Adını aşk koyduğun duygunun bir takıntının ürünü olduğunu kabul etmek gerçekten zor olmalı. Altından başka başka yüzlerce sebep çıkma ihtimalini düşünmek, bunu dert etmek ya da her şeyle yüzleşmek de. Ancak, gerçeklerden kaçmak da çok zordur. Ne kadar inkâr etsen de, duyguların ve yaptıkların çelişir. Dedim ya, adını aşk koyduğun en başından beri bir takıntıdan ibaret olabilir...
19. Bölüm
Mertoğlu ailesinin tamamı için ruhsal bir bunalım içerisinde dersek, hiç de yanlış olmaz. Her birinin derininde ayrı bir dert ve problem saklı. Birisi şiddetle, birisi sanatla, birisi bağırıp çağırmakla, biri de her şeyi dert edinmekle bulmuş çareyi. İçlerine Güneş'le kızları girince bir kırılma yaşadılar ve şimdi de her hafta başka bir yöne savruluşlarını izliyoruz hep birlikte...
Haluk'un Güneş takıntısının, Ahmet'e olan nefretinden beslendiğini öğrendiğimizde şaşırmamıştık. Elinde sağlam bir hırs, nefret ve kin varmış çünkü. Peki ya Sevilay'ın Haluk takıntısı ne olacak?.. Nasıl Haluk, Güneş'e takıntılıysa o da Haluk'a bir o kadar büyük bir şiddetle takıntılı. Gözü hiçbir şey görmeyecek derecede hem de. Adam seni boğazlamış yahu, bu nasıl bir aşk?.. Buna aşk demek kadar büyük saçmalık olabilir mi? Düpedüz aptallık yaşadığı Sevilay'ın ve akıllanmak yerine, her geçen hafta biraz daha kendini kaybettiği/kaybedeceği kesin. Mertoğlu ailesinin eski ferdi olması, bu ruhsal sorunların genetik değil de bulaşıcı olduğunun da kanıtı gibi. Sanki onlarla yaşayanlar teneffüs ettikleri havadan bunu içlerine hapsediyorlar.
Güneş'in dönüşümü de bunun en büyük kanıtlarından mesela. Evet, geçmişte büyük zorluklar yaşamış bir kadın. İsmini, yaşamını değiştirmeye çalışmış ve bir şekilde başaramamış. İstemediği, kaçtığı hayatın içerisine döndüğünde, az da olsa devrelerini yakmasından doğal bir şey yok. Lâkin biz onu biraz daha tutarlı tanıdık. Tepkileri yönünden özellikle de. Bundan sebeple, şuan onun da yaşamaya başladığı değişim 'Mertoğlu Virüsü'nün gerçek bir habercisi niteliğinde. Yeri geldiğinde Haluk'u bile sindirecek dirayette bir kadından bahsediyoruz. Gözü döndüğünde, eline geçirdiği bıçağı eski kocasına saplayabilen... Bundan sonra onun da büyük kırılmalarını göreceğiz muhtemelen ve bunun ilk perdesi de Rana cephesinde sahnelenecek. Selin'e attığı tokatın bedelini ödemeden olmaz neticede...
Rana da tıpkı ailenin diğer fertleri gibi psikolojikman gidik. Her ne kadar içlerinde en güçlüleriymiş gibi duruyor olsa da, en ufak zorlukta verdiği tepkilerden aslında bambaşka bir ruh halinde olduğu ortaya çıkıyor. Selin'e attığı tokat aslında, Haluk'a atmak istediği tokattı. Hedefi başka ama niyeti tamamen aynıydı. Kontrol edemediği o büyük gücün hıncını çıkarttı. Güneş bunu öğrendiğinde de aynını kendisi yaşayacak. Güneş'in bağırıp çağırması bile yeri geldiğinde bir tokatın şiddetinden daha ağır olabiliyor. Rana'nın beklenen bu tepki sonrasında nasıl bir hale bürüneceği ise merak konusu.
Demir çubuk yutmuşçasına dik duruşu onu sadece güçlü gösteriyor, öyle yapmıyor... Şimdi karşısında bir de Savaş olacak. Melisa'nın onu hedef göstermesi sonrasında, Savaş'ın bundan sonraki tüm mücadelesi gerçekleri öğrenme derdine dönüşecek. Hâl böyle olunca da, onun Nazlı'dan biraz daha uzaklaştığını görebiliriz.
Bu bölümde mesela, neredeyse bir-iki sahnede yan yana geldiler ve onlar da bin bir başka konuya hizmet ettiğinden aslında ortada yine SavNaz yoktu. Yan yana bir bankta deniz kenarında oturuyorlar sanmamıza bile müsaade edilmeden, anladık ki tam da diplerinde Peri vardı... Birkaç bölümdür sahneleri kısılan çiftimizi, daha fena zamanlar bekleyebilir yani. Savaş'ın nasıl adım atacağı çokça önemli... Kuru kuru, "seviyorum" demekle olmuyor. Öylesine, "sevgiliyiz" demekle de. İcraat lazım kesinlikle...
Geçtiğimiz bölümlerde bu şanssızlığı yaşayan Ali ve Selin ise şimdi eskiye nazaran daha şanslılar. Daha çok yan yanalar ve her ne kadar ayrı kalmaya çalışıyor gibi gözükseler de aşktan yanıp tutuşuyorlar. Tuğçe'nin kötülük yaptım sanarak, içkilerine kattığı ilaç da bu sebeple Ali-Selin yakınlaşmasının bir yenisine aracılık etti.
Her ne kadar ertesi gün Selin hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davransa da, otel odasında Ali'nin onu görmediği bir anda elini dudaklarına götürüşü kaçmadı gözlerden. Dedim ya, sadece eskiye nazaran daha şanslı onlar. Bir şeyler yaşıyorlar evet ama bir devamlılığı yok; kopuk kopuk. Şimdi bir de okullar açılıyor-ki, yeni bir rakip de kapıda... Göreceğiz bakalım neler olacak bundan sonrasında...
Diziyle ilgili benim tek sıkıntım, soru işaretlerinin her hafta biraz daha artması ve verilecek cevapların da bir o kadar geciktirilmesi. Her hafta bir soru işaretiyle son buluyor ama çözdüğümüz şey çok az. Mesela Haluk'un Güneş takıntısının nasıl başladığını öğrendik ama psikiyatristinin neden kesin kez ondan uzak durmasını istediğini halen bir türlü öğrenemedik... Bu hafta da Zafer'in kızları inatla istemesinin altında başka bir neden olduğu ortaya çıktı. Nasıl güçlü bir nedense bu, Haluk bile ikna oldu ve ona Güneş'i şikayetten vazgeçerse yardım edeceği sözünü verdi. İyi hoş da, o neden neydi?. Ne zaman öğreneceğiz?..
Kanal D'de yayınlanan bir dizi için reytingler hiç bir kanalda olmadığı kadar sıkıntı. "Gözünün yaşına bakmıyor" derler ya, tamamen o hesap. Bu sebeple, bolca soru işareti ve gerilimle birlikte seyirciye cevap anahtarı da verilmeli artık. Dizinin reytinglerini toparlaması için bir şeyler yapılması şart yani. Evet, şahsen bir izleyici olarak bu haliyle de ben diziyi izlemeyi seviyorum. Ama genel kanının çok farklı olduğunu da görüyorum. Herkesi memnun eden bir gidişat-her ne kadar çok zor olsa da- ve reytingi yokuş yukarı çıkartacak bir ilerleme beklemekteyim. Senaristlerimize oldukça güveniyorum ben. Bakalım bundan sonrasında neler olacak; bekleyelim görelim...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder