Özellikle 2 ve 3. bölümlere nazaran daha ağır bir 4. bölümle ekrana geldi Poyraz Karayel. Araya serpiştirilen komik diyalog ve sahneleri saymazsak, daha çok bir bilinmezlik hakimdi diyebiliriz. Tabi özellikle Poyraz'ın sahnelerinde insan kendisini gülmekten alamıyor. Her konuda bir fikri olan Poyraz bu fikirleri o kadar sıra dışı dile getiriyor ki, çoğu zaman hak verdiğiniz bile oluyor...
Geçtiğimiz bölüm diziyi, Ayşegül'ü öldürmeye çalışırken yakaladığı adamın kaçmasına izin veren Poyraz'ın, Bahri ve adamları tarafından basıldığı sahnede bırakmıştık. Tabi önce bu büyük bir saçmalık gibi gözükmüştü ama birkaç dakika sonra, Poyraz'ın Bahri'nin kulağına söylediği şeyle alakalı olabileceğini düşününce dank! etmek de uzun sürmedi... Elbette böyle mi olduğunu görmek için bir hafta beklemek gerekecekti...
4. bölüm
Tam da tahmin ettiğim gibi olmuştu. Poyraz adamın kaçmasına izin verdikten sonra arkasında beliren Bahri ve adamlarının ona kızgın bakışları, bir süre sonra gurur dolu sözleri beraberinde getirdi. Bahri'nin gözüne her hareketiyle biraz daha girmeyi başaran Poyraz, yine övgüyü kapmıştı. Tabi şimdilik buna pek sesi çıkmasa da, Sadrettin'in ilerde Poyraz'a olabildiğince diş bilemesi kaçınılmaz gibi...
Sadrettin demişken, tüm bunlara sebep olan taraf olarak ne egosundan ne de düşüncesiz hareket etme huyundan vazgeçmiş değil. Bu kadar başına buyruk bir insan evladı olamaz. Sanki Bahri'nin oğlu değil de, bambaşka bir mafya düzeninin içerisinden geliyormuş gibi. Kulaksız'ın mekanını tek başına basmaya gitmesi kadar gereksiz bir hamle yapamazdı. Nitekim bu hamle sebebiyle ölüme de fena halde yaklaştı ama Sefer'e dua etsin, peşinden onu takip etmişti ve canını kurtardı. Tabi o yine akıllanmadı, asla da akıllanacak gibi durmuyor. Her hamlesi zarar, her hamlesi ziyan...
Bahri gibi birisi onun nasıl böyle yetişmesine göz yumdu bilemiyorum ama iki çocuğunu da zapt etmekte zorlandığı bariz. Zira Ayşegül de farklı olarak ondan köşe bucak kaçmakta ve sözünü dinlememekte bir dünya markası. Onun penceresinden baktığımızda aslında haklı ama daha birkaç saat önce ölümün eşiğinden dönmüşken, sanki üç harfliler dürtüklüyormuş gibi evden kaçmaya çalışmanın sebebi ne?.. Babanın evinde olmak istemiyorsun tamam. Kendince haklı sebeplerin var ona da tamam ama bir tarafta da can güvenliğin var. Babasının hemen gideceği her muhtemel yere adam göndereceğini bildiğinden, kimsenin bilmediği birinde kalmalıdır; o da elbette Poyraz'dır...
Büyük bir memnuniyetle kabul edilen Ayşegül, en başından beri söylemek isteyip de söyleyemediği şeyleri sonunda dile getirmeye başlar. Tabi bilmediği, zaten tüm bunları Poyraz'ın çok iyi bildiğidir... Bahri'nin kızı olduğunu söylediği ve peşine takılan adamlardan bahsettiğinde, hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranan Poyraz'ın kendiyle savaşı ise çok komikti.. Tabi o sırada Bahri'nin yanında çalıştığını söylemesi gelecek için daha aydınlık olurdu kesinlikle. O fırsatı şimdilik tepmiş görünüyor Poyraz. Gelecekte bu fırsatı tekrar elde ettiğinde, bu kadar sancısız bir sürecin göbeğinde olmayacağı kesin...
Tabi tüm bu sancılardan bir şekilde sıyrılacağı da kesin. Neticede Ayşegül'ün ona karşı beslediği hisler öyle azımsanabilecek gibi değiller. Peki bu aşka Bahri ne der; o da şimdilik büyük bir muamma. Ama Poyraz damadı olursa, sırtı yere gelmez kesinlikle. Güpegündüz adam öldüren Bahri'nin tüm tanıklara ve çizilen robot resmine rağmen hala en masum tarafta kalması buna en güzel örnek... Tabi içeride bu şekilde kaç masum insanın ceza çektiğine de bir gönderme taşıyordu bu durum. Zira Bahri'nin işlediği cinayeti üstlenen kişi, adamlarından birisi oldu ve Bahri paçayı kurtarırken, yakın adamlarından birisi hapsi boylayacak...
Sema tüm bu planların altındaki isim olarak karanlık tarafın bekçiliğini üstlenirken, ondan hoşlandığını ilk bölümden beri hissettiğimiz Sefer'in kendi kendisine gelin güvey olmasına ne kadar güldüğümü anlatamam. Bu arada ikili gerçekten birbirine fena yakışıyorlar ve Sefer bir süre daha azim gösterirse Sema'yı elde edebilir gibi geliyor bana. Edemezse de, tek sebebi yine kendisi olur malum. Zira Sema tüm bu kirli işlerin bir yerde beyni olmasına karşın, bir o kadar da o dünyadan uzak gibi hareket ediyor. Sefer'in kendine çeki düzen vermesi şart yani. Biraz janti olsun mümkünse...
Ayşegül'ün Poyraz'da olan misafirliği çok uzun süreliğine değildi. Herkes onu yana yakına ararken, onun derdi hemen ertesi güne ayarladığı uçak biletiyle Londra'ya uçup kendisine yeni bir hayat kurmak. Aslında bu biraz da Poyraz'dan öncesinde kalan bir tutumdu. Her şey son bir damlanın tükenmesi ardından, onun için yeniden bu kararı uygulamaya sokmasına sebep oluyordu ama bu sefer aklının bir köşesinde de Poyraz var. Nitekim Poyraz bu gidişi öğrendiğinde bir süre kitlendi kaldı. Gitme demek istemesine rağmen diyemedi. Sadece kendi başından geçenleri ona anlatıp, asıl dertlinin kendisi olduğunu söylemekle yetindi. Ayşegül'ün gidişine mani olmayacaktı ama en nihayetinde son noktayı da o koyacaktı. Bunun için de önce aşılması gereken birkaç engel bulunuyordu...
Ayşegül bileti ayarlamıştı ancak pasaportu evinde kalmıştı ve yanında da tek bir parça giyecek yoktu. Babasının adamlarının evin çevresinde olması ihtimaline karşın da, bu tehlikeyi Poyraz'la göğüslediler. Tabi bilmedikleri şey, evin çevresinde değil tam da içerisinde onu bekleyen birisinin olduğuydu... Her hafta farklı bir konuda verdiği sosyal mesajlarıyla, dizinin kamu vicdanı olan Zülfikar evin içerisindedir. Haklı olarak, evde kimse olmadığını düşünerek giren Ayşegül ve Poyraz'ın bunu anladıklarındaki halleri ise görülmeye değerdi. Hemen yatak odasındaki gardroba saklanan ikilimiz, tam paçayı yırttıkları sırada Poyraz'ın çalan telefonuyla baskın yiyeceklerdi ki, ev sahibesi olarak Ayşegül hemen devreye girdi. Neye uğradığını şaşıran Zülfikar, bir de üzerine kafasına sert bir cisim yiyince bayılıverdi. Bunu fırsat bilen ikilimiz ise aldıkları bavullar dolusu eşya ile topukladı. Yazık yahu Zülfikar'a...
Tabi tehlike geçmemişti... Sabah olduğunda Poyraz ve Sinan'ı uyandırmadan evden ayrılmayı seçen Ayşegül, yolda onu bulabilecek birini ayarlaması için Poyraz'ın evine gelen Zülfikar ve Seyfi ile karşılaşınca, her şey yine tam bir arapsaçına döndü. Başlayan kovalamacanın sonu, yeniden Poyraz sayesinde Ayşegül'ün lehine sonuçlanırken; artık havalimanında vedalaşmaya hazırlardı.
Ayşegül resmen Poyraz'dan, "gitme!" demesini bekliyordu ama içerisine düştüğü durum sebebiyle Poyraz'ın buna cesareti yoktu. O cesareti getiren ise minik afacan Sinan oldu. Havalimanından sonra kendisini okula bırakan babasına, "hayatının şansını kaçırıyor olabileceğini" söyleyen Sinan'ın gazıyla Poyraz havalimanındaydı. Ama ondan önce havalimanına başkaları gelmiş, tam da uçağa binmeye giden Ayşegül'ü durdurmuştu...
Bu kişiler ise Selma ve Bahri'den başkası değildi. Ayşegül karşısında babasını görünce küçük çaplı bir şok yaşadı ve "gitme" demesine rağmen gitmeye meyillendi ama tam onunla vedalaştığı sırada omzunun arkasından gözüne birisi ilişti... Poyraz'ı uzaktan kendilerini izlerken gören Ayşegül, bunun bir mesaj olduğunun farkındaydı. İlk etapta yine gitmek için arkasına döndü ama dayanamayarak, "yalnızca kendi evinde kalması ve peşine adam takılmaması" şartıyla gitmeyeceğini söyledi. Bahri büyük bir sevinçle bu teklifi kabul ederken, Ayşegül'ün gitmemesinin asıl sebebi olan Poyraz uzaktan olanları gülümseyerek izlemekteydi. Poyraz bir taşla iki kuş vurmuştu ayrıca. Zira onlara Ayşegül'ün orada olduğunu söyleyen de kendisiydi ve bu hamleyle Bahri'nin gözüne bir kez daha girmeyi başardı. Bu sahnenin ardından da bölümün perdesi aşağıya indi...
Poyraz'ın yaptığı her hamleyle Bahri'nin biraz daha gözüne girme durumu, kesinlikle kısa sürede bir numaralı adamı olmasına kadar uzanacak. Tabi bu durumda Ayşegül ile aralarında filizlenen aşk büyük bir zarar görme tehlikesi yaşayacak. Ayşegül'ün kolay kolay babasının dünyasını kabul etmeyeceği bariz. Bu durumda da ikilinin aşkı çokça sınanacak. Peki ya bu aşk her zorluğun üstesinden gelebilir mi?.. Onu da bize zaman gösterecek...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder