Terk edilmek zordur. Hele hele de nikah masasında olanını hayâl etmek bile imkansız. Çünkü sadece için acımaz, utanırsın da. Düşündüğün tek şey kalp sızın da olmaz. Tam da bu sebepten, Sefer'i çok iyi anlıyorum. İçerisine girdiği kalıba binaen, oldukça alttan aldığı doğru ancak yine de Sema'nın gerçek derdinin ne olduğunu anlamalıydı. Gözlerinden okumalıydı, asıl söylemek istediklerinin o olmadığını... Anlayacağınız, Poyraz Karayel'de bu hafta yine her duygudan biraz vardı...
33. Bölüm
Sema'nın hastalığını ben bile kabullenebilmiş değilim. Öylesi bir karakterin sonunun kesinlikle bu olmaması gerektiği taraftarıyım. Yakışmıyor çünkü... Evet, hayat böyle. Bir gün iyiyken, bir gün yataktan çıkacak takât dahi bulamayabiliyoruz. Ama ne bileyim, ben Sema'ya böyle olmayı yakıştıramıyorum. En fenası da sezonun başında hortlayan, 'Mete'nin sağ kol olacağı' korkumun gerçekleşmesi. İyi yanı, en azından hayat onun için Sefer sebebiyle biraz zorlu olacak...
Nikah masasında terk eden Sema, edilen Sefer... Birisi yüzüğü, onu unutmak için satırla parmağını kopartarak çıkarttı; diğeri parmağından çıkartıp, unutmamak için kalbinin üstüne kolye yaptı. İkisi de bambaşka düşüncelere sahipti bunu yaparken. İkisinin de içi acıyor ama çare olacak bir deva bulamıyorlardı. Sema, böylesi bir karar almakta haklıydı. Yalnız uygulayış biçimi çok zamansız oldu. Bu yüzden de Sefer'in karşı karşıya kaldığı durumu kabullenmesini bekleyemeyiz. Elbette dağları devirecek bir sinirle yüklenmeliydi.
Tek beklentim, ne olursa olsun Sema'nın söylemlerinin doğru olmadığına inanması olurdu. Gerçek nedeni ortaya çıkartmak için mücadele etmesini beklerdim. Gidip de parmağını satırla kopartması en uç noktaydı. Sema'ya zarar veremeyeceğinden, kendine zarar verdi. İnsanın gözü dönmeye görsün işte...
Sema, böylesi sert bir üslup kullanmalı mıydı?.. Başka türlü kendinden uzak tutamayacağını biliyordu belki... Belki de "Seni sevmeyi denedim ama başaramadım" diyerek, en büyük zararı verebileceğinin farkındaydı. Öyle de oldu... Hâl böyle olunca, Sefer'i de Dafne'ye altın tepside sunmuş oldu. Sırf Sema'ya inadından bile onları nikah masasında görebiliriz. Sefer'in kafasına koyduğunu yapar hali mâlumunuz. Hele de, Mete ve Sema'nın malikanedeki sarılmasını yanlış anlamışken...
Mete, sezonun başında tam da korktuğumuz o yerde. Bahri'nin artık hukuk işlerine o bakacak. Artık, onun sağ kolu formunda dolaşacak. Bu işin nereye kadar süreceğini bilemiyorum ama her zaman Sefer'i ensesinde hissedecek olması güzel. Hep dedim, yine diyeceğim. Onda, ortaya çıkmayı bekleyen bir karanlık seziyorum. Nedense bir türlü masum ve bu kadar iyi yürekli bir adam olduğuna inanmıyorum. Bakalım, zaman ne gösterecek bize...
Onun aracılığıyla bu bölüm iki insan da öldü. Tabi adamın suçu yok, her şeyin sorumlusu Ayşegül... İstemeden kendisini hep belanın içerisinde buluyor artık. Poyraz'ın laneti ona sıçramış gibi. Etrafında ölüm kol geziyor... Bu sezon onun en büyük şanssızlığı da o. Adil'in her yerde karşılarına çıkması ve gevşek halinden daralan olarak, ilk bakışta savcıya koşmakta haklı gibi duruyor. Ama yine de, daha akılcı davranmasını beklerdim. Yaptığının ucunun nereye dokunacağını iyi tartmasını da...
Savcının inanmak istemediği bu gerçek, sonu oldu. Lâkin iyi kurgulanmış bir plânla, hem savcıya bilgiyi verenin Ayşegül olmadığı düşünüldü hem de amirin Adil'e çalıştığı garantilendi. Resmen bir taşla iki kuş!.. Poyraz'ın zekasına sağlık diyorum buradan...
Türk dizi aleminin en farklı aşıkları onlar. Gerçekten öyleler. Her sahnelerinde bu düşüncem daha da kabarıyor. Ayşegül ve Poyraz'a yazdığı her sahne için Ethem Özışık'a ayrı ayrı methiyeler düzebilirim. Onları canlandıran ikiliye değinmiyorum bile... Ha bu arada Sema noktasında kızgınlığım bâki Özışık, üzgünüm...
Üzgün olmak yetmiyor bazen, kırgın olmak da... Çaresizlik, yokluk, içinden çıkılamayan bir sürü olumsuz düşünce... Begüm devreleri yaktı ama birden olmadı. Sırayla, inci gibi dizi dizi önüne sıralandılar. Bir yerden sonra böylesi bir hâle bürünmesi çok normaldi. Kendine bulduğu kurban da, uzun süredir içinde biriktirdiği kinin dışa vurumu oldu.
Poyraz'ın kendinden uzaklaşmasının sebebinin, sadece Ayşegül olmadığın ikna olmazdı neticede. Ona doğrulttuğu bıçakla işi nereye vardırır bilemiyorum. Lâkin, şu bir gerçek ki Şebnem Hassanisoughi döktürüyor. Emeğine sağlık...
Yılan... Dizideki karakterleri bir bir akla getirince, birden zihinde o beliriyor değil mi?. Evet, evet Songül'den bahsediyorum. Kadın tam da Sadreddin'in dediği gibi, şeytanın dünya şubesi... Her türlü hinlik, pislik yapabilme potansiyeli var. Sadreddin'in peşine takıldığı kadını bile o ayarlamış ki, tek derdi ondan boşanıp bol para içinde zevk sefa sürmek... Diyorum ya, tam bir yılan...
Güzel bir bölümdü, itiraf ediyorum. Gözümü ekrandan alamadım. Su gibi de aktı. Umarım bu çizgisini daima korur. Sema noktasında daha ılımlı bir rota çizilmesi gerektiğine hâlâ delicesine inandığımı da belirtmeliyim. Sevgili Özışık, öyle hoyrat kullanmayın karakteri rica ederim...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder