Bu sezon başlayan iki esirgeme yurdu ana temalı hikâyeden biri, Yaz'ın Öyküsü... Hikâyenin devamı esirgeme yurdundan sıyrılacak ancak, karakterlerimiz üzerinde sonuna dek sancısı sürecek... Her zaman derim, "Yazın kör sıcağında dram izlemek işkencedir" diye. Yine bu düşünceyle ilk bölümünü izlemeye oturdum ve su gibi akan senaryoya vuruldum. Hakkında yazmak içinse, ikinci bölümde annesi ve babasıyla karşılaşmasını bekledim Yaz'ın... Evet, onlar karşılaştı ve Yaz onları tanıdıktan sonraki ilk hayâl kırıklığını da yaşadı. Ben de ikinci bölümde bazı noktalarda hayâl kırıklığı yaşadım...
Kadro
Dizinin kadrosu, Vildan Atasever (Umut), Tansel Öngel (Mert), Ece Çeşmioğlu (Yaz), Çağdaş Onur Öztürk (Tunç), Tuğçe Açıkgöz (Ekim), Tarık Ündüz (Ferhat), Deniz Gürzumar (Caner), Gönül Ülkü (Parla), Ayşegül İşsever (Nevra), Zühtü Erkan (Doğu), İncilay Şahin (Saniye), Zehra Daştan (Armağan), Elif Çam (Selin), Zeynep Köse (Peri), Burcu Ergenekon (Türkan), Batuhan Ekşi ve Tolga Ortancıl'dan (Buğra) oluşmakta. D Yapım projesi olan Yaz'ın Öyküsü'nü, İlker Arslan, Cem Görgeç, Cenk Boğatur ve Gamze Arslan kaleme alıyor. Yönetmen koltuğunda oturan isim ise Yağız Alp Akaydın...
Hikâye
Dizinin hikâyesi, çocukken terk edildiği esirgeme yurdunda zorluklarla ama ayakta durmayı başararak büyümüş Yaz ile doğumdan sonra bebeğinin ölü doğduğu haberini alan Umut'un birbirinden habersiz yaşamları ve bir gün televizyon sunucusu olan Umut'un programına bağlanan emekli bir hemşirenin, bebeğinin ölü doğmadığını söylemesiyle tümden değişen hayatlarını anlatıyor... Bu hikâyenin bir diğer tarafında duran Mert ise tüm olanların müsebbibi...
Klasik anlatım ve dramdan uzak durmak
Esirgeme yurdu hikâyeleri genelde büyük bir dramın üzerine oturtulur ve karakterlerin katıksız acılarına tanıklık ederiz. Özellikle de ilk yapılan şey başkarakterin, esirgeme yurdunda nasıl zorluklarla büyüdüğünü anlatmak olur... Yaz'ın Öyküsü'nde ise durum böyle olmadı. Evet, Yaz bir esirgeme kurumunda anne ve babasının olmayışının büyük bir acısıyla büyümüştü ancak bu acı gözümüze sokulmadı. Onun günlüğüne yazdığı cümlelerde saklı kaldı, bu acı. Nasıl çocukluk geçirdiği ve ailesini özlediği de... Sanırım beni hikâyeye ilk bağlayan nokta da bu oldu. Devamında da böyle bir yol izlenmesi, senaryonun su gibi akmasını sağladı. Zira öbür türlüsü akan göz yaşlarıyla bezenecek acıları bize sunacaktı...
İkinci önemli konu ise Yaz'ın ailesine kavuşma meselesinin uzatılmaması oldu. Bunun için mâlum ki normal şartlarda bir sezon beklememiz gerekirdi. Ancak hikâye asıl onları bulduktan sonrasına odaklandığından, bu da dizinin hanesine bir artı olarak yazıldı. Yani Yaz'ın Öyküsü, seyirciyi kendisine çekmek için her türlü şıklığı yapmıştı. Bize de oturup bunu izlemek düştü...
KARAKTERLER
Yaz
Ne anne ne de baba sevgisi görmeksizin on sekiz yılını esirgeme yurdunda geçirmiş birisi olarak, beklenenin aksine oldukça güçlü ve dirayetli bir karaktere sahip... En yakını, kendisi gibi anne ve babası olmayan arkadaşı Ekin olmuş, onunla büyümüş. Oldukça zayıf karakterli olan Ekin'in elinden de o tutmuş bugüne kadar. Yeri geldiğinde aşkını göz ardı edecek kadar da çok seviyor. Biraz asi ve serseri tarafı da var tabi. Bu da onu zaten güçlü tutan yanı. Kendince etrafına böyle bir duvar örmüş, belki de en doğrusunu yapmış. Annesinin her gün yemekhanede programını izledikleri Umut olduğunu öğrendikten sonra beklendiği üzere hemen savaş baltalarını çıkardı ama babasına aynı şekilde davranmadı. Hep derler ya, "kızlar babaya düşkün olurlar" diye. Sanırım onlar için de geçerli olan bu oldu. Tabi ilk dakikadan hayâl kırıklığını yaşatan da o oldu... Yaz'ın bundan sonra kendisine annesiyle bir yol çizmesi mümkün ama her halukârda beraberinde Ekin'i de sürükleyeceği garanti gibi. Bu arada Ferhat'la olan ilişkileri ve geleceğine değinmeyeceğim. O konuda bir yakınmam da olacak ayrıca...
Umut
18 yaşında çok sevdiği Mert'ten hamile kalmış ve onun çocuğu istememesi ardından aldırmaya karar vermişler ancak, birlikte aldırmaya gidecekleri gün Mert'in ortalarda olmayışı sonrasında bebeği doğurmaya karar vermiş... Doğumdan sonraysa bebeğin ölü doğduğu söylenmiş ona; o da çaresiz bu durumu kabullenip hayatına bakmış. Daha sonra ünlü bir televizyoncu olan Umut, oldukça varlıklı yapımcısı -aynı zamanda ona deliler gibi aşık olan- Tunç tarafından da hep korunup kollanmış. Zaten bugüne gelmesinin sebebi de Tunç olarak gösterildi bize.. Bir gün programına eski bir hemşirenin bağlanmasıyla hayatı tümden değişim geçirmeye başlayan Umut, hem Mert hem de Yaz'la yeni bir hayatın içerisine çekiliyor şimdi... Bunca zamandır uzak kaldığı Mert'e karşı hâlâ boş değil gibi ama yine de içerisinde beslediği kızgınlığın önüne geçirmiyor o duyguları. Oldukça iyi bir kimse olan Tunç ile Mert arasında bir seçim yapmak isterse de benim önerim Tunç bu arada. Zira Mert'ten ne koca ne de baba olur görüldüğü üzere. Yaz ile aralarını düzeltmeleri biraz sürecek gibi, sonundaysa çok iyi anne kız sahneleri izleriz kesinlikle...
Mert
Dedim ya ondan ne baba ne de koca olmaz diye, ondan aslında hiçbir şey olmaz gibi duruyor. Oldukça varlıklı bir ailesi olan Mert, bugün Yaz ve Umut'un yaşadığı tüm sorunların sorumlusu mâlumunuz. O olmasa da ailesinin parmağı dönmüş hep üzerilerinde zira... Nitekim, Umut'un doğumu gerçekleştirdiği hastane Mert'in babasının hastanesiymiş. Yaz'ın ölü doğduğu yalanını ortaya atan da yine babası Doğu imiş... Zengin olunca hep böyle yapmaları gerek sanki... Tabi iyi yanı Doğu, Yaz'ın üzerinden gölgesini hiç çekmemiş. Mirasının da %70'ini üniversiteyi okuyup mezun olduktan sonra geçerli olmak üzere onun üzerine geçirmiş... Muhtemelen sonradan yaptığına pişman olmuş ama iş işten de geçtiği için dönememiş yolundan. Zaten şimdi de komada kendisi. Arada karısı fişini çekmek suretiyle öldürüp-diriltip üzerinde değişik fanteziler uygulasa da(!) sonunda dirilmesi olası. O zaman Mert çıkıp da eğer ondan hesap sorarsa gözümde bir değer kazanabilir. Ancak, o zamana kadar benim için antikahramandır kendisi...
Tunç
Vefakar bir aşık... Umut için her şeyi yapmaya hazır ama beklediği ilginin çeyreğini dahi göremediği açık. Buradan Umut'un aklının hâlâ Mert'te olduğu izlenimi doğabilir, doğmaya da bilir. Umut'u çözmek için biraz derinine inmemiz gerekiyor gibi çünkü... Tunç'un evlenme teklifi gerçekleşse dahi hiçbir zaman karşılık bulamayacak ancak, her zaman Umut'un yanında olacaktır. Ondan sonradan düşman olacak bir izlenim almadım. Lakin olursa da, bunları ben demedim diye yalanlarım! Zira öyle de pisim...
Dizi başlamadan önce herkesin tüm endişesi, Vildan Atasever'in 18 yaşında bir çocuğa sahip anne için çok genç durduğu yönündeydi. O zamanlar yan yana görmeden bir şey demek istemedim lakin, şuan durumun hiç de endişelenildiği gibi olmadığını söyleyebilirim. Hayır, Atasever yaşlı gösteriyor demiyorum; performansıyla durumu absorbe ettiğini düşünüyorum. Tabi belirtmeden geçemeyeceğim, atarlı sahnelerinde çokça Burçin Terzioğlu'nu izliyor gibi hissediyorum. Özellikle araba kullandığı tüm sahnelerde durum böyle. Bilemiyorum zamanla bu his geçer mi ama yazmazsam içimde kalırdı. Bu arada kesinlikle performansı şahane, ağzımı açık bırakan birkaç sahnenin ardından bunu rahatlıkla söyleyebilirim... Ece Çeşmioğlu'nu aslında çok iyi tanıyoruz ancak, o kadar değişmiş ki neredeyse kimse çıkartamıyor ilk öğrendiğinde. Daha önce İkinci Aile'de performansını izlediğimiz Çeşmioğlu aradan geçen zamanda hem performans hem de görünüm olarak oldukça değişmiş. Karakterinin hakkını layıkıyla veriyor...
Tansel Öngel'in Mert karakterini çok başarılı bir şekilde giydiğini düşünüyorum. Zira hemencecik nefret etmemizi sağladı ondan. Sadece bazı sahnelerde konuşurken karakterle olan bütünlük bozuluyor gibi. His almakta zorlanıyorum. O da zamanla çözülür sanıyorum... Çağdaş Onur Öztürk'ü daha önce Kuzey Güney'de kötü karakter olarak izlediğimizden, bu iyimser karakteri bir yabancıladım başta ama bence çokça yakışmış Tunç ona. Tabi sonradan şirazesinden kaydırmasınlar rica edeceğim karakteri, sözümü yedirmeyin bana...
Diziyle ilgili genel geçer yakınmalarım ise özellikle ikinci bölümle birlikte baş gösterdi. Zira birinci bölümdeki akıcılığı ve gerçekçiliği göremedik ne yazık ki... Mesela Yaz bir adamı yaralamanın kıyısından dönmüşken, bu kadar umursamaz oluşu fazlaca göze battı. Evet sert bir karakter ama elli leşi varmış gibi davranması da gerekmezdi. Biraz duygu, pişmanlık, kendine kızmak... Hiçbiri yoktu ortada... Değineceğim bir diğer nokta, Ferhat ve Caner sahnelerinin haddinden fazla yer bulması bölüm içinde. Ferhat ve Yaz aşkıyla ise bir seyirci olarak zerre ilgileniyorum. Ben Ferhat'ın yersiz atarlarını izlemektense, Yaz'ın Umut ve Mert'le daha çok sahnesi olması taraftarıyım. Bırakın Ekin'le Ferhat ne yapıyorsa yapsın... Ve son olarak, Umut'un annesi Saniye'nin şive meselesi... Tam bir baş ağrısı sebebi. İnsan ister istemez bir yerden sonra 'mute'lamak istiyor. İncilay Şahin'i genelde aynı rollerde izlediğimiz için, bir farklılık katalım denmiş muhtemelen ama ele yüze bulaşmış. Bence o şive meselesi derhal kapatılsın. Karakter zaten itici, iyice çekilmez oluyor...
İkinci bölümden sonra, üçüncü bölümden birinci bölümün enerjisini almaya çokça muhtacım. Zira bu belirleyecek bundan sonra diziyi izleyip izlemeyeceğimi. Yaşadığım hayâl kırıklıkları arttıkça, canımı sıkacak değilim izleyip de... Bir bölüm daha içten şans vermeye varım, bakalım neler bekliyor bizi Yaz'ın Öyküsü'nde...
Beklenen Kral
İkinci bölümden sonra, üçüncü bölümden birinci bölümün enerjisini almaya çokça muhtacım. Zira bu belirleyecek bundan sonra diziyi izleyip izlemeyeceğimi. Yaşadığım hayâl kırıklıkları arttıkça, canımı sıkacak değilim izleyip de... Bir bölüm daha içten şans vermeye varım, bakalım neler bekliyor bizi Yaz'ın Öyküsü'nde...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder