısız diyebileceğim hiçbir noktanın olmadığı bir yarış Ver Fırına ve dilerim, ekranın klasikleşmiş yapımlarından birisi olmayı başarır...
Sevgilerimle...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder