Survivor All Star gibi güçlü bir rakibi her hafta geride bırakmayı başarabilen nadir yapımlardan birisi o. Her ne kadar artık konular kısır bir döngü içerisine girmiş ve bazı olaylar 'kör göze parmak' durumu resmediyor olsa da, bu sezonun şüphesiz fenomen yapımlarının başında geliyor... Gülseren'in zorlu yaşamı, Cihan'ın sürekli iki arada bir derede kalışları, Dilara'nın törpülenemez hırsı, Hazal'ın tripleri, Cansu'nun masumluğu, Ozan'ın çakal görünümü altında yatan saflığı, Rahmi'nin su katılmamış bir sömürücü oluşu ve Keriman'ın para için kırk takla atması... İşte karşınızda görünen yüzüyle, Paramparça...
Yayınlandığı ilk haftadan beri tüm gruplarda çok iyi reyting oranları alan dizi, sıradan hikayesine rağmen seyirciyi çeken başarılı kurgusunun dışında, oldukça maharetli oyunculuklara da borçlu bu zaferi. Hepsini canı gönülden tebrik ediyorum...
Diziye geldiğimizdeyse, sıradan hikayesinin nasıl böylesine ses getirmiş olabileceğine bir bakış atmak isterim önce... Henüz daha ilk bölümünde en dinamik konusunu açıklığa kavuşturması ilk etken oldu mesela... Cansu ve Hazal'ın doğdukları hastanede karışmış olmasının çözümü, normal şartlarda en az ilk sezon finalini görürdü. Olaylar sürüncemede bırakılır ve her hafta, "ha çıktı, ha çıkacak" diye beklerdik. Bir diğer mevzu tüm olayların bu hızla sonuca kavuşması... Bu sadece karışan çocukların ortaya çıkmasıyla sınırlı kalmadı. Hiçbir sorunun ömrü 2 bölümden fazla sürmüyor ve bu da izleyicinin diziyi tercih etmesindeki önemli etkenlerin başında geliyor. Ve üçüncüsü, oyunculuklar... En iyisinden en kötüsüne -karakter olarak- o kadar başarılı performanslar izliyoruz ki, insan kendisini bir şekilde dizinin içerisinde buluyor...
Tabi sorunlar da yok değil... Mesela, bazen konuların sürekli birbirini tekrarladığını düşünüyorum ben. Hazal, Rahmi, Özkan ve Alper'in eline bir gayret koz verilmesi, bu kozların ise bir süre sonra çözüme kavuşması meselesi mesela... Evet, bir üst paragrafta da dediğim gibi hiçbir konu uzamıyor ama çözüme kavuşan her sorunun arkasından, geriye sorunsuz kurtulan kötü karakterler kalıyor. Her ne kadar iki bölümdür Alper bir cenderenin içerisinde olsa da kısa süre sonra Dilara'nın yeniden Cihan'a bilenip onu gölgesine alması olası. Onun dışında Hazal, Rahmi ve Özkan bir şekilde her derdi rahatlıkla atlatıp, bir sonraki sorunun zeminini hazırlıyorlar... Bu da ister istemez bir süre sonra 'kör göze parmak sokmak' durumunu doğuruyor...
Bir diğer mevzu benim açımdan Gülseren'in 'istemezük' halleri... Evet, uzun yıllar ayakları üzerinde durma mücadelesi vermiş güçlü bir kadın vesselam ona sözümüz yok. Ama onca yaşadığı zorluğun sonrasında böylesine saf ve iyi niyetli olması, ayrıca kendisine teklif edilen her şeyi elinin tersiyle itme gayreti bir süre sonra sıkmaya başlıyor. Zira 'istemem' dediği her şeyi sonradan kabul ediyor. Biz de en az on sahne boyunca, "gururlu kadının ben!" çıkışını izlemiş olmakla kalıyoruz...
Cihan'a gelirsek, dışarıdan bakıldığında ve hali tavrı irdelendiğinde kabul etmeliyiz ki ideal bir baba figürü olarak karşımızda duruyor. En azından 'yasakçı baba' zihniyetinin dışında bir karakter oluşu sebebiyle böyle düşünüyoruz. Ama kabul etmeliyiz ki, Cihan iyi bir eş değil... Tamam, "Dilara sütten çıkma ak kaşık" demeyeceğim elbette ancak, yine de böylesine bir dışlanmışlığı yaşamak zorunda değil... Evlendikten sonra Dilara'nın ailesinden kalan şirketinin başına geçen ve daha da büyüten olarak işteki başarısını evlilikte sürdürdüğünü söyleyemeyiz Cihan'ın... Dilara ne kadar çok kibirliyse, Cihan da bir o kadar umursamaz. Bu yüzden gelinen noktada Dilara ne kadar suçluysa, Cihan da en az o kadar suçludur...
Sağlam bir zemine otursun ya da oturmasın, evlilik kutsal bir müessese. O yüzden gelip restoranının camını indiren bir kadını, onca yıldır evli olduğun kadına daha ilk saniyede değişmesi kabul edilemez Cihan'ın. Evli olduğu halde başka bir kadına ilgi duymak, bundan utanmak yerine gurur duymak, o kadını sürekli eşinin gözüne sokmak da kabul edilemez. Bunu bir erkek gözüyle yazıyorum-ki, kadınların nasıl düşündüğünü tahmin bile edemiyorum... Evet, Cihan ideal bir baba figürü olarak resmediliyor ancak kesinlikle ideal bir koca adayı olamaz. Dilara bir konuda çok haklı; bundan birkaç zaman sonra Gülseren'den farklı karakterde birini bulduğunda, ondan da çok kolay vazgeçebilir...
Dedim ya, "Dilara da sütten çıkma ak kaşık değil" diye; bak orası kesinlikle çok doğru. Bencil, tutarsız, egolu, kibri tavan bir kadın o... Her şey kendi istediği gibi olmalı/yaşanmalı. Her konuda önce kendi fikri alınmalı, daha sonra da o fikir sorgulanmaksızın uygulanmalı... Böylesine bir dar boğazın içerisinden kaçmak isteyen Cihan ilk bakışta haklı gözüküyor ancak tüm bunları umursuz tavırlarıyla tetiklediğini düşündüğümüzde, kurşun sıkıp kaçmaktan farklı bir tavır sergilemediği de anlaşılıyor. İnsan kendisiyle yüzleşmeden karşısındaki suçladığında da bu oldukça yapay duruyor...
Tüm bu süreçte Gülseren'e ne demeli peki?.. Hayırsız kocası Almanya'ya gittiğinde hepten hayırsız olmuş ve bu yetmezmiş gibi başındaki ablası da hayatına resmen musallat durumda. İlk bakışta onun da Cihan gibi bir erkekten etkilenmesi bu durumda çok normal. Zira Cihan, Dilara'ya karşı ne kadar umursamazsa, Gülseren'e karşı bir o kadar sevgi ve şefkat dolu... Bu da onu çekiyor ama evli bir adamla aşk yaşıyor olmasını meşrulaştırabilecek hiçbir durum yok kesinlikle ortada. Kusura bakmasın ama ona karşı kinlenen Dilara'yı kurduğu kirli kumpasları saymazsak haklı bulduğumu söylemek zorundayım. Sonuç olarak aldatılan da Dilara, tüm bu yaşananların ceremesini çeken de...
Başında da üç büyük bela var; Rahmi, Hazal ve Alper... Üçünün de tek derdi para ve kasa olarak gördükleri Dilara'yı kullanmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Alper'e yeterince diş gösteren Dilara, söz konusu Rahmi ve Hazal olduğundaysa genelde ezilen tarafta oluyor. Kamuran'ın büyüttüğü, karakterini dedesinden alan olarak Hazal'dan zaten iyi bir şey beklenmez de, dayanamayıp her seferinde binlerce lira kumar borcu yapan Rahmi'nin, Dilara'nın kendisine duyduğu sevgi ve saygıyı kullanması çok sinir bozucu... Bu durumda tüm olumsuz özelliklerine karşın, dizi içerisinde en çok derdi olan karakterlerin başında geliyor bence Dilara... İlk bakışta haklı gözükmeyen ama derinine indikçe, sıkıca sarılıp kucaklamak isteyecek kadar hem de...
Yani elini hangi cepheye atsan orada kalırsın... Bir Gülseren'e üzülür, bir Cihan'ı haklı bulursun... Bir de bakmışsın ki aynı anlarda Dilara'ya acıyorsun... Üç büyük paradoks içerisine gömülmüş Paramparça, işte bize her hafta bu bilinmezliğin dramını sunuyor. Hak verdiklerimiz sürekli değişirken, tek bir şey hiç değişmiyor; o da gerçekten paramparça hayatlar izlediğimiz...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder