Zor bir dönemden geçiyoruz ve bazen gerçekten ne diyeceğimizi, nasıl tepki verebileceğimizi bilemiyoruz... Böyle günlerde bir o yana bir bu yana öylece sallanırken, bir gerçek de şu ki; hayat devam ediyor. Kısacası, ateş hep düştüğü yeri yakıyor... Yapabileceğimiz tek şey hassasiyet gösterebilmek. En azından bir şeyleri göze sokmamak. Bu sebeple yeni bölümünün yayınlanacağı gün boyunca sosyal medyada zerre paylaşım yapmayıp -kanalla birlikte-, bölüm etiketi belirlemeyerek bu hassasiyeti gösteren Güneşin Kızları ekibini içtenlikle kutluyorum...
Bölüme geldiğimizdeyse yine oldukça heyecanlıydı. Tabi diğer bölümlerden farklı olarak sonunda bir dizi şok beklemiyordu bizi. Hatta bir şok olması gereken tablo olayı bile, neredeyse fos çıktı. Tabi o çizimin ardından bir şeyler olduysa bilmem. Lakin en çok dikkatimi çeken şey Haluk'un tavrıydı. Güneş'i çaresiz bırakmamak için elinden geleni yapması, on numaraydı...
12. Bölüm
Güneş'in içerisine düştüğü durum, neresinden bakarsak bakalım kolay değil. Zorlu bir gençlik geçirmiş, tecavüze uğramış ve evden kaçmak zorunda kalmış. İsmini, hayatını değişmek için adım atmış ama hamile kalmasıyla da her şey başa sarmış. Kısacası ismi değişmiş ama hayatı bir yere kadar aynı kalmış. Tabi okuyup öğretmen olarak ayakları üzerinde durması, gelecek için attığı her adımda kendisine sırtını yaslayabileceği bir dağ olmuş. Bununla birlikte de güçlü kalmayı başarmış. O yüzden ilk beş bölümü izlerken, geçmişi böyle çıkacak deseler inanmazdım. Haluk'u bile sindirebilecek bir karakterden bahsediyoruz neticede...
Bu geçmişten Haluk'un haberinin olmaması da ayrı bir konu. Böylesine bir takıntı besliyorken, geçmişini didik didik etmesi gerekirdi zamanında. Sevilay'ın tuttuğu dedektifin elinde olduğunu söylediği bilgilere tamah etmesine şaşırmadım dersem yalan olur yani... O bilgiler ne olabilir bilemiyorum ama tahmin ettiğim, tecavüze uğradığı gerçeği olacak. Bu da Haluk'u iyice delirtir. Zafer'e ne olduğu belirsiz ama eğer bir yerlerde yaşıyorsa, işte bu sefer onu öldürür... Eninde sonunda dedektif kimin için çalıştığını söylemek zorunda kaldığındaysa, ölüm sırası kime gelir bilemedim. Sevilay ve İnci nasıl oldu da Haluk'un eliyle koymuş gibi bulacağı birini dedektif diye tuttu acaba. Çiğ çiğ yer, çiğ çiğ. Hele de İnci... "Ayy Rağğğna abla"sı da kurtaramaz onu mâlum ki.
Bölüm boyunca hiç olmadığı kadar normal davranan Haluk, beni özellikle basın toplantısında iyice kazandı... Güneş'i öylesine savundu ki, bu anları dinleyen Sevilay bile sinirden kendinden geçti. Tüm aile ilk defa bir arada gerçekten iyi bir şey için bulunduğundan, bu sahnenin ayrıca bir önemli olduğunu not düşmeli. Malum daha önceki bir araya gelmelerinin sonu hep bir trajediyle bitmişti...
Trajedi demişken, Selin'in yaşadığı olayın hezimetiyle geçtiğimiz bölüm Ali'ye yaptığı öpücük oyunu da atlanmamalı. İlk başta gerçekten anlamadım. Zira yine kendisini hedef tahtasına koymak olurdu bu plân. Tabi bir montaj oyunuyla durumu lehine çevirebileceğini geçtiğimiz haftaki yazımda da dillendirmiştim... Bu sahneler yıkılmış bir kadının neler yapabileceğini ispat etmesi açısından başarılı. Bir sonraki bölümün kurgusuna da girmesini öneriyorum bu sebeple Selin'in...
Hazırladığı videoyu, kendisini affettirmek için elinden geldiğince romantik bir ambiyans kurmuş Ali'ye izlettirdi izlettirmesine ama pişman olması da dakika sürmedi. Ali'nin beklediği şekilde bir tepki vermemesi-ki yakıp yıkması bu durumda sıradan oluyor-, bir de söylediği o romantik şarkı düşüncelerini değiştirmesine sebep oldu. İçkili bir şekilde eve gelmesi, onu yatağına yatırması ve yanına uzanması ise beklediğimiz bir söylemi dile getirmesini sağladı Ali'nin. Gerçekten başarılı bir sarhoş sahnesiydi.
Selin'in Ali'nin ağzından onu sevdiğini duyması ise tüm dengeleri elbette değiştirdi. Büyük bir ihtimalle Ali de söylediğini hatırlıyor bence. Gözlerinde onu gördüm gibi. Tabi ayıkken söylemesi daha önemli. Bunu uzun vadede görür müyüz? Pek sanmıyorum...
Aşık olduğunu itiraf etmek de, aşık olmak da kolay değil mâlumunuz. Buradan hareketle de Savaş'ı Nazlı konusunda anlamak zorundayız. Evet hoşlanıyor ama kafasının bir köşesi hâlen aydınlanamayan Melisa meselesi sebebiyle kullanılamaz durumda. Ve aşk da o köşede duruyor... Nazlı'nın bastırmaları da bu sebeple çare değil. Çocukça hareketlerin içerisine giren Nazlı'nın bu tavırları da katlanılır gibi değil... Evet, yine bu bölüm boyunca Nazlı'dan pek de hoşlanmadığımı söyleyebilirim...
Ve yine evet, Savaş'ın duygularından emin olamayışı ve istiyormuş gibi gözüküp sürekli durumu yokuşa sürmesi can sıkıcı. Lakin Nazlı'nın yaptığı da pek farklı değil. Hem de elinde Savaş gibi güçlü bir sebep yok. Sadece çocukça tavrı besliyor zira onu... Bu sebeple biraz da kendine bakması lazım. Aynı durumda olsa, nasıl davranacağını düşünüp tartması da...
Melisa'nın ortaya çıkışı, yapamadıklarının pişmanlığını duymasını sağlayacaktır. Savaş'ın karakteri sebebiyle Melisa'nın birden ortaya çıkışını kabullenmesi güç. Onu affetmesi de. Bu saatten sonra sevgili olmaya devam etmeleri de imkansız. Verdiği ilk tepkiden bunu aldım; gerisi duygusal birikmişliklerinin patlamasıydı. Kendini toparladığında, mantıklı bir karara imza atacaktır. En azından bugüne kadar tanıdığımız Savaş, böyle yapardı... Nazlı dert etmesin, pes de etmesin. Bunu yapmayacağını bile bile yazmak biraz ironi ama umut dünyası, naparsın...
Benim bir yere koyamadığım tek kişi, Peri... Güneş, Zafer'in tecavüzüyle ikizlere hamile kalmış tamam da, daha sonra Peri'yi ondan yapmaya kalkmamıştır herhalde? Geçtiğimiz haftaya kadar Zafer'in çocuğu olarak Peri'yi görürken bu hafta bunun tam tersini düşünmek de, senaryonun bana acı sürprizi olsun...
Ahmet'in çizdiği tablonun sırrı, bir manzara resmi çizerken hudutlarına giren Güneş'i fark etmesi olarak sunuldu. Yani tanışıklık yok gibi gösterildi. Tabi daha sonra gidip de arkadaşlık kurdu mu bilmem. Ne zaman bunu öğreniriz, hiç bilmem. Her hafta olduğu gibi aynı şeyi tekrar etmekte fayda var; bekleyip göreceğiz.
Ve son olarak şehitlerimizin mekânı cennet olsun...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder