Rising Star Türkiye

Çok uzun zamandır varlığından haberdar olduğumuz bir yarış, Rising Star... Miladı, Ilıcalı'nın Tv8'i aldığı ilk zamanlara kadar dayanıyor hatta. Tabi tanıtımları dönmedi öyle bangır bangır. Her yerde karşımıza çıkmadı. Jürisi bile son dönemde tam olarak şekillendi... Acun Ilıcalı'nın alışık olmadığımız bir 'ilgisizlikle' yayına hazırladığını düşünüyorum dersem, hiç de yanlış olmaz bu sebeple...

Acun Ilıcalı faktörü

Şunu kabul etmemiz gerekir ki, Acun Ilıcalı bu ülkede tutacak olan formatı çok iyi analiz etme yeteneğine sahip. Ama sorun da şu ki, bu formatların kesinlikle başında olması gerekmekte... Yani sadece getirmekle bitmiyor onun işi; aynı zamanda ekranda görünmesi de gerekiyor beraberinde. Zira format ne olursa olsun, itici bir güç halini alıyor. O başındaysa, sanki izlemek mecburmuş gibi bir algı oluşuyor herkeste ve hoop bir sürü reyting geliyor arkasından da... 

Şahsen Rising Star'ı kendisinin sunacağını düşünmüştüm. O sebeple de Öykü Serter'i duyduğumda bir hayâl kırıklığı yaşamadım dersem yalan olur. En azından O Ses Türkiye'deki gibi bir sunum yapabilirdi. Bu seyirciyi sıkmaz, aksine daha da çekerdi... Diyorum ya, o başında olduğunda insanda bir 'izleme' dürtüsü uyanıyor... 

Jürinin etkisi

O olmadı lakin jüriyi düşündüğümüzde, izlenme noktasında bir başka itici güç oluşturmaları şarttı bana göre. Demet Akalın, Mustafa Sandal, Fuat Güner ve son dakika dahil olan Gülben Ergen'den bahsediyoruz neticede... Belki Fuat Güner için diyemeyiz ama diğer üç jürinin ekranla çokça içli dışlı olduğu aşikar. Milyonlarca takipçilerinin olduğu da... Peki bu neden ilk gece reytinglerine hiç yansımadı?.. Bu sorunun cevabı, bizi en başa götürüyor; zira başarılı bir tanıtım yapılmadı... Yarışa 3 gün kala yapılan tanıtma amaçlı canlı yayın için bile bence çok geç kalınmıştı. 'TV8 Yan Ekran' uygulamasının yarış için önemini anlatmak için de... 

Hâl böyle olunca da, reytingler istenenden çok düşük geldi. Bugünün reytinglerinden sonra, yapımın hamleleri şekillenir herhalde. Çünkü az buz bir masraftan bahsetmiyoruz. Dört pahalı jüri, ülkenin en önemli sunucularından Öykü Serter ve 6 ton olduğu iddia edilen koca bir led duvar... Bunlar bile insanın gözünü korkutmaya yetiyor-ki, daha dillendirilmesi gerek yüzlerce farklı kalem masraf var... 

Uygulamanın pürüzleri

Şahsen sevmediğimi, başarısız bulduğumu söylersem yalan olur. İlgi çekici bir format olduğu herkesin mâlumu. Özellikle de akıllı cihazlarımızdan yarışmacılara oy verebiliyor olmamız, insanı en çok çeken yanı. Gücün bizde olduğunu bilmek güzel; tabi bunun için de kusursuz çalışan bir uygulama gerekli... İlk gün bir yarım saat kadar çöktü, atik bir manevrayla reklama gidildi ve o arada sorun çözüldü. Daha sonrasında, en azından benim cihazımda uygulama kusursuz çalıştı. İkinci gün ise ara ara yarışmacılara oy vermemiz için gelen, "Evet"-"Hayır" okları ekranda belirmedi. Bazen uygulama 'offline' oldu, yeniden kapatıp açmak gerekti ama bir şekilde, yine düzeldi. Zamanla sistem daha da oturacaktır tabi. Sorunlar en aza indiğinde de, oy sistemi daha sağlıklı olacaktır. Benim önerim, Twitter ve Facebook kullanmayanlar için alternatif bir giriş yöntemi yaratılması olacak. Bu yönde çokça şikayet gördüm uygulama sayfalarında. İnsanları bir yerlere şartlandırmak doğru değil neticede...

Ses mi demiştiniz?

Hepsi çözülecektir de, peki ülkede güzel ses kaldı mı dersiniz?.. Pek tabi... Ama O Ses Türkiye'nin ilk iki sezonunda olduğu gibi, her çıkana ağzın açık bakmıyorsun. Hele o dolu özgüvenle gelenler var ya, hepsinin hunharca dökülüşünü izliyorsun... Yani şans gittikçe azalıyor; bu da iyi seslerin aradan sıyrılması için iyi bir yol oluyor... İlk iki günlük performanslarda, çokça özgüven ama az başarılı ses vardı. Başarılı olanlarsa, tüyleri tiken tiken edecek kadar iyi olan yetenekleri saklıyordu içerisinde. Şahsen otuz tane iyi ses olmasındansa, beş tane kusursuz sesi yeğlerim. Tam da bundan sebep, benim için bir sorun değil bu durum... Yarışın geleceği için olur mu?.. Mutlaka... Bir yerden sonra kriterlerin gittikçe azaldığını, jürinin daha çok %7'ye tekabül eden "Evet" oyu verdiğini görebiliriz...

Jüri ve sunum

Hadi belki Fuat Güner'den görmeyiz, yemeyeyim hakkını. Kendisi tam bir, 'sıfırcı hoca'. Herhalde O Ses Türkiye'de Mazhar Alanson'la birlikte o jüride olsaydı, kan bile çıkardı. Ya format sahibi şirket izin verseydi de üçü birden otursalardı?.. Aman Yarabbi!.. Aslında bu kötü bir durum değil. Ama beklentiyi çokça yüksek tutması da iyi değil. MFÖ'ye çokça saygım olduğundan daha da bir şey yazmak istemiyorum hakkında... Gülben Ergen, fazla doğal. Fazla samimi, içten, sevgi dolu, ilgili, komik vs. Bir ortasını bulsa bence çok iyi olur. Hepsi bir bütün olarak inandırıcılıktan uzaklaştırıyor çünkü. İkinci bölümde biraz daha kontrollüydü ama ilk bölüm için aynı şeyi söylemem mümkün değil... Demet Akalın, bana göre biraz tutuk. Muhtemelen alışma sancıları çekiyor. Onunla ilgili söyleyebileceğim tek şey, göründüğü gibi kocaman kalpli olduğu. Açıldığında daha büyük renk katacağı kesin... Mustafa Sandal beğenmiş gibi görünüp, beğenmemeleriyle beni dumur eden isim oldu. O yüzden onun hareketlerinden mana çıkartmayı bıraktım ikinci gün. Fuat Güner gibi fazlaca eleştirel bakıyor olaya, bazen de ağır eleştirebiliyor. O da zamanla terazisini dengeler herhalde. O Ses Türkiye'de böyle olduğunu hatırlamıyorum zira...

Öykü Serter, bildiğimiz gibi... Kendisini fazlaca heyecanlı bulsam da, ilk iki gece gayet iyi iş çıkarttı. Tabi ilk gecenin sonunda, "Sıradaki yarışmacımız geliyor" dedikten sonra, yarışma bitmeseydi daha iyi olurdu. En azından benim elime koz vermezdi... Bu arada başta onun oluşu hayâl kırıklığı yarattı dedim ya?.. Sanmayın ki, başarısız bulduğumdan. Sadece Ilıcalı'yı yeğlerdim-ki, halen de yeğlerim...

Seyirci de illa onu ister, o gelmezse reytingler istenen seviyeye çıkmaz mı bilmem... Lakin ilgi çekici bir format ve izlenmeyi hak ettiği bir gerçek. Bakalım, zaman ne gösterecek...

Beklenen Kral