Aslında mazisi Küçük Ağa’ya kadar
uzanıyor dersem hiç de yanlış olmaz; Bir Deniz Hikayesi için… Oldukça başarılı
bir ilk sezon geçiren ancak ikinci sezonunda yapılan birçok hatayla rakiplerine
yenilerek ekran macerasını sonlandıran Küçük Ağa’nın hemen ardından önce
dizinin başka bir kanalda devam edeceği dillendirilmiş, daha sonraysa Emir
Berke Zincidi başrolünde Erler Film’in yeni bir dizi çekeceği duyurulmuştu…
Emir Berke Zincidi’nin ekran
hikâyesi Öyle Bir Geçer Zaman Ki’de hayat verdiği küçük Osman’ı gerçekten
başarılı bir şekilde canlandırmasıyla başladı. Daha sonra Erler Film’in
radarına takıldı ve uzun yıllar daha birlikteliklerinin mahsulü birçok yapımı
ekranda göreceğimiz şimdiden kesin gibi. Sırf onun için sıfırdan iki dizi birden
yaratılması da bunun en büyük kanıtı. Küçük Ağa ile çizilen çocuk karakterin
bir süre sonra iyice yola gelmez hale dönüşü, o dizinin ipini çektikten sonra
şimdi farklı bir konu ağı üzerinden daha uslu-tabi hafif de haşarı- ve akıllı
bir karakter izliyoruz. Bu sebeple Bir Deniz Hikayesi’ne biraz da, Küçük
Ağa’nın yumuşatılmış çocuk başrollü hali diye bakabiliriz. En azından durumu
ben öyle görüyorum…
Kadro
Dizinin kemik kadrosu, Emir Berke
Zincidi (Deniz), Begüm Birgören (Zeynep), Emre Kızılırmak (Hakan), Ozan
Çobanoğlu (Ahmet), Başak Parlak (Reyhan), Cevdet Arıcılar (Aslan), Caner
Kurtaran (Semih) ve Beste Vural’dan (Azra) oluşuyor. Aydın Bulut’un yönetmen
koltuğunda oturduğu Bir Deniz Hikayesi’nin senaryosu Aylin Süer’e emanet…
Kısaca hikâye
Babası tarafından annesi olmadan
büyütülen ‘modern Ömercik’ Deniz, annesizliğin çokça yoksunluğunu çekmiş ancak
babası Hakan onun yokluğunu hissettirmemek için de elinden geleni yapmış. Deniz
büyüyüp 9 yaşına geldiğindeyse, hayatında büyük bir değişimin kapısı aralanır.
Zira, öldüğünü sandığı annesi Zeynep aslında yaşıyordur ve onun, oğlu olduğunu
öğrendikten sonra da yaşadıkları kasabadan İstanbul’a getirmek için büyük bir
burs imkanını her şeyden habersiz olan Hakan’a ayarladığı kolej danışmanları
aracılığıyla sunar… Hakan’ın önce karşı çıktığı bu fikir, ortalardan kaybolursa
Zeynep’in onu bulamayacağı fikriyle pekişip; Deniz’in doktor olma hayâliyle
birleşince gerçeğe dönüşür…
Aşktan doğan nefret
Aslında hikâyenin başı, büyük bir
aşkı resmetmekte… Yatlarının kaptanı olan Hakan’la büyük bir aşkın içerisine
düşen Zeynep’in evlilik yolundaki birlikteliği, kendisini çokça kıskanan-benim
Kül Kedisi masalındaki üvey kardeşlere benzettiğim- kardeşi Azra’nın her şeyi
mahfetmesiyle bambaşka bir hâl alıyor. Ablasının olmadığı zamanlarda Hakan’a
sürekli kur yapan, aklını çelmeye çalışan Azra; bunu başaramayacağını
anladığındaysa bu sefer arkasından babasına kuyusunu kazmaya odaklanıyor. Onu
tam bir para avcısı ve her kadınla, hatta müsaade etse kendisiyle bile gönül
eğlendirecek biri olarak sunduğu babası da istediği kıvama çok kolay gelince,
gerisi çorap söküğü…
İlk başlarda evliliklerine çok da
ses edecek gibi durmayan Aslan, Azra’nın dolduruşlarıyla evliliğin bir numaralı
karşı çıkanı oluyor. Zeynep’i evlatlıktan reddetme tehdidi dahil her yola da
