Hiç bu kadar neşeli bir bölüm izledik mi inanın hatırlamıyorum. Sıkıntıların baş gösterdiği sahnelerde bile o kadar çok güldük ki, bir yerden sonra her şey toz pembeye boyandı. Yeni senaristlerimiz maharetlerini konuşturmaya başladı ve bizim için de seyir keyfi dev bölümler peydah oluverdi... Hepsinin eline, emeğine sağlık...
46. Bölüm
Ötanazi hakkını kullanmak ister misin Mete?
Mete'nin kafasına yediği küreğin haftalardır dillendirdiğim hafıza kaybı meselesine bağlanmasına çok sevindim. Tabi beklediğimden daha kısa sürdü etkisi ama en azından sonucu güzel oldu. Muhtemelen Mete yine bildiğini okurdu, tabi Ayaz'ın köşeye sıkıştırması onu tüm kötülüklerinden bir anda soyutladı. Bu zamana kadar ki kötülüğünün sebebi ise beynindeki bir ura bağlandı. Böylesi bir keskin dönüşe, böylesi bir bahane yaraşırdı zaten. Ancak böyle toparlanabileceğinden her şey, kulp bulmak yersiz olur. Mete'yi eskisi gibi benimsememiz zor, en azından bu sebepler şimdiye kadar yaşananları daha katlanılır kılacaktır...
Bayılmışım gibi çek panpa.
Bir de, Mete'nin iyi olduğu günleri nasıl da özlediğimi anladım bu bölüm. Işık'la olan sahneleri eski günlerini hatırlatıyordu, tabi şimdi o yapayalnız ve eskiden olduğu yerden çok uzakta. Işık'la birlikte doğru yola adım adım gelmesi dileğiyle... Ah bu arada Işık'ın bu bölüm iyiden iyiye ilgisini hissettik Mete'ye, eski sevgili meselesi öyle birden kapandı mı, yoksa daha sonra o sevgili üzerinden de farklı sahneler izleyecek miyiz merak ediyorum. Zira bu bölüm itibariyle artık ikisini yakıştırıyorum. Ve yaptıkları neşeli alışverişin ardından, düşüp bayılan Mete'nin hastalığını öğrendiğinde bakalım o dahil herkes neler yapacak, nasıl kararlar alacak daha da merak ediyorum...
Kürek nasıl kıydım da sana, vurdum buna!
Hayır bakamam Ayaz, ya o darbeden sonra yamulduysa?
Ne o yoksa kürekle?.
Abartma istersen!
Zabıta da kolluk kuvveti sayılır kaç Öykü!!
Cansız mankene taş çıkartmak benim işim.
Merhaba polis amca.
Merhaba kırmızı peruklu ilginç kız...
"Bu bölümün en çok güldüğünüz sahneleri hangisiydi?" diye sorsalar, şüphesiz tüm Kirazcanlar Öykü'nün her gördüğü üniformalının peşinde olduğunu sandığı sahneler diyecektir... Hastanede başlayan korkusu sokaklara taşan Öykü, bölümün başında bir türlü ayrılamadığı kürekle vedalaştı ama korkusu bir süre daha üzerinde komik etkisini sürdürdü. Esnafı kovalayan zabıtaların dahi peşinde olduğunu düşünen Öykü, vurduğu kola tenekesini polis arabasına isabet ettirdikten sonra polisten gerçekten kaçarak da korkusunu gerçeğe dönüştürmeyi ihmal etmedi.
Dolap dolap olalı böyle tatlı görmedi.
Pek tabi onlardan kurtulmanın da çaresini bulmuş ve bir eskicinin arabasındaki dolabın içine saklanmıştı!. Bu sahneler gerçekten enfes, Özge Gürel'in mimikleri ve korkusunu olağanca saf yansıtış şekli ise şahaneydi. Kendisini her geçen bölüm biraz daha zirveye taşıdığı oyunculuğu nezdinde kutluyorum...
Hadi şu sahneler çabuk geçsin de birazdan yine öpüşcez!
Oh, öpüjüksüz bölüme bölüm demem.
Günün sonunda Öykü tam Yunanistan'a kaçma planları yaparken gerçeği Ayaz'dan öğrendi ve içine su serpildi ama şimdi de halledilmesi gereken bir başka mesele bekliyordu ikisini... Mete'nin tehdidinden herkesin bir şekilde haberi olmuştu ama ne Burcu ne de Emre bu gerçeği bilmiyordu. Öykü'nün sonunda dayanamayıp her şeyi anlatması sonrasında ise tam da olması gereken bir tepki geldi onlardan. Özellikle Burcu, abisinin yaptıklarına mı yoksa her şeyin ondan gizlendiğine mi üzülsün bilemedi.
Hangi şampuanı kullanıyorsun Burcu, koku şahane?
Söyle lütfen
Söyle diyorum...
Tamam tamam, bit şampuanı kullanıyorum!
Kız abisini o kadar çok seviyor ki, onun yaptığı her kötülük diğer herkesten on kat daha derin yara açıyor içinde. Haklı yani neye üzüleceğine şaşırmakta ama elbette Öykü nezdinde sorun çözüldü, bin bir şımarıklık ve maskaralıkla kendisini affettirmeyi başardı. Emre'yi ise Ayaz ve İlker basket sahasında kıvama getirdiler. Bu arada o sahneler o kadar hızlı çekilmişti ki, ne yazık ki düzgün tek bir kare bile yakalayamadım affedin...
Bakın meşhur Mete.
Sen o meşhur aşık ben sanıyor? Yalar avuç!
Mete ile yan yana sahnen olsa görürdük çikolata kız.
Tabi dizinin olmazla olmazlarından, seri halde gelen terslikler de bölüm boyunca etkisini gösterdi ama her biri o kadar neşeli sahneleri de beraberinde getirdi ki, gerilmek bir kenara dursun bol bol keyiflendik... Önce defilenin, gerçekleşeceği mekandaki sorundan ötürü yapılamayacak oluşuna kızan Amerikalıların gitmelerini engellemek için Emre'nin verdiği mücadeleyi izledik. Emre'nin yaramaz çocuk edalarını çok seviyorum. İlk bölümlerdeki o ciddi halinden tamamen uzaklaşması süper oldu.
Ne kadan da güzel bir Öykü!
Ardından defile mekanının ayarlanması ama bu sefer de kıyafetlere, Olcay'ın açtığı şampanyanın badana boya yapması ve asıl bomba da kuru temizlemeden alınan giysilerin, bizimkilerle geçirdikleri başarısız operasyondan sonra kovulan Şeref ve Eşref'in hırsızlıkları sonucu ellerine geçmesi olay üzerine olayı resmetti. Tabi hepsi de kanırtmadan çözüldü. Meral'in Cem'le yaptığı pazar alışverişi, kıyafetleri kurtarmayı başardı. Bu arada Eşref ve Şeref'e hastayım. İki iyi insan olacaklarına dair söz verip, bizimkilere koruma falan olsalar süper olurdu...
Oyh acıktım.
Ne mutfakta karides mi varmış, hemen gideyim!
Ne kadan da seksiyimm
Offf ömrümü yedin!
Çok konuşma seni de yerim!
Oooo beyaz yatlı prens, alırım bi dal...
Bu kadarla sınırlı değildi elbette terslikler ve tam defile günü ortaya atılan yatta röportaj fikri, geceyi kötü bitirecek noktaya herkesi getirmişti; ta ki 'beyaz yatlı prensimiz Ayaz' ortaya çıkana dek!.. Öykü'den uzunca süre ses soluk çıkmaması ve günün terslikler yumağına dönmesi ardından atladığı gibi bir yata herkesi kurtardı. Tabi şahsen o modacı kadını yatta bırakmasını ve açlık çeke çeke kudurmasını çok isterdim ama yine de insaniyetli bizimkiler... Kadın, sana fena ayar oldum. Her sahnende katıksız güldüm ama olsun!.. Öykü'yle uğraşamazsın sen heyt!..
Bit şampuanı demek, hmmm.
Öykü'nün yokluğunda defilenin kusursuz bir şekilde gerçekleşmesini sağlayan Şeyma ise artık tamamen 'iyiler ligine' adımını alttı. Onun böylesi tatlı bir karaktere dönüştürülmüş olmasından çok mutluyum. Bu saatten sonra tekrar kötü yapılmayacağına eminim, onu bundan sonra böyle etkin bir iyi olarak izleyelim... Kızıl şeytandan, kızıl meleğe dönüşü onu inanılmaz çekici yapıyor gözümde, hastasıyım efenim...
Defileye sahne yazdık dediler, hiç görünmeyecen demediler!
Aydilge bak ben de görünmüyom,
ama söz konusu öpüjükse, o lazerlerin hepsi yanıyor...
Defile sahnelerine gelirsek, gözlerimin aşırı derecede yorulduğundan bahsetmek isterim. Bunun nedeni bir Kirazcanın hatırlattığı gibi, o tarihi mekanı yoğun ışıktan korumak olabilir; ona bir şey diyemem. Ama çok karanlıktı ve özellikle de lazer ışıkları rahatsız ediciydi. Şarkısıyla bölüme renk katan Aydilge'nin yüzünü hiç göremedim bile. Boynunda fosforlu kolye olmasa, fark edemezdim de sanırım... Tamam tamam abarttım, o kadar kusur artık kadı kızında da olur-ki o bile bir Kiraz Mevsimi değil.-;)-
Öpüjüklerin yine havada uçuştuğu, kalpli pizzaların konuştuğu, Öykü'nün helikopterli gül sürprizi isteyerek hakikaten artık doyumsuzluğa erdiği, çok çok güldüğümüz, eğlendiğimiz ve yüzümüzde tatlı bir buse bırakan bir bölüm izledik. Asena Bülbüloğlu'na Kirazcanlara verdiği sözü tuttuğu için teşekkür ederiz. Tabi tüm oyuncularımız, teknik kadro ve tekrardan senaristlerimize de... Gelecek bölüm, köy maceraları eşliğinde evimize konuk olacak. Yine katıksız gülüp eğleneceğimiz bir bölüm geliyor belli ki, e öyleyse dört gözle beklemeye başlayalım derim...
Selam. öykü ve ayaz'ın yüzük takma sahnesinde yüzükleri takmadan önce sarıldıkları sırada öykünün parmağında zaten yüzük vardı daha sonra sanki hiç yokmuş gibi yüzükler tekrar takıldı. bu ayrıntıya bilmiyorum dikkat ettiniz mi yoksa ben mi yanildim?
Selam. öykü ve ayaz'ın yüzük takma sahnesinde yüzükleri takmadan önce sarıldıkları sırada öykünün parmağında zaten yüzük vardı daha sonra sanki hiç yokmuş gibi yüzükler tekrar takıldı. bu ayrıntıya bilmiyorum dikkat ettiniz mi yoksa ben mi yanildim?
YanıtlaSil