Fazlaca zorlama sahnelerle geçen bir bölümle ekrana geldi dün akşam O Hayat Benim. Uzun zamandır ilk defa hem komedisi hem de dramı çok yavan bir bölüm izledim ve açık söylemem gerekirse çok da sıkıldım. Nuran ve Efsun hatırına son sahnesine kadar izlediğim 42. bölümde bakalım neler yaşanmış...
Diziyi geçtiğimiz bölüm Efsun, Nuran ve Mücella'nın yüksek dozdaki şokunda bırakmıştık. Salih, Yusuf'un cesedini müştemilatın hemen yanına gömdüğünü söylemiş; büyük bir bombanın fitilini ateşlemişti. Ve bu sefer hem Nuran hem de Efsun için, o fitili baruta ulaşmadan çekip çıkarmak hiç kolay olmayacak...
42. bölüm
Duydukları karşısında büyük bir şok yaşamışlardı ama bir anlık kızgınlık sonrası, onları korkutmak için bunu söylediğini sanıyordu; Efsun ve Nuran. Tabi Mücella onun nasıl bir manyak olduğunu pek iyi bildiğinden şimdi ikisini göndermiş, yaptığı bu saçmalığı tek başına sorguluyordu. Bu sahnelerde ise Salih'in yumuşak karnının, Mücella olduğunu gördük ama "ikimiz için Mehmet Emir'den para istedim" söylemine zerre inanmıyorum. Yağlı kapıyı ve üzerine de fırsatı bulunca değerlendirmeden duramadı ve birkaç sahne sonra bu uğurda cinayet işlemeye bile kalkışacaktı...
Eve dönen Efsun ve Nuran, meraktan kuduran İlyas'a anlatmaktan ziyade, bahçede arayarak Yusuf'un cesedinin nerede gömülü olduğunu gösterdiler... Salih'in dediğinin doğru çıkmış olmasıyla bir boşluk içerisine düşmüşken onlar, eskisi kadar rahat hareket etmeleri de mümkün değildi. Zira birkaç gün önce yapılan hırsızlıktan sonra, Mehmet Emir evin güvenliğini iki katına çıkarmış ve tam da müştemilatın yakınında bir güvenlik kulübesi durmaktaydı. Bundan sonra iki kat daha dikkatli olmaları gerekirken, Mehmet Emir'in gözaltına alındığını duyan gazetecilerin evin önüne akın etmesi; bölümün tek komik sahnesini izlememize sebep oldu.
Nuran'ın görüntü alınmasını engelleme, Efsun'un ise kendisini gösterme mücadelesi gerçekten komikti. Hele kendisini köşeye sıkıştıran gazeteciyle atışmaya başlayan Efsun, güldürüyor ve yine şaşırtmıyordu... Gazetecilerin geldiğini duyan Hülya'nın gelişiyle de şenlik tamamlandı. Bir gayret yaptığı atarlarından birisini, şimdi de gazetecilere yapan Hülya onları evden uzaklaştırmayı başaramadığı gibi bir de söyledikleri karşısında sinir krizi geçiriyordu... Onu zar zor eve sokmayı başardıklarındaysa, sabaha gittik...
Kahvaltı için aşağıya inen Efsun, Beyza ve annesinin gazetelere bakıp fısır fısır konuştuğunu görünce elbette laf sokmadan duramadı. Gazeteleri alıp manşetlerini okuduğunda da, oldukça hassaslaşmış görünüyordu. Öyle ki, Hülya geldiğinde görmesin diye onları saklayacak kadar duyarlı bir sahnesini izledik... Efsun'un ruh halleri o kadar değişken ki, ben ne yapacağını ve nasıl tepki vereceğini bazen tezahür edemiyorum. Bu sahne de onlardan biriydi ve Hülya'nın yeni bir atarının eşliğinde pes edip gazeteleri vermiş, şimdi çıldırışını izliyorduk; hep birlikte... Hülya'nın vakur duruşunu sevmekle birlikte, özellikle son bölümlerde fazlaca bağırdığını düşünüyorum. Kendini bağırarak anlatması gereken bir kadın değil bence o, oldukça sakin bir konuşma tarzıyla da halledebilir her istediğini. Buna senaristler dikkat etse ne iyi olur...
Gelelim, fragmanlarda büyük bir bilinmezlik olarak resmedilen ve bizi, "acaba Bahar'ın, Mehmet Emir'in gerçek kızı olduğunu mu öğrendi" raddesine getiren Ateş'in sahnelerine... Ben Ateş'in, Mehmet Emir'le olan iletişimine ve onun için verdiği çabaya anlam veremiyorum açıkçası. Bir ara düşmanı olarak görürken, şimdi en yakınındaki insan olması gözüme oldukça batıyor ve bu sahneler bana geçmiyor. Hele hele, Bahar'ın onun gerçek kızı olduğunu öğrendiğinde vermesi kesin tepkiyi düşününce... Ateş, suçsuz olduğunu bildiği Mehmet Emir'i kurtarmak için Salih'in kapısına dayandığında başına geleceklerden haberdar değildi. Onu olabildiğince sert ve ikna edici şekilde tehdit ediyordu ki, ben bile karşımda olsa korkardım ama Salih de yabana atılacak birisi değil neticede. Nitekim ertesi sabah, onun zorlamasıyla gözaltına alınan Salih; baktı ki gerçekten Ateş tehdit oluşturmaya başladı kendisi için, çıkışta çırağına jipinin hidrolik borusunu kestirtti. Ergen ve gergin çocuk, yaptığı şeyden oldukça korkarken Salih'in kılı bile kıpırdamıyordu ve nitekim birazdan o güzelim arabanın hurda oluşunu izleyecektik...
Güzel araba demişken, şu ana kadar her zaman son model bir Porsche jipe binen Ateş, bu bölüm herhalde kaza içine doğdu ki eski model bir Jeep'le geziyordu!.. Neyse, Ateş karakoldan çıkıp Mehmet Emir'i kurtarabilecek delilleri bulmak adına yazlığına gittiği sırada, hidrolikleri boşalan arabanın frenlerinin tutmadığını fark ettiğinde büyük bir şok yaşadı ve arabayı yavaşlatıp, durdurmak için elinden geleni yaptıysa da başarılı olamayarak; araçla birlikte uçurumdan denize uçtu... Olay yerine gelen polis ve dalgıçların arabada bulduğu kimliğinin polis telsizindeki duyurusunu, yardımcısından öğrenen İsmail ise zaten kötü bir şey olduğu içine doğan Bahar'a haber vermek için hana doğru yola çıktı... Hana, Hasret'in dükkanına geldiği anda da içine doğan kötü his sebep orada olduğunu düşünen Bahar'ın, yaşadığı hüzne tanık olduk... Zira, Ateş'in arabasının uçurumdan denize uçtuğunu ama kendisine ulaşılamadığını söylemişti İsmail...
Bahar fenalaşmaya ramak kalmış çizgideyken, İsmail onu Hasret'le birlikte olay yerine götürdü. Müştemilatta Yusuf'un cesedi sebep panik yaşayan Efsun ise çalan telefona baktığında, herkesi bambaşka bir panik hali kaplamıştı... Ateş'in başına gelenleri öğrenen Efsun da hemen olay yerine gitti ve burada onun gerçek bir kardeş gibi davrandığı nadir sahneleri izledik. Bahar'ı, Hasret'le birlikte teskin ettiği sıralarda ise araba sudan çıkarılmıştı. Tabi bunu gören Bahar, daha da kendinden geçti... Böyle bir dram hali içerisinde makyaj yapmamak ve doğal halinle sahne almak büyük cesaret. Ezgi Asaroğlu'nu da bu cesaretinden ötürü kutluyorum ama bu kadar yakın kadrajdan çekim yapılmalı mı, yönetmen Hamdi Alkan'a sormak istiyorum... Sevgilisini kaybetme korkusu yaşayan bir kadının, yüzüne yansıyan gerilimli hallerini yakından göstermek istemek tamam da fazlası zarar yani... Bence çok da yakın kadraja gerek yok böylesi... Güzelim Bahar'ı hortlak gibi görmek istediğini sanmıyorum kimsenin... Kaldığımız yerden devam edersek; Ateş bulunamıyor, üzerine hava da gittikçe bozuluyor ve dalgıçların işlerini yapması zorlaşıyordu. Bu sebeple de aramalar yarıda kesilmiş, hepsi birlikte eve dönmüşlerdi...
Evde Nuran dahil oldukça samimi bir duygu patlaması yaşıyordu herkes. Bahar'ın haline hepsi üzülürken, derdine deva olma halleri pek içtendi. İyi/kötü arasındaki dengenin çok karmaşık olduğu dizide, Nuran ve Efsun'un yaptıklarını dahi takdir ediyorken buluyoruz işte bazen kendimizi, ne yapalım... Nuran kursağından bir lokma geçsin diye mutfağa çorba hazırlamaya gittiği sırada, yanına gelen Efsun bunun altından da Salih'in çıkma ihtimalinden bahsedince haklı olarak onu bir panik aldı ve bu mevzu hemen kapansın diye ellerindeki parayı 150 bin'e tamamlayıp, Salih'e vermeye karar verdiler. Böylece hem Mehmet Emir hapse girmekten kurtulacak hem de Salih'in sürekli masum insanlara zarar vermesinin önüne geçilecekti...
Mehmet Emir'in cinayet şüphelisi olarak gözaltında tutulması, hem ortakları hem de çalıştıkları şirketleri rahatsız ediyordu ve bu sebeple hemen bir yönetim kurulu toplantısı ayarlayıp, bu süreci en az zararla alatma derdine düştü Hülya ve kendisi gibi atarlı oğlu Arda... Ertesi gün yapılan toplantıda ise Hülya'nın ilk gözden çıkardığı yer, kimsenin şaşırmayacağı üzere Han olmuştu... Mehmet Emir ve Ateş'in oldukça önem verdiği ve bir sosyal sorumluluk projesi haline gelen Han'dan, en çok da Hasret sebep kurtulmak istiyordu Hülya ve kurulun diğer üyelerinin karşı çıkan tavrına rağmen, bu konuyu kabul ettirip hemen devreye sokmuştu... Han'a koştur koştur vardığında da ilk işi dükkanı boşaltmasını söylemek üzere Hasret'in yanına gitmekti...
Bahar'ı da orada gördüğünde bir süre afalladı ama o çoktan egosunu şişirmişti ve yüksek tepelerin ardından konuşmazsa rahat etmezdi içi. Nitekim, Hasret'e bir an önce dükkanı boşaltmasını ve Han'ı da en kısa sürede satacaklarını söyledi. Bahar buna tepki gösterdiğinde ise diğer herkese çıkıştığının aksine ona hiçbir zaman kıyamayan Hülya, alttan alan bir tavır sergileyip dediğinin yapılması kararlılığıyla dükkanı terk etti... Galiba kan çekiyor Hülya'yı, zira bakışlarında bile sevgi görüyorum ben, ona kenetlediğinde gözlerini... Tabi tüm bunlar cadılıklarını yapmasına engel olmuyor... O cadılıkları bastırabilecek tek kişi Mehmet Emir'e ise durumu yanına giderek anlatan isim Füsun oldu. Hasret'in öldüğü yalanını savuran birisi için, fazlaca iyi bir profil çiziyor ona karşı; hadi hayırlısı...
Mehmet Emir duydukları karşısında çıldırmıştı ama oradan çıkmadan bir şeyler yapması da imkansızdı. O bilmese de Efsun'a muhtaçtı yani bu durumda ve o da, daha önce Han'ın kasasından Onur sayesinde iç ettiği paraların üzerine bir 80 bin daha iç etti ve bunu hesapları kontrol eden çalışan sayesinde öğrenen Hülya çılgına döndü... Mücella gidip de paraları Salih'in suratına çarptı ama Hülya'nın hırsızlıkla itham ettiği Efsun, şuan oldukça zordaydı... Tabi alttan da almıyordu ve konu bu sefer diğerlerinden farklı olarak gerçek üzerinden çözülecek kesin. Mehmet Emir'i kurtarmak için bunu yaptığını öğrendiğinde de, "hiçbir şey olmamış mode: on". Onu da haftaya görücez artık...
Bunlar yaşanmadan bir önce, İsmail'den gelen telefonla Sakarya'da kimliği belirsiz birisinin bulunduğu haberini alan Bahar, onunla yola çıkmıştı ve şimdi hastaneye varmış, serviste yatan adamı teşhis için odasına ilerliyordu. Oldukça ağır hareket ederek telefon açma faslındaki gibi bizi can hıraş eden Bahar, 5 saat gibi süren bir hamlenin ardından sonunda odanın kapı kolunu çevirmiş ve açmıştı... Gördüğü kişi karşısında gözlerini fal taşı gibi açmayı ihmal etmezken, o gözlerden akan belirsizliğe bölümün perdesi inmişti şimdi de...
Başında da dediğim gibi oldukça zorlama sahneler barındıran bir bölümdü izlediğimiz ve çok da az güldüğümüz için sıkıldım ben. Bir dram dizisine göre hala fazlaca komik tamam ama bizim alıştığımız, bu bölüm izlediğimiz kesinlikle değildi. Salih'ten ancak bir zorlamayla şüphelenilmesi, hele de o müştemilatın yanına ceset gömülme durumunun mahiyeti ise çokça sorgulanır durumda gözümde... Ve son olarak; bazı şeyleri mükemmelleştirirken, bazılarının batırılmaması dileğiyle...
Beklenen Kral
Kral güzel yazın için teşekkürler hem fikiriz çok sıkıldım efsunun nuranin ara ara güldürmesi olmasa çekileceği yoktu Ateş ve bahar olmasa da olur dizide o derece beni bi bayiyorlar daldan dala gibiydi sanki yusuf ağımızn ceset her bahçeye gömüldü maşallah evinin bahçesine bakicam o derece :-) bide çok uzadi bahar artık öğrense gerçek ailesini iyi olacak söyleyeceklerim bu kadar sizinke diziyi izlemek twitleşmek cok güzel teşekkür ediyorum iyiki varsınız saygilar :-)
YanıtlaSilGüzel yorumun için ben teşekkür ederim. Çok zorlama sahne vardı ve bir yerden sonra kesinlikle sıktı, evet. Gördüğüm kadarıyla herkes de bundan yakınıyor zaten, bu bölüm için. Umarım haftaya daha başarılı bir bölüm izleriz.
SilAteş'le Bahar dizinin dinamik noktaları ama iyi kullanılamıyorlar. O yüzden de biz izleyiciler, en olmaması gereken karakterleri benimsiyoruz. Bunun da bundan sonra düzeleceğini hiç sanmıyorum... Öğrenme meselesi ise uzun bir zaman daha rüyalarda. :)
Güzel sözlerine teşekkürler, asıl sizler iyi ki varsınız.
Sevgiler.. :)