Pişman olmak, bir insan için en kıymetli kazanımlardandır. Sonucu ne olursa olsun, amacı doğruyu görmek ve ona olan inancı sağlamlaştırmaktır. Zira daha önce alınan hatalı kararlar, gereksiz bahaneler ve şimdiye kadar çizilen profilden dışarı çıkmak; zamanı geldiğinde kafayı iki el arasına alıp düşünmeye iter. Bazen hatalardan dönülme noktasında faydalı olur, bazense her şey için çok geç olduğu ortadadır.
Adil olmak
Acun Ilıcalı'nın yaşadığı pişmanlık için de, "Her şey için çok geç" demek yanlış olmaz... Şu zamana kadar ki tüm Survivor'larda adil bir portre izledik ondan. SMS sonuçlarına güvenilmedi, birilerini gözettiği ve özenle seçtiği hep konuşuldu ama "Yarış içerisinde adil olmadı" denmedi. Hakkı yenenin tam zamanında yanında oldu, kuralları sabitti ve gereği yapılmadığında da derhal devreye girdi. Kimi zaman yarışlardan el çektirdi, kimi zamansa direkt diskalifiye etti. Güç ondaydı, tek taraflı bir cezalandırma yöntemi uygulayarak bence hatalı davransa da özellikle diskalifiye noktasında kimsenin zerre göz yaşına, popülaritesine ve reytingine bakmadı. Bu da yarışı her zaman daha izlenir ve daha az şikayet edilir yaptı...
Geçmiş deneyimler
Bu gerçekleri görmezden asla gelemeyiz; pek tabi bugün gelinen noktayı da üç maymunu oynayarak yok saymamız mümkün değil. Show ve Star TV zamanlarına denk gelen önceki sezonlar, Ilıcalı'nın patron olmadığı sadece yapımcı olarak sahada olduğu dönemlerdi. Sezon başında ne kadar alacağı belli olur, yapacağı harcamalar da ona göre şekillenirdi. Show TV'de sözleşmelerinin karşılığını çok geç alabildi ama Star TV zamanında parasını gecikmeden aldığını biliyoruz. Hakeza o yüzden de, en kaliteli Survivor'ları orada izlediğimize inanıyorum. Yiğidi öldür hakkını ver demişler, bunun için de onu kutluyorum. Ancak ne zaman ki yapımcı kimliğinden soyutlanıp kanal sahibi oldu, tüm dengeler de bir daha düzelmemek üzere değişmeye başladı.
İlk yanlış
İlk yanlış karar bence, eski yüzleri bir araya toplamak oldu. Bu yeni bir kanalda ekrana gelecek yarışı izletmek noktasında onlar için başarılı bir adımdı ancak yeni yarışmacıların da aynı oranda izlenilirlik elde edeceği ortadaydı. Kısacası yüzler için değil, başlı başına Survivor olduğu için yarışın izlendiği atlandı. Bu da reyting adımının ilk sorunu olarak karşımızda durdu.
İkinci yanlış
İkinci yanlış, diğer sezonlar çarpışan yüzlerin getirilmesi kararıydı. Sahra ile Turabi'nin, Sahra ile Berna'nın, Duygu ile Bozok'un, Merve ile Serenay'ın karşı karşıya getirilmesinin tek amacı, kapanmamış defterleri tekrar açmak değildi belki ama reyting uğruna olduğu da kesindi. Ama onlar karşı karşıya getirilmeden de yarışın reyting alacağı belliydi...
Üçüncü yanlış
Üçüncü yanlış, katı kuralların birden bire sadece 'uyarı'ya dönüştürülmesi oldu. Özellikle Turabi'nin yaptıklarının karşılığı olarak baş gösteren bu süreç, geçtiğimiz haftalarda Bozok'un Hakan'a kafa atmasıyla doruk noktasına ulaştı. Karşılığı da hakeza, sadece bir hafta yarışlardan men edilmek oldu. O hafta boyunca takımı tüm ödülleri kazanan Bozok ise ceza almış değil, tam karşılığı olarak tatil yapmıştı...
Sonuç
Bu üç yanlış bir araya geldiğinde, bu zamana kadar ki tüm Survivor'lardan daha vasat bir sezon çıktı ortaya. Sonuç olarak efsane yarışmacılarla, en zorlu mücadeleyi izlemedik. Sorunlu yüzlerle, iplerin salındığı bir reyting şovu izledik; izliyoruz da...
Otorite boşluğu
İplerin salındığı demek hiç de yanlış olmaz bana göre. Yapılan onca haksızlığa göz yummak, sadece uyarmakla yetinmek, "Bu son uyarı" diyip aynısı tekrar yapıldığında yine sadece uyarı vermek, diskalifiye edilmeyen yarışmacıların yaptıklarını meşrulaştırmak için amaçsız bahanelerin ardına sığınmak tam da ipleri salmanın resmidir. Acun Ilıcalı'ya olan saygımı bugüne kadar ki tüm yazılarımda belirttim ancak, yaptığı bu hataları da görmezden gelemezdim. Zira kendisinin de artık görmezden gelmediğini gördük geçtiğimiz günlerde. Oturup kafasını iki elinin arasına almış belli ki ve yaşananlardan, yaşananlara verdiği tepkilerden, özellikle de büyük bir otorite boşluğu yaratmış olmaktan pişman olmuş. Bunun veryansınını izledik, yine sadece uyarmakla yetindiği bir ada konseyi izlerken...
Pişmanlık
'Adamlık' üzerine binlerce methiye düzen ve bize de 'adamlığını'(!) zoraki kabul ettirmeye çalışan Turabi'nin kontrolsüz ukalâlığı, Kıbrıs biletini garantilediğinde yeniden vuku buldu. Artık finaldeydi mâlum, ne yaparsa yapsın sadece uyarılmakla yetiniliyordu. Çok çok yarışlardan uzaklaştırılırdı, onun da artık bir önemi yoktu. Sonuçta takımı kazansa da, kaybetse de final biletini çoktan almıştı. İşte bence Acun Ilıcalı da duruma o zaman aydı. Ona tanıdığı tüm şanslara rağmen, hiç değişmediğini hatta daha da çirkinleştiğini gördü ve öz eleştiri yapmak zorunda olduğunu da anladı. Salı gecesi izlediğimiz de buydu. Turabi'nin Hakan ve Doğukan'a yaptıklarından açılan konuda, Bozok'a tanınan ayrıcalık da atlanmadı. Ondan da belli ki pişman olmuştu. Üzerine bir de körü körüne yapılanı savunmaya çalışmasıyla, şu zamana kadar çizdiği profilinden saptığının muhtemelen farkındaydı. Böyle olmadığını, olamayacağını anlamıştı...
Akıllanmamak için direnmek
Tabi tüm bu yaşananların Turabi üzerinde bir değişim yaratmadığı ortada. Yüksek perdeden uyarılmasına(!) rağmen hâlâ bildiğini okumak ve söylemek suretiyle bence Acun Ilıcalı'yı tam bir hayâl kırıklığına uğrattı. Bilemiyorum sonunda yarışın kazananı o mu olur, ancak bildiğim bir şey var ki o da Ilıcalı'nın onunla bir daha asla işi olmaz... Bu sezon yaşanan tüm otorite boşluğunun sebebi oyken, onca yaşanana ve uyarıya rağmen hâlen zerre akıllanmamışken, nasıl olsun zaten?..
Asıl kaybeden kim mi?
Kısacası diyebiliriz ki, Turabi kendi kendisinin başını yedi ve o da bunun ileride büyük pişmanlığını yaşayacak. Biz Ilıcalı birini gözden çıkardığında nasıl ekranlardan yok olduğunu çok iyi biliyoruz; tam tersi gözünde olanı en tepeye çıkartmakta ki maharetinde olduğu gibi. Yan basan Turabi de tıpkı Ilıcalı gibi büyük bir pişmanlık yaşayacak ve o da yine tıpkı Ilıcalı gibi iş işten geçtiğini anlayacak ama geri dönüşü de olmayacak. Bunun için üzgünüm ise diyemem, yaşayacaklarını hak ettiğine inanıyorum. Elbette yanılma ihtimalim var, sadece olması muhtemel en güçlü senaryonun bu olduğunun atlanmaması gerektiğine inandığımı belirtmek isterim...
Zor değil...
Bundan sonrasında yarışın nasıl süreceği ile açıkçası bir izleyici olarak ilgilenmiyorum. Her hafta analizini yapan ve %90 ağırlıkla bu sebeple düzenli izlediğim Survivor'ın benim gözümde bu sezon pek bir önemi ve ehemmiyeti kalmadı mâlum. Benim tek temennim, bu sezon yaptıklarından ve doğurduğu otorite boşluğundan son dönemeçte çokça pişman olduğu belli olan Ilıcalı'nın gelecek sezonda da aynı hataları yapmaması. Bildiği doğruları ve yarattığı kuralları harfiyen uygulaması ve yarışı izlemekten zevk aldığımız eski günlerine kavuşturması... Bana kalırsa hiç zor değil, ona kaldığında da en iyisini yapabileceğini tahmin etmek hiç güç değil. O zaman bize sadece, bekleyip görmek düşüyor demektir...
Beklenen Kral
Acaba survivor all star yorumlarına devam edecek misiniz? (gerçi artık ben de düzenli olarak seyretmiyorum iyice bozdu sadece merakımdan sordum)
YanıtlaSilO kadar sıkıldım ki, artık izlemiyorum bile. Ama bir kapanış yazısı yazarım herhalde. İlginize teşekkürler, sevgiler.. :)
Sil