başvuruyor ancak, ikisini de birbirinden koparamıyor. Onlar kaçıp gizlice
evlendikten sonra kızının hamile olduğunu öğrendiklerindeyse, aslında büyük bir
kötülüğün ayak sesleriyle onları affetmiş gibi davranıp Hakan’ı şirketlerinde
üst düzey bir pozisyona getiriyor. Onun için ayarladığı sekreterle anlaşıp, bin
bir fışkı yemelerinin ardındansa Zeynep’i kandırmayı başarıp emeline ulaşıyor…
Hamileliğin son döneminde olan
Zeynep, otel odasında Hakan’la sekreterin çıplak görüntülerini gördükten sonra
ona postayı koyar ve sancısı tutup hastaneye kaldırılır. Doğan çocuğuysa Aslan
kat hemşiresini ayarlayıp öldü göstererek, Hakan’a verir… Hakan İstanbul’dan
ayrılır, Zeynep ise yaşadıklarının stresinden uzaklaşmak için yurtdışına
taşınır…
Tam 9 yıl sonraysa bir yıl önce
evlendiği zengin iş adamıyla Türkiye’ye dönüp bir yat gezisine çıkan Zeynep,
uğradıkları kasabada karşılarına çıkan şirin çocuğun bir süre sonra oğlu
olduğunu öğrenince çok büyük bir şok yaşar. Hakan’ın onu kendinden kaçırdığını
düşünerek, ona daha çok bilenir ama bilmediği her şeyin babasının başının
altından çıktığıdır. Bu noktada da onun en büyük yardımcısı, o zaman da
olayların içerisinde olan şoförleri olacak belli ki...
Hakan da taşındıkları
kasabada yıllardır altlı üstlü oturdukları hem ev sahibi olan hem de bir süre
sonra aile kıvamına geldikleri komşularının kızı Reyhan’la tam nişanlanmanın arifesindeyken düştüğü bu sürecin içinden nasıl çıkacak bilinmez. Lakin
olan Reyhan’a olacak gibi duruyor şimdiden…
Eleştiri-yorum-
Dizinin Deniz karakteri üzerine
kurulduğu her sahnesinden, her karakterin ağzından çıkan söylemden çok net
anlaşılıyor. Bu yüzden de bu tek kalıp durumun bir süre sonra bir zarar doğurup
doğurmayacağının iyice düşünülmesi gerekiyor. Zeynep/Hakan/Reyhan aşk üçgeni bu
duruma alternatif olması açısından iyi bir malzeme. Ancak o da Deniz karakterine
feda edilir ve aşk üçgeni hemen çözülürse yandık… Bunun dışında özellikle TOTAL
izleyicisini memnun edeceği ve uzun soluklu bir yapım olacağı kesin gibi.
Sadece atılacak hamleler, o uzun soluğun muhteviyatının nasıl olacağını ayrıca
belirleyecek…
Zincidi’nin performansı her
zamanki gibi. Rolünün üstesinden geldiği belli. Emre Kızılırmak’ı ilk defa
böylesi-özellikle de 9 yaşında bir çocuk babası- bir rolde izleyeceğimiz için
yadırgarım diye düşündüm ama o da başarılı bir baba performansı ortaya koymuş.
Begüm Birgören için denecek söz olmadığıysa kesin… Diziyle ilgili en yüksek
perdeden dile getireceğim eleştirim, müzikleri olacak. Sanki 90’lı yıllardan kalma
eski bir dizinin tekrarı yayınlanıyormuş gibi hissediyorum her dinlediğimde.
Bir de jilet alıp kendimi kesme dürtüsü kaplıyor içimi nedensizce. Kesinlikle
çok fazla arabesk kaçmış. Erler Film’in bunu daha önce Alev Alev’de de
yaptığını düşünürsek gelenek haline getirdiği kesin…
Son kertede uzun soluklu olacağı
belli bir Kanal D dizisi diyebiliriz onun için. Eğer sırf Deniz üzerinden işlemezse, izleyici kitlesini çeşitlendireceği
de açık. Tabi bunların hepsini zaman gösterecek. Bekleyelim, görelim…
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder