İnsanlar hakkında yeni şeyler öğrenmek kimi zaman keyifli olabildiği gibi, çoğu zaman hayâl kırıklıklarını beraberinde getirir... Başka başka çıkarımlar yapmaya çalışmanın bir anlamı olmadığıyla yüzleşmek ise o insanın geldiği son noktanın tezahürüdür. Yani bitmiştir... Hiçbir şey de tekrar eskisi gibi olmasını sağlayamaz. Çünkü araya çoktan mesafeler girmiştir...
13. Bölüm
Haluk'la ilgili her şeyi bir kenara koyabilirdim belki. Yaptığı her şeyin de altında yatan mantıklı sebebine tutunabilirdim. Lakin pedofili eğilimleri olduğunu görmek, tahammül eşiğinin biraz üstünde bir durumu resmediyor. Karakterin zorlu bir çocukluk geçirdiği ve babasının bin bir işkencesine maruz kaldığı açık. Bu açıklıktan sızan ışığın da bugün iyi hiçbir şeyi aydınlatmadığı bariz. Ama yine de bu kadarı çok fazla...
Melisa'nın gidişinin altında en başında hep Haluk'la ilgili bir gerekçe aradım. Zira tüm oklar onu işaret ediyordu. Ancak zamanla okların gösterdiği yön değişmiş gibiydi ve benim de bu gidişin altında Haluk'un olduğu izlenimim bitmişti. Ta ki bu bölüm Melisa'nın ağzından dökülen kelimeler ve Haluk'un zihninde beliren geçmişe kadar... Melisa'nın gidişinin altında yatan sebep, Haluk'un onu da bir takıntı haline getirmesi çıktı. İlk bölümlere geri döndüm birden ve ne de çabuk düşüncelerimin üzerini örttüğüm gerçeğiyle yüzleştim. Aslında Melisa'nın kolyesini Nazlı yatta bulduğunda onunla bir ilgisi olduğundan emindim ama işte adam çok inandırıcı bir yalancı. Savaş'ı elindeki görüntülerle ikna ettiği gibi, beni de etmiş bilmeden. Tabi yaptığı da yanına kâr olmuş bugüne kadar...
Bundan sonra zarara döner mi? Zor... Melisa'nın bu durumu her ne kadar dinlendirmeye gönlü olsa da, dilinin o an tutulacağı kesin. Nasıl Savaş'a, "Dayın beni takıntı haline getirmişti ve ondan kurtulmak için kaçtım" diyebilir ki?.. Rana'nın bu durumdan haberi olup onu uzaklara göndermesi tamam da, şimdi sırf Savaş intihara meyletti diye ortaya çıkartması da bu sebeple saçma. Onun da başka başka planları çıkacak ortaya belli ki zamanla.
Haluk'un Savaş'a olan kinini de bu vesileyle anlamış olduk. Meğersem her şeyin sebebi Melisa'ya olan takıntısıymış. Peki ya şimdi ne olacak?. Melisa tekrar ortaya çıktı, yeniden takıntısı depreşmesin? Başka bir soru; Haluk kaç kişiyi daha böyle takıntı haline getirmiş acaba?.. Her takıntı haline getirdiğinin dizlerine kapanıp "Beni sen bari bırakma" demiş mi?.. Bunlar cevabı zor bulunur sorular. Haluk'u tanıdıkça çözeceğimiz ise kesin...
Savaş'a olan tepkisini anladık Haluk'un, o artık cepte. Lakin diğer köşedeki Ali'den hâlâ ses seda yok. Boks sahnesi baştan sona enfesti. İnsan ağzını açık bulur ya hayran kaldığı bir şeyi izlerken, aynen öyleydim sahne bittiğinde... Diziye döndüğümüzdeyse, Ali ile Haluk'un arası bu saatten sonra zor düzelir gibi geliyor bana. Ama Haluk'un bir şeylerden dolayı pişmanlık duyduğu kesin. Tabi bu pişmanlığı yumruklarıyla göstermese de olurdu.
Ali ise en azından 'Haluk'u iyice pataklamak suretiyle' hıncının bir bölümünü aldı. Sonunda ringde boylu boyunca uzanan o oldu belki ama asıl en büyük darbeyi bu durum indirdi Haluk'a. Tabi ona da bir darbe indi aslında bu bölüm. Haluk'un yumruklarından daha sert ve etkili bir darbe... Selin'in kendisine yaptığı rezilliğe rağmen Tuğçe'den ve annesinden özür dilemesi, Ali'yi ne kadar sevdiğinin ispatı. Kendi elleriyle, bir anlık sinirle hazırladığı öpücük tuzağı için en büyük mücadeleyi yine o verdi.
Biri aşkını sızmışken-de olsa-, biri de yaptığı büyük fedakarlıkla gösterdi. Bu saatten sonra Selin ve Ali'den gerçekten aşk noktasında bir ilerleme bekliyorum. Sürekli inat ve ayak sürme durumuyla karşı karşıya kalmaktan sıkıldığımı belirtmeliyim. Evet içinde bulundukları durumda, ilk başlarda aşklarını itiraf etmeleri zordu birbirlerine. Lakin şuan daha ne yapmaları gerekiyor gerçekten çok merak ediyorum; "Ben sana aşığım" demek için. Birinden biri kendini yaksın, tam olsun bari...
Savaş ve Nazlı cephesi gibi olacaksa, bir süre daha sabredebiliriz aslında. Bir dargın bir barışık, bir küs bir mutlu. İki saat önce suratına bakmaz, iki saat sonra duduştan bir öpücük gelir ses çıkartmaz... Garip bir aşk dinamikleri olduğu kesin.
Nazlı'nın Melisa'yı gördükten sonra kendini bir an için geriye çekmesi normaldi ama her zamanki gibi fazlaca durumu abarttı. Savaş da bir an hayâl kırıklığına uğrattı bizi lakin, sonradan durumu toparladı. Melisa bu saatten sonra "Savaş da Savaş" diye gezinir mi bilmem. Ancak, aradan geçen zamanda Savaş'ın düşüncelerinin değiştiğini kabul etmesi lazım. En başta da Haluk'la tekrar karşı karşıya gelmemek için ondan uzak durması... Bunların hiçbiri olmazsa da, Nazlı biraz dişli olsun. 'Küstüm, oynamıyorum" modu baymaya başladı zira...
Bir de Güneş/Türkan meselesi var ki, anlaşılması gerekirken her hafta biraz daha karmaşıklaşıyor. Zafer neyi saklıyor, dedektif Haluk'a o saklı olan şeyi mi söyledi; her şey muâllak. Artık biraz olsun aydınlanmaya başlasa da, ışığında sorularımıza cevap bulsak...
Beklenen Kral
Aynen katılıyorum içimi okudunuz yani. Artık bazı noktalar aydınlanmalı yeter...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Gönül Hocam. :)
SilUmarım aydınlanmaya başlar artık...