Her
hafta değişen fikirlerim ve bir kenarda biriktirdiğim -yersiz- sinirimle
Survivor’a katlanma maceram son sürat devam etmekte. İnsanları bir türlü
tanıyamadığımıza mı üzüleyim, yoksa herkesin taktığı maskelerini bir bir
çıkartışına mı şaşırayım bilemiyorum. Tabi bazıları da var ki verdiği
ayarlarlarla uzun süre konuşulacakları kesin, çok iyi biliyorum…
Büyük
bir ayar
Mesela
Begüm… Geçtiğimiz haftaya resmen damgasını vurdu ve Turabi’ye nerede durması
gerektiğini çok güzel gösterdi. Sarf ettiği sözleri o kadar gerçekçi seçmişti
ki, Acun Ilıcalı bile Turabi’ye söz verme gereği duymadı. Söylediklerinin
hiçbirisi hakaret değilken, böylesine bir golü herhalde kimse beklemezdi.
Arkasından söyleyebildiği tek şey, “Sen nerenin sultanısın?” oldu Turabi’nin
ama kabul etmeli ki fena dumur oldu. Yersiz egosu ve kendini bir şey zanneden
hallerinin tamamının sebebi de şüphesiz ki yine Ilıcalı… Ondan aldığı güçle bu
hafta sergilediği tavır ise ilk defa yüksek perdeden bir uyarı almasını
sağladı. Bilmem ne kadar değişir ama değiştiremeyeceği bir şey varsa o da
çizilen karizması.
Al
birini vur ötekine dörtlüsü
Turabi
doğru birisi değil de, takımındaki diğer herkes çok mu iyi? Elbette değil…
Önümüzde üç doğru olmayan isim daha duruyor; Hilmicem, Bozok ve Sahra. “Al
birini vur ötekine dörtlüsü” olarak da anabiliriz bence onları. Zira ekrandan
taşan negatif enerjileri evlere sığmayacak kadar güçlü ve kendilerini yine de
bir numara görmeleri bence onlar adına hayıflanası bir durum… Hilmicem bildiğin
yandaş, fikri yok. Turabi ne derse, ne söylerse onun için emir. Sanki
kendisinden daha üstünmüş gibi onun fikirlerini benimsemesine ise ne desem boş…
Bozok’a ilk hafta ön yargılıydım ama özellikle Duygu’nun elenmesi sonrasında oyunlarda
da güçlü varlık gösteren isimlerden olduğundan favorilerim arasına girebilirdi
ta ki, içerisinde bastırdığı gerçek yüzünü sonunda ortaya çıkarana kadar.
İsterse tüm oyunları açık ara farkla kazansın; insanlarla doğru dürüst
konuşmayı bilmeyen ve aşağılayıcı ifade ve tavırlarını değiştirmeyen birinin
ödülde hakkı yok bana göre. Sahra mı?.. Narsistliğin kitabını yazabilir kesinlikle,
hiç zorlanmaz. Tabi bunu söylesen, ondan daha mütevazi insan yoktur dünya
üzerinde…
Ayar
konseyi
Bu
hafta içlerinden sadece Hilmicem’in kızdıracak bir hamlesini görmedim ama hem
Turabi hem Sahra hem de Bozok aldılar sazı ellerine, yıktılar perdeyi eylediler
viran… Bozok henüz nasiplenmedi ama Turabi ve Sahra’nın payına büyük iyi ayar
düştü bu hafta. Hem de onlara her zaman pozitif ayrımcılık yaptığını düşündüğüm
Ilıcalı tarafından verildi bu ayar…
Doğukan
vs. Turabi
Doğukan’ın
bir ödül oyunu sırasında kendisine yaptığı “aduket” hareketine oldukça sinirlenen
Turabi, kendi yaptığı iticiliğin daniskası hareketleri unutup önce ona top
attı, ardında da gitti kum tekmeledi üzerine doğru. Geçtiğimiz hafta başından
beri neredeyse her reklam arasında gösterilen bu sahneler ise Turabi’nin adadan
diskalifiye edilmesi gerektiği fikrini doğurdu. Tabi böyle isteyenlerin tamamı
da, hiçbir şekilde onun diskalifiye edilmeyeceğini biliyordu. Nitekim öyle de
oldu. Ödül oyununu sunan Alp, sadece yarışın geri kalanında oynamama cezası
verdi; hepsi bu… Turabi, aynı durumda diğer yarışmacılara sergileyebileceği
hareketleri yapamadı bu arada Doğukan’a karşı. Uzaklaşarak sinirinin geçmesini
bekledi. Zira karşısındaki kişi, öyle laf dalaşına girip üzerine oynayacağı herhangi
birisi değil. Bu ülkenin en saygın insanlarından rahmetli Barış Manço’nun oğlu
o, erkeklik yapılmaz ona; Allahtan bunu biliyordu da daha fazla saçmalamadı. Ki
Doğukan da daha sonra, "Benim adım Hazar, Barış demek” diyerek özür
dileyip; nasıl bir karaktere sahip olduğunu ortaya koydu.
Turabi’nin
payı…
Tüm
bu olanlardan sonraysa ada konseyinde Turabi, ensesinde Ilıcalı’nın soğuk
nefesini hissetmek zorunda kaldı. Açıkçası bu sezon ilk defa bu kadar yüksek
perdeden uyardı onu. Bu hareketlerin alasını kendisinin yaptığını hatırlatıp,
insanların nasıl sinirini zıplattığının çıkarımını yapmasını sağladı. Tabi
bunun bir ileri boyutu olmayacaktır. Turabi aynı şeyi yapsa, yine uyarılır ve
konu kapatılır. Malum, reyting makinesi olarak kanalın ona ihtiyacı söz konusu.
Berna
vs. Sahra
Yine
bu hafta içerisinde, büyük bir olay daha patlak verdi. Berna ile Sahra arasında
yeniden kılıçlar çekildi ve geçtiğimiz sezon yaşanan olayların bir benzeri
sahnelendi. Tabi bu sefer Berna’nın vurmak gibi bir eğilimi yoktu bana göre ama
elbette Sahra yeniden kışkırtma kartını oynadı… “Yine mi vuracaksın, geçen ki
gibi mi yapacaksın, hadisene!” sözlerinin niyeti barizdi. Aynı şekilde Berna’yı
adadan göndermek istiyordu. Bu anlarda onu tutup, herhangi bir olumsuz hareket
sergilememesini isteyen Pascal’a, “Bıraksana bakalım ne yapacak?” diye laf atan
Bozok ise ateşe körükle gitmekle meşguldü. Sahra ile Bozok’u birbirlerine
karakter olarak çok benzetiyorum. Kışkırtma eğilimleri had safhada ve her zaman
kendilerini haklı görmeleri ise ironinin dibi. Tabi bu kışkırtma hali sebebiyle
Sahra da ada konseyinde parpuyu yedi…
Sahra’nın
payı
Ilıcalı’nın
hedefindeki bir diğer isim kendisi olmuştu. “Yaptıklarından ötürü pişmanlık
duymadığını”, hatta “içinin çok rahat olduğunu” söyleyen Sahra’nın yediği, “Sen
de susmuyorsun Sahra!” ayarı efsaneydi…
Ilıcalı
bu hafta kamu vicdanına seslendi diyebiliriz. Malum ki doğrudan ya da
asistanları aracılığıyla sözlüklerde, sosyal medya sitelerinde neler
konuşulduğundan haberdardır ve özellikle Sahra ile Turabi’nin her hafta daha da
katlanılmaz bir hale geldiğinin sıkça dillendirilmesi ardından bu ayarlar
geldi. İyi ki geldi, etkisi olacağını sanmam da o düştükleri hali görmek
açısından bu anlar keyifliydi…
Berna
ve Doğukan haklı mı?
Bu
arada Doğukan ve Berna’nın yüzde yüz haklı olduklarını asla savunmuyorum. Ama
yaptıklarının belirli birikmişliklerin ürünü olduğu açık. Bundandır ki onlara
Ilıcalı olumsuz hiçbir şey söylemedi. Bu bile aslında güzel bir kapaktı Sahra
ve Turabi ikilisine…
Kaçan
ipler…
Tabi
onların böyle olmasının sebebi yine Ilıcalı olduğundan, bu anlarda ki
samimiyetini çok fazla deşmeyeceğim. Zira onlara pozitif ayrımcılık yaptıkça,
ada düzeninde ipleri tamamen kaçırdı. Şimdi herkes birbirine çok rahat hakaret
ya da küfür edebiliyor. Birbirlerinin üzerine çok rahat yürüyebiliyorlar ve
bunların hepsini yaşamak için bir kıvılcım yeterken, verdiği iltimasların
bedelini böyle ödüyor Ilıcalı… Bu düzensizliğe reyting için daha ne kadar
katlanır bilemiyorum ama yarışmanın saygınlığının her geçen hafta daha da yok
olduğu açık…
İnsanlar,
kişisel hırsları ve egoları uğruna böyle hallere kesinlikle düşmemeli bence.
Çünkü, “başkası adına utanmak” hissini en ağır şekilde yaşıyoruz bunları
izlerken. Reyting denen şey, daha sonraki süreçte her zaman karşına çıkacak
olumsuzlukları sergilemek için bir sebep olmamalı ya da daha çok kişiye adını
duyurmak için yaptıklarının, seni daha çok kişiden uzaklaştırdığının bilincinde
olunmalı. Eğer olunmazsa, tüm bunlar bir veryansın olup yağdığında ses
çıkartmadan usulca dinlemeli en azından. Dinlemeli ki bir daha ki sefere nerede
duracağını bilmeli…
Beklenen
Kral
“Ben ismi Barış olan birinin çocuğuyum” değil "benim adım hazar, barış demek" dedi
YanıtlaSilDüzelttim, teşekkürler...
Sil