Her türlü çıkmazı, bin bir düğümün izlediği; aşkın, nefretin, kinin, sevginin ve yalanın havalarda uçuştuğu bir bölümle ekrana geldi dün akşam Poyraz Karayel... Açık söylemek gerekirse sürekli aynı şeylerin tekrar ettiği bazı konulardan çok sıkıldım ama bu sıkılganlıkları unutturacak kadar başarılı olan senaryosuyla dizi, yine de birçok yapıma parmak ısırtmayı başarıyor bana göre...
Geçtiğimiz bölüm diziyi Sinan'ın boşboğazlığı sebebiyle Ayşegül'ün, Bahri'nin kızı olduğunu öğrenen Ünsal'ın oyununda bırakmıştık. Kendisine her an hedef aldığı Poyraz'ı ölme ihtimalini dahi düşünmeden yeniden hedef tahtasına koymuş ve arkasına bakmadan uzaklaşmıştı. Onun çağırmasıyla oyunun baş aktörlüğüne geçen Bahri, karşısında Poyraz ve Ayşegül'ü gördüğünde elbette şaşkındı. Yine bir adamı ona yalan söylemiş ve en değerli varlığının kalbini çalmıştı...
12. Bölüm
Poyraz'ın her bölümün sonunda köşeye sıkışmış olmasından darlanıyorum açıkçası ama dizinin ana dinamiği de bu olduğu için isyan etmek zor oluyor... Yine o köşeye sıkışmalardan birinin tam da göbeğindeyken, bu sefer hayatının söz konusu olduğunu çok iyi biliyordu. Malum Bahri'nin şakası yoktu ve kendisine yalan söylendiğinde, gerçek bir acımasıza dönüşüyordu... Şimdi Bahri'nin bu halini izlemek keyifli Allah için ama söz konusu Poyraz olunca insan bir tırsıyor. Ona bir şey yapmayacağından eminken, bunun altının dolduruluş biçimi efsaneydi. Malikaneye götürülüp, müştemilatta başına silah dayanan Poyraz'ın ne olursa olsun yalan söylemeyip Ayşegül'e olan aşkını ilan edişi ve öldürse dahi bu aşktan vazgeçmeyeceğini vurgulayışı anlarında gerçekten çok etkilendim. Ayşegül'ün gelip de onu koruma mücadelesi vermesi etkileyici bir başka konuyken, tüm bu olanların yine de cezasız kalmaması gerektiğini düşünen Bahri'nin dayattığı kararlar acımasızlık kokuyordu...
Bu sahnelerde en gıcık olduğum şeyse, Poyraz'ın anlattığı aşkının büyüsüne herkes kapılmışken; zafer kazanmış edasıyla pozlar veren Sadreddin idi-ot- şüphesiz... Bir insan ancak bu kadar gevşek ve bu kadar bencil olabilir. Hiçbir yaptığı sebebiyle ne ders alan ne de ceza çeken olmadığından, bu hallerini anlamak zor değil ama onun üstesinden de bir şekilde Zafer gelecektir... Ah tabi bir de, Songül'ün başkasının spermleriyle hamile kalmak istemesi durumu var ki, "Beter ol Sadreddin" demekten alamıyorum kendimi...
Poyraz'ın cezası ölüm değil ama 24 saat içerisinde şehri terk etmekti. Ayşegül'ün tüm mani olmalarına karşın bu ceza kesilmişken, onun da malikaneden çıkması artık yasaktı... Poyraz çaresizce oradan ayrıldığında gittiği yer elbette Ünsal'ın evi olmuş, aynı anlarda Ayşegül ise malikanede herkesin bir kere yapmak isteyeceği bir sahneye imza atmakla meşguldü...
Poyraz'ın haklı veryansınına bu sefer Ünsal'ın diyebileceği hiçbir şey yoktu elbette. Karısı bile "bu kadarına pes" demişken, nasıl saçmaladığının o da farkındaydı. Yine de akıllanmayacaktı tabi ve ertesi gün babasıyla yaptığı planı olanlardan ders çıkarmadan, her bulduğu fırsatta yumurtlayan Sinan sebebiyle yeniden ateşe atacaktı Poyraz'ı... Ünsal'a kızıyorum, Sinan'a da ayrı kızıyorum artık. Cidden bu kadar zeki bir çocuğun böyle şeyler yapmasına bir anlam veremiyorum. "Çocuk bu!" demeyin, şimdinin çocukları büyüklerden daha akıllı rollerdeler efenim...
Aynı anlarda malikanede hiçbir şey olmamış gibi herkes yemek masasına geçmiş bir de Ayşegül'ün oturup yemeğe katılmasını beklerken, birbirine kavuşturduğu kollarıyla uzun süre babasıyla göz kontağı kuran Ayşegül'ün kollarını açıp ellerini koyduğu masanın örtüsünü tutmasıyla, çeke çeke "Size afiyet olsun" diyerek gidişi tam bir efsaneydi. Bu herkesin hayatta bir kere yapmak isteyeceği şeylerden kesinlikle ama sonrasındaki cehennemden çekindiğinden yapabilen sayısı, Ayşegül gibi korkusuzlar kadar sınırlı. Zira bu yaptığının bir bedeli olmayacağını biliyordu. Üzerine yaptığı haklı çıkışla babasını yeniden köşeye sıkıştırmış ve gitmesine izin bile verdirmişti. Ayşegül ve Poyraz'ın aynı anlarda izlediğimiz bu sahneleri bölümün en etkileyici üç sahnesinden ikisiydi...
Üçüncüsü ise bu sahnelerin ardından yaşandı... Ayşegül'ün gidişi ardından müştemilatta tavla oynayan Sefer ve Zülfikar'ın yanına giden Bahri, sabahtan beri yaptıklarıyla çelişen bir "aşk" konuşması yapıyordu. Bundan cesaret alan Sefer ise evine bırakmak üzere olduğu Sema'ya sonunda bağıra çağıra açıldı. Bu sahnelerde Arslan'ın oynadığını hiç sanmıyorum. Sanki yaşıyor gibiydi verdiği his ve o his bu sahneyi bölümün en etkileyici üç sahnesinden birisi haline getirmişti. Sema mı?.. Sefer duvara aşık olduğunu söylese, belki daha çok tepki alırdı... Bu kadar zeki bir kadının kendisinden hoşlanan bir adamın varlığını çözememiş olması zor. Korktuğunun başına geldiğini düşündüğünde böyle tepki vermesi -daha doğrusu vermemesi- de normal o yüzden ama yine de çok üzüldüm Sefer'e... Hele ertesi gün malikanede, onun hiçbir şey olmamış gibi keyifli telefon konuşması yaptığını görünce avucuyla kırdığı çay bardağı, kalbinin nasıl da kırık dökük olduğunu resmediyordu sanki. Tüm bu olanların ardından, artık onun için Sema defteri bitmiş olsun bence. Sema'dan ona yar olmaz zira kesinlikle...
Cevher albay ve Ümran'ın sürpriziyle Ayşegül'le yeniden buluşan Poyraz'ın, birlikte aldıkları kaçma planı vardı önlerinde şimdi de... Sinan'la da anlaşmışken bu konuda, ertesi gün Ayşegül'le konuşurken, bağıra çağıra ağzından kaçırması planı açıkçası beni böylesine sevimli bir karakterden oldukça uzaklaştırdı. Ünsal kaçma planını yumurtladığında Bahri'ye, hemen Sefer, Zülfikar ve dönen Taş Kafa'yı Poyraz'ı bulmaya yolladı. Buldular da amma ve lakin Poyraz'ın şimdi kaçmaktan başka bir planı vardı. Zira Bahri'nin ona 24 saat süre vermesinin ardından malikaneden ayrıldığında, yolda çalışan belediye işçisi görünümündeki adamlardan birini gözüne kıstırdı ve Mümtaz'dan yüzünde belirgin bir yara izi olan bu adamı bulmasını istedi. O, adamın kayıtlarına eriştiğindeyse Poyraz tüm planlarını değiştirmişti...
Zülfikar'ın silahını ani bir hamleyle belinden alıp kafasına dayanan Poyraz, Sinan'ı aldığı gibi onların arabasıyla malikaneye doğru yola çıktı ve adamların çalışır vaziyette göründükleri pusularında hepsini tek tek avladı. Tabi bu sırada bir kurşun da göğsüne isabet ettiğinden çok acı çekiyordu ama tüm bu planı kurgulayan Zafer'e, zafer konuşması yapmadan da olmazdı.
O halde arabaya, Sinan'ın yanına dönen Poyraz bilincini her geçen dakika biraz daha kaybederken; Zafer'in oyunuyla evden çıkıp pusuya düşecekleri yerde ölü adamları gören Bahri'ler şaşkındı... Tam bu sırada tekrar arabaya döndük ve Poyraz'ın, "büyüme oğlum, büyürsen ölürsün" diye kusura bakmasın ama saçmalaması sonrası bölümün perdesi aşağıya aktı...
Bahri'nin Poyraz'a kızışının en önemli sebebi malum ki, ona yalan söylemiş olmasıydı ve bu yüzden sırt çevirmesi daha kolay olmuştu. Kendisinde, kızına aşık olduğunu söyleyecek cesareti asla bulamayacak onunla empati kuramaması ise büyük bir hataydı. Nitekim sırf onu korumak için ölümü göze alıp kaçma planından vazgeçen Poyraz, gelecek bölümde fragmandan anlaşıldığı üzere Bahri'nin gönlündeki eski tahtına oturacak. Bunun sonrasında en çok merak ettiğim şeyse, Sadreddin'in ne yapacağı. Ya makus talihini artık kabullenir ya da gider yeniden Zafer'e yaltaklanır. Ama hiçbir şey, nasıl vicdansız ve karaktersiz bir insan olduğu gerçeğini değiştiremeyecek. Hem onun hem Ünsal'ın hem de Mümtaz'ın... Keşke karakter parayla satın alınabilen bir şey olsaydı...
Beklenen Kral
KRAL yine harika bir yorum da dizi şaşırtacagina tekrara düşer oldu sanki bide cok hizli ilerliyor acelelerimi var senaristlerin :-) tam tadını alamadan hop başka bi olay "büyüme büyüyünce ölürsun "cok saçma bir replig büyüme den de ölen çok daha anlamlı bir konuşma beklerdim neyse yinede fena değildi merak uyandırdı mı uyandırdı saygılarımı sunuyorum iyiki varsınız :-)
YanıtlaSilOlaylar Poyraz üzerinden yürümek zorunda olduğundan, ilk bakışta tekrara düşmek gibi duruyor haklısın. :) Ama çok iyi akıyor ve insan nasıl başladığını, bittiğini anlamıyor. O replik aynen çok saçmaydı ve "iyi bir durum örneklemesi" değildi.
SilTeşekkür ederim, iyi ki siz varsınız. :)
Sevgiler..