Sürekli bir hesaplaşma halinden, daimi bir şaşırma eksenine doğru kaymakta Poyraz Karayel. Her yeni karakterin getirdiği hikâye, hem acıyı taşımakta beraberinde hem de yeni bir kapı aralamakta. O kapı bazen acı sürprizlere açılırken, bazen uzun zamandır beklediğin karşılaşmanın ta kendisi olabiliyor. Bildiğin gerçeklerin yanlış olduğunu öğrendikten sonra, tüm dengeler de değişiveriyor...
40. Bölüm
Sezona Adil Topal'la başlamış, Ufuk'un ondan nasıl daha zeki ve korkusuz olduğunu çokça dert edinmiştik. Adamı kendinden daha hin olan bir patronun sonu, pek de iyi olmaz neticede. Sonunda Ufuk'u Bahri halletti, Adil dediğimiz adamın da çakma olduğunu öğrendik. Çakma Adil'in yüzsüzlüğüne şaşırıp, cenazesine kimsenin gelmemesine isyan edişine kızdık derken; şimdi karşımızda gerçek Adil Topal durmakta. Tıpkı Bahri baba gibi. Ağır mı ağır bir kişilik olduğunu anlamak için bir bölüm boyu izlemeye hiç gerek yoktu. Ama aklıma şu soru da gelmiyor değil; bu ağır yapı, biraz da babacan hâl her türlü pisliğe bulaşmış bir insan için çok fazla değil mi?..
Macit Koper, Poyraz Karayel'e hoş geldi. En son Hatırla Gönül'de yine böyle etkili ve çokça kötü bir mafya babasını canlandırmaktaydı. Lâkin yine de buradaki rol daha kirli. Bahri'ye ilk bakışta tavır olarak çokça benzeyen birinin, böylesi kötü olmasını kabullenebilecek miyiz göreceğiz. Bakalım, belki de bildiğimiz her şey aslında bambaşka çıkar. Az mı ters köşeye yatırıldık sanki?..
Poyraz'ın bundan sonra neler yapacağı da ayrı mesele. Başındaki dertler zaten bir değilken, sayının sürekli katlanarak artması da can sıkıcı haliyle. En son Selin'in babasının peşine düşüp gerçek Adil'e ulaşmak için uğraşırken, adamın Selin'i kendisine emanet ederek ölüşünü izledik. O mesele dallanıp budaklanacak yani. Olan da Ayşegül'le aşklarına olacak. Zira, en ufak kuşkuda bunca kıskanan Ayşegül'ün bu 'emanet' meselesiyle çıldırmaması içten bile değil.
Benim ilgilendiğim nokta ise bu tür kıskançlıkların ortaya çıkardığı komik haller. Hem Ayşegül hem de Poyraz'ın yan yana geldikleri her sahne resmen katılarak gülme sebebiydi. Ayşegül'ün arabasının önüne 'kıyamaz' diye dikilmesi ama acımasız bir gaz dokunuşuyla yere kapaklanması gibi Poyraz'ın hayatı da aslında. Umduğu şeylerin hep tersiyle karşılaşmak kaderi olmuş gibi. Bakalım Selin bu aşkın neresinde olacak bundan sonrasında...
Sema-Sefer cephesi de oradan daha az karışık değil. Sefer her ne kadar Sema'nın hastalığı sorun değilmiş gibi davransa da, daha ilk mücadelede biraz tırsmış gibi bir izlenim aldım. Onun yanında sonuna kadar duracağından zerre şüphem yok lâkin, bu tam da Sema'nın korktuğu gibi sadece 'yanında olmak zorunda hissettiği' için mi olacak çokça merak etmekteyim. Meyhane sahnesinden hafif öyle bir his aldım gibi. Umarım yanılırım...
Yanılmak istediğim bir diğer nokta, Songül'e 'hiçbir şey olmaz' varsayımım. Bir karakterin bu kadar dört ayağı üzerine düşmesi, bir yerden sonra can sıkıcı oluyor... Ümran'ın öz güven dolu bir edayla onu alt etmeye çalışması çok tatlı bir girişim ama yetmez. Bir süre sonra mutlaka Ümran'ı bastıracaktır. Onