Aslında bölümü izlemeden önce, ağırlıklı olarak iyi şeylere değineceğim bir yazıyı kurgulamıştım kafamda. Özellikle Cabbar'ın dönüşümü noktasındaki başarıya değinerek, bazı pürüzlerin görmezden gelinebileceğine dair inancımı belirtecektim. Lakin kendi ayağına sıkmaya bu kadar meraklı başka bir yapım daha görmedim...
Bir Cabbar meselesi...
Genele baktığımızda, orta karar bir yaz dizisi duruyor karşımızda. Yani aradan sıyrılan birkaç yapım dışında, geri kalanların olduğu grupta. İzlemesi keyifli, gülebiliyorsun da. Ama genelden sıyrılıp da detaya girdiğinde, işler karışmaya başlıyor ister istemez... Cabbar'ın iticiliğinden daha önceki yazılarımda bahsetmiştim. Diziyi tek başına sırtlayabilecek bir karakter yaratılabilecekken, nasıl insanları ayar eden bir karakter yaratıldığına da değinmiştim. Bu noktada örnek verdiğim karakter ise Güzel Köylü'nün Bünyamin'iydi. O şuan tek başına üzerine dizi ya da film çekilebilecek bir karakterken, kimsenin Cabbar'ın baş aktörü olduğu bir dizi ya da filmi tercih edeceğini sanmam... Sempatik desen değil, komik desen hiç değil. Tam tersi itici ve ekrandan olumsuz nöronlar saçılmasına sebep oluyor. Son iki bölümdür katır tepmesi sonrası mükemmel bir karaktere doğru evrimi gerçekleştiriliyordu ama yeniden eski haline dönmesi sağlandı. Hâl böyle olunca da, ağzımıza çalınan bir parmak balın gerisini sorma ihtiyacı hissediyorum...
Söz konusu bir Ege dizisi olduğunda, hele de köy hikayesi işleniyorsa komik/sempatik karakterlerin çokça olmasına ihtiyaç duyuluyor. Zira diziye bağlanmamızı sağlayan, baş karakterlerin sahneleri bittiğinde de keyifle izlemeye şartlayan bu oluyor. Ama yan karakterler sürekli gözüne batınca, sadece baş karakterleri izlemek istiyorsun. "Artık sahneleri gelse" diye söylenmeye de başlıyorsun. Çünkü sıkılıyorsun...
Harikulade bir tepiş...
Katırın tepmesi sonrasında Cabbar'daki değişim gerçekten çok başarılı yansıtıldı. Yediği darbeyle hafızasını kaybeden ve tamamen farklı bir karaktere dönüşen Cabbar'ın o 'sevgi pıtırcığı' sahnelerini dört gözle beklemeye bile başlamıştım. Lemi Filozof gerçekten başarılı iş çıkartıyordu çünkü. O aşk erkeğini, kadınların destekçisi olan sanatçı ruhlu adamı iyi giymişti. Hikaye onun geçirdiği hafıza kaybıyla bir dönüşüm yaşamaya da başlamış, köylü kadınların bir araya sıkça geldiği komik sahnelerin fazlaca olduğu bir kurgu yaratılmıştı. 'Çiçeklerin arasındaki böcek' kıvamındaki Cabbar da tam olarak kendisini bulmuştu... Sadece köyün kadınlarının değil, onları 'kötü erkek' kategorisine soktuğu için hafızasını yerine getirmeye çalışan köyün erkeklerinin de keyifli sahnelerini izlememiz sağlanıyordu. Yani karşımızda su gibi akan bir dizi duruyordu. Ne zaman ki Cabbar kafasını o ağacın dalına çarptı, tüm sihir bozuldu... O kendini, bizde karşımızda hiç özlemediğimiz sahneleri bulduk...
Dumur olmak
Yani olduğum dumuru nasıl anlatırsam anlatayım, kelimelere sığmaz. Yazdan kışa sarkmasını pek mümkün görmüyorum ama dizinin en azından o süreçte olabildiğince keyifli bir seyir keyfi sunmasını istiyorum. Belki bu durum şansını da açardı. Çünkü Mustafa ve Zeliş sahneleri de tam istenen kıvama gelmeye başladı. Aşk, kıskançlık, şehvet vs... Bir bütün olarak keyif almak varken, bütünün parçalarına bölünmek üzücü...
Peki ya Yaman'ın dönüşümü?..
Dizide her dönüşüm, öyle Cabbar'ı katırın tepmesi ya da dala çarpıp kendini bulması gibi bir bahaneye de bağlanmıyor. Birden oluyor ne oluyorsa. Mesela Yaman konusu... Dizinin ilk bölümünde karşımızda safsalak bir karakter vardı. Zeliş köyüne gittiği için, onsuz hiçbir şeyi doğru düzgün beceremeyen bir patrondu. Lakin ya yapımcı ya da Eren Hacısalioğlu karakterin gidişatından hoşnutsuz olacak ki, önce koca şirketi bırakıp köyün yakınlarında -şansa!- var olan otelinin başına geçti. İşlerini orada yürütmeye başladı. Ama bunun da tatmin etmediğini, son iki bölümdeki evrimde gördük. Zira o köye altın çıkarmak için gelen bir Yaman varmış aslında karşımızda. İlk bölümdeki safsalak o adam aslında karanlık, çok kötü bir karaktermiş. Peki tatmin olduk mu? Hayır...
Karakterin en başta böyle kurgulanmadığı, bu durumun bize hiç hissettirilmemesinde saklı. Pimpirikli, arıdan, sinekten korkan bir adamın 'karanlık' olduğunu öğrenmek; neresinden bakarsanız bakın inandırıcı değil. Hele de dediğim gibi hiç bunları öyle gözükmek için yaptığını hissettirmemişken. Dolayısıyla bu kadar keskin bir dönüş de iyi değil. Ne tatmin ediyor ne de -karaktere- kızarak izleyemiyorsun...
Üzgünüm ama umutluyum da...
En başında keşke böyle kurgulansaymış da, biz de şimdi ona sinir olsaydık. Şuan karakter böylesine zorlama sunuluyorken, kızmak bir yana ekrana aval aval bakıyorum... Sevgili Gül Abus Semerci bu yazıyı bir şekilde okusa eminim çok üzülür. Ama bunun sadece onun hatası olduğunu düşünmüyorum. Limon Film'in, imzasını taşıyan bu yapımda birçok hatanın mimarı olduğu açık. Ya nasılsa kışa geçmesi zor düşüncesiyle ümit kesildi ya da böylesi en doğrusu sanılıyor. Orasını bilemem ama diğer Ege dizilerini birçok açıdan mumla arattığı kesin...
Yine de bittiği bölüme kadar umutla izlemeye devam edeceğim. Yaman'ın kötülüğünün gelişimini görmezden gelirsek, hikayenin o yöne doğru evrilimini sevebiliriz belki. Zira köy halkı birbirine tutulduğunda-ki parayı duyarsa muhtar Yaman'la bir olup tutulmamaları için elinden geleni yapar-, hem komik hem de Yaman ve ortaklarının başına gelecek birçok izlemesi keyifli enstantaneyi bulabiliriz karşımızda. Sanırım şu durumda bize düşen sadece sabredip, şans tanımak. Ben bunun için hazırım. Lakin yeni sezonun yaklaştığını da unutmayalım...
Beklenen Kral
super yorum olmus!
YanıtlaSilTeşekkür ederim Görkem. :)
Sil