Bin bir uğraşı, emek, çaba, fedakarlık, sevgi, hoşgörü... Sırf giydiğin karakter için onlarca kilo almak... İki eline de bileklerine kadar kına yakmak... Ekrana, herkesin en güzel şekilde çıkmak için mücadele verdiği o televizyon camına 49 bölüm boyunca sıfır makyajla çıkmak... Kötü bir karaktere hayat verip, şahane bir oyunculukla ona hayran bıraktırmak... Kızdırmak, yeri geldiğinde duygulandırmak, bazen de üzüp ağlatmak... Olmadığın bölümde dahi, sonuna kadar var olmak... O Hayat Benim, en önemli direklerinden birisini pazar akşamı mezara gömdü... Nuran öldü, onun için elinden gelenin en iyisini yapan Yeşim Ceren Bozoğlu ise diziye dönmemek üzere veda etti...
Ucu açık bırakılır sanmadım mı? Sandım... Ne yaşandı bilinmez, neden sebep ayrıldı ortalara pek de saçılmadı ama tamamen silinmesini beklemiyordum karakterinin. Hani Sultan (Oya Başar) yüzüğünü bulmasaydı, belki bir ihtimal otobüse son anda binmemiş olarak birkaç zaman sonra ortaya çıkar diye umardım ama öyle olmadı...
Bozoğlu'nun ayrıldığına dair ilk attığı twitlerin ardından, her ne kadar yapım şirketi haberleri yalanlasa da; söz konusu twitlerin hala hesapta oluşu ve kendisinden yeni bir açıklama gelmeyişi durumun pek de sağlıklı bir zeminde olmadığını resmediyordu... Nitekim, 49. bölümün iki gün öncesinde yine Twitter adresinden artık tamamen ayrıldığını açıkladı. Bu sefer daha keskin bir dil kullanmıştı ve 50. bölümle birlikte yandı, bitti, kül oldu...
Nuran'ı tarif etmek zor... İlk bölümlerde nefret edilecek bir karakterdi. Öz kızını, Efsun'u koruyan kollayan ama ona öz kızından daha çok sevgi gösterdiği ayan beyan ortada olan üvey kızı Bahar'ı dışlayan bir anne... Zaten çocukken İlyas bir gece ansızın getirdiğinde de hiç istememişti onu... Belki haklıydı, onunla birlikte tüm düzeni de değişmişti. Günün sonunda Bahar'ı onlara veren Yusuf, yeniden ortaya çıkıp Bahar'ın babasını açıkladığında da belki çektiği ızdırapların faturasını kesmeye niyetlendi... Belki de hırsı, kini Bahar'a değildi de yaşadıklarınaydı...
Ama ne olursa olsun Yusuf -kazayla bile olsa- onun yüzünden öldü ve sakladılar; yetmedi bahçelerine gömdüler... Bununla da kalmayıp, Bahar'ın yerine Efsun'u geçirdiler... İlyas sindirilmiş, bir şekilde susmuş bir karaktere sahip olduğundan yönlendirilmeye çok açık ve olan bitene hiç ses çıkartmadı. Onun iş birliğiyle Nuran, hem Yusuf'dan kurtulduklarını sandı hem de Bahar'ın yerine geçen Efsun'un güllük gülistanlık yaşamından, kendilerine de inciler sunacağını...
Ama hiçbir şey düşündüğü gibi olmadı, gelişmedi de... Efsun vefakar bir kız değildi... Tamam konakta yaşamaları abes kaçardı ama onlara müştemilatı uygun görmesi de yersizdi... Yine tamam, Gelincik Yokuşu'ndaki gecekondudan müştemilat kat be kat iyiydi, ancak o da öz ve öz annesiydi... Para insanı değiştirir, bu genel bir kanı. Değişmeyen de çok azdır, zaten istisnalar da kaideyi bozmazlar... Efsun da değişti... Öz ailesine daha kolay sırt çeviren birisi oluverdi. Her sıkıştığında yanında bittiği annesini, her mutlu anında yok saymaya pek meyilliydi. Ama tüm yaşananlara, tüm haksızlıklarına, tüm dışlamalarına ve hakaretlerine rağmen Bahar ona halen can paresi gibi davranıyordu. Nitekim eğer Bahar, gerçek hayatının tam da içerisinde olsaydı; onlara kendi yaşamını sunmak için her şeyi yapardı...
Nuran yanılmıştı, bunu anladığında da çok geç kalmıştı. Ama yine de kızıydı işte Efsun, bir şekilde yeniden barışıyor, yeniden bir araya geliyor, gülüp eğleniyorlardı. Zaten son 10-15 bölümdür onların olduğu her sahne, drama bir kenara dursun sonsuz bir komedi deryası sunuyordu. Katlanılmaz olay örgüleri ve her hafta biraz daha uzaklaşılan gerçeklerden bıkan seyircinin sığındığı limana dönmüşlerdi... Onlar olmasa ne o kadar izlenir ne de böylesine bir etki yaratabilirdi dizi...
Vazgeçemediği demliği, ağır aksak yürüyüşü, üstünde paralanan paltosu ve fermuarları kapanmayan botları... Nuran'ı gözümün önüne hep bu dörtlüyle getiriyorum düşündüğümde. Onun vazgeçilmez birer parçası gibiydiler çünkü. Son bölümde onun anısını taşıyan ise üzerinde onlarla elbette Efsun olmuştu...
Efsun şimdi de düzelmişti çünkü... Artık annesinden başka sığınabileceği limanı olmadığını biliyordu. Ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın ve hatta ne yaparsa yapsın gözünü kırpmadan onu affedecek tek kişinin sadece o olduğunu da... Haklıydı... Efsun gerçekten katlanılmaz bir karakter ama annesine vedasıyla belki de ona tüm yaptıkları için özrünü çoktan diledi...
Ceren Moray... Ondan 51. bölüm boyunca gözümü alamadım. Böylesine şahane bir performans sergilemesi gerçekten inanılmazdı. Hani bilmeyen birisine dizi olduğundan bahsetmeyip gerçek yaşamdan kesit diye izletseniz, bir gram dahi şüpheye düşmezdi izlediklerinin birer kurgudan ibaret olduğundan... Kendisini en içten dileklerimle kutluyorum... Ve tabi asıl kutlanması gerek insana bir kez daha dönmek istiyorum...
Yeşim Ceren Bozoğlu... "Herkes gider de o kalır" derler ya hani, benim için O Hayat Benim'in gerçeği tam da buydu. Ortalara saçılan çok az şeyden anladığımız kadarıyla Hamdi Alkan'la yaşanan sorunlar sebebiyle, bu gerçek tam bir hayal olmuştu...
Gerçekçi olmak için, güzelliğinden, fiziğinden, bakımından; her şeyden vazgeçen olarak el üstünde tutulması gereken kişiydi. Evet, oyunculuk demek zaten bu... Ama kaç insana böylesi bir hali kabul ettirebilirsiniz ki Türkiye'de?..
Nefret edilesi bir Nuran'dan, gülünesi hatta yer yer sevilesi bir Nuran çıkartmakla kalmadı o... Diziyi de Ceren Moray ile birlikte 49. bölüme kadar sırtladı. Kendisine tüm fedakarlığı ve emekleri için sade bir izleyici olarak çok teşekkür ediyorum. Bir süre dinlendikten sonra, Nuran'ı aratmayacak bir karakterle evimize tekrar misafir olmaya başlamasını ise içtenlikle arzu ediyorum...
Şimdi yük, öncelikle yeni senarist Yekta Torun'da... 51. bölümden itibaren artık diziyi o yazıyor. Zor bir süreçte senaryoyu devraldı ve umarım hiç zorlanmadan kalemini en iyisi için konuşturmayı başarabilir. İkinci yük Efsun'da... Daha doğrusu Ceren Moray'da... "Daha ne kadar iyi oynayabilir ki?" sorusunun cevabını çok net vereceğinden ise zerre şüphem yok. Üçüncü yük ise Nuran'ın ablası olarak kadroya dahil olan ve daha önce onu hiç dramada izlememiş biri olarak, dizide zerre yadırgamadığım Oya Başar'da... Gelincik Yokuşu'nun yeni müdavimi, Nuran'ın fahri elçisi ve yalanlarının yeni sahibi... Umarım Sultan'la diziyi hak ettiği yere taşımayı başarır, ilk bölüm performansından sonra ondan da şüphem yok. Sadece Sultan karakterinin altının çok iyi doldurulması gerektiğine inandığımı, bir köşeye not düşmek isterim...
Ve son olarak ranini.tv O Hayat Benim yazarı Devrim Toyran'ın, Nuran'ın ağzından yazdığı vedasını paylaşmak istiyorum. Eğer bu normal bir ayrılık olsa ve o cenaze sahnelerinde Bozoğlu'nun ağzından okunsa, herhalde gözlerde bir damla yaş kalmazdı akmayan... Kendisinin tekrar ellerine sağlık...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder