Hayatın herkese adil davranmadığı mâlumunuz; bazılarına güllük gülistanlık, bazılarına da çamurun en dibindeki yaşamları sunar... Mutlu görünürsün olmazsın, seversin sevilmezsin. Kıymet bilirsin, kıymetin bilinmez. Acı çekersin, daha da çekeceğin geride seni bekler...
6. Bölüm
Savaş gibi yani... Her hafta hayatının gizemlerine biraz daha daldığımız Savaş, çok büyük psikolojik zorlukların altından kalkmaya çalışan bir genç. Hep yıpranmış, yıpratılmış. Bir kere sevmiş, sevilmiş de ama şimdi onun da akıbeti belli değil. Tüm bunların üzerine bir de öz ailesiyle ilgili gerçekleri öğrendik ki, işin içinden çıkması daha da zor bir hâl aldı. Yetmedi, Haluk'un son golü ağlarla buluştu. Daha sırada neyin beklediği de belirsiz... Şanssızlıklar abidesi diyebiliriz sanırım onun için. Hep kaybeden olarak, kazandığını görmemizin zaman alacağı da açık. Ve tüm bu başına gelenlerden sonra hayata tutunmasını beklemek de ona haksızlık...
Rana'nın belki de bu zamana kadar yaptığı en doğru şey, Savaş'a sahip çıkmak olmuş. Öz annesi olmadığını ilk bölüm öğrenmiştik ama o sürecin öncesini bu bölüm öğrendik... Annesi ve babası ölmüş Savaş'ın ve ardından da Rana tarafından evlat edinilmiş. El bebek gül bebek bakmamış ama ona olan sevgisi gözlerinden okunuyor. Savaş'ın da onu nasıl sevdiği ortada. Tabi tüm bu sevgi, hiçbir şeye yetmiyor. Hele de ortada Haluk varsa... Sağolsun Nazlı'nın yine her şeyi mahvetmesi sonrası, Rana'ya bilenen Haluk'un intikam sofrasındaki yemek Savaş oldu. Onu yeniden kliniğe yatırmaya ikna etti Rana'yı. Elbette bir çırpıda ikna olamazdı o da ancak, yaptığının altında ezileceği gerçeği ortadaydı...
Nazlı gelenek olduğu üzere, her bölüm birine zarar vermezse rahat edemiyor. Her şeye burnunu sokması, bitmek bilmeyen atarları, sürekli birilerini yargılaması derken; insanı ister istemez sinir ediyor. Tamam hakkını yemeyeyim, geçen hafta normal bir karakterdi ama bu hafta kendini buldu. Bulmasıyla birlikte de, herkese ve her şeye zarar vermeye başlaması bir oldu...
Haluk'un bilgisayarına sızıp, Melisa sandıkları "kelebek" ile görüşme isteği, 4,5 yaşında onları bırakan babasıyla buluşmasını sağladı. Hem de ne buluşma, tüm evi bir ateş aldı. Yaktı yıktı, Güneş'in de kalbini olabildiğince çok acıttı ve durmadı, babasını aramaya Urla'ya gitmeye kalktı. Savaş da onu yalnız bırakmak istemeyince, bu haftanın Nazlı tarafından oyun dışında bırakılan karakteri oldu.
Sevilay'ın başına gelenin sorumlusunun Rana olduğunu öğrenen Haluk, Nazlı'nın gidişinin sorumlusu olarak da Savaş'ı görmesiyle cezayı kesti. Hem Rana'nın canını acıtmış hem de Savaş'ı, yeniden kliniğe göndermiş oldu... Muhtemelen her hâlukarda Haluk, Savaş'a saracaktı ama bu kadar güçlü bir kozu onun eline veren Nazlı, aynı derecede suçlu bana göre...
Bundan sonra ne olur, onu gider de Nazlı oradan kurtarır mı bilmem. Hiçbir şeye karışmayacağının sözüyle Haluk'u ikna edebilir belki, ortada öyle bir ihtimal de var ama Savaş'ın bu saatten sonra o eve dönmesi biraz zor gibi. Bu durumda kendi ayağına sıkmış olarak, Nazlı'ya altın bir yaldız armağan etmemiz şart. Hem belki ağlamaz böylece, biz de kulak sağlığımızı koruyabiliriz...
Savaş ve Nazlı ilişkisinin de ayrıca büyük bir çıkmaza girdiğinden bahsetmeme gerek yok sanırım? Lakin ona karşılık, Ali ve Selin ilişkisinin her geçen hafta daha da yaklaştığının altını çizmek lazım... Açık konuşmam gerekirse, en başta Nazlı ve Savaş aşkı bana daha sempatik geliyordu. Selin'e bir türlü ısınamadığımdan muhtemelen ama şimdilerde yolunu gözlediğim aşk onlara ait.
Ali'nin kendini her geçen hafta biraz daha kaptırdığı Selin de, durumun farkında. Ses etmiyor ama içerisine sürüklendikleri aşktan hoşnut olduğu ortada. Bu durumda araya girmesi muhtemel ayrık otu Emre'nin vereceği büyük bir mücadele de söz konusu elbette. İki-üç bölümdür tüm mallığıyla bir türlü anlayamadığı yakınlaşmayı eğer bu bölüm Tuğçe gözüne sokmasa, o hâlâ Ali'nin yaptığına anlam vermeye çalışmakla uğraşacaktı.
Bilemiyorum bundan sonrasında Selin inatla onun sevgilisi olmaya çalışır mı ama aklının bir köşesinde büyük bir yer edinen Ali'ye eninde sonunda teslim olacağı kesin. Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim. Sevgili Emre, Haluk'un oğlu Ali'den bahsediyoruz. Gel gözünü seveyim bulaşma. Dost kanka tamam da, düşman olmanız durumunda yer bitirir seni. Bir kız uğruna değer mi?..
Zira bir kız uğruna her şeyi göze alan Haluk kadar yüreğin olmadığına eminim!.. Hey gidi, hey!.. Güneş'e takıntılı Haluk, bu bölüm yine son derece formundaydı. Güneş'e, eski kocasına Nazlı'nın dediği gibi her ay para ödediğini söylerken ki hali ve tavrı ise şahaneydi inkar etmeyeceğim. Ama kendinden pek de farklı olmayan Zafer'in kişiliğini bugün lehine kullanırken, Güneş onun kişiliğiyle yüzleştiğinde ne yapacak çokça merak ediyorum. Mâlum her hafta biraz daha çözüyor Haluk'u. Ona kıyamayan olarak, Haluk da elinden geldiğince dürüst olmaya çalışıyor gibi. Güneş'e önce eski kocası Zafer'in durumunu, ardından da köpeğin sahibine yaptığını itiraf etmesi hep bundan bana sorarsanız. Her hafta yazıyorum ama yine yazacağım; ben Haluk'un, elinden geldiğince kendini tutarak Güneş'e zarar vermemek için çaba sarf edeceğini düşünüyorum. Tabi Güneş hakkındaki her şeyi öğrendiğinde durum değişir mi bilmem. O zaman elinde tutmak için her yola başvurması olası zira.
Şimdi bir de başında Ahmet belası(!) var onun. Döndüğüne herkesin sevindiği Ahmet'i bir tek, Haluk gördüğüne hiç sevinmedi. Hemen geldiği gibi gitmesi için de derde düştü lakin, Ahmet'in bu sefer hiç gitmeye niyeti yok. İşin kötü tarafı, Haluk'un takıntısından da haberi var. Şimdilik tam olarak taşları yerine oturtamıyor ama zamanı geldiğinde Güneş'le ilgili tüm gerçekler onun için aydınlanacak. Bakalım o zaman Haluk neler yapacak...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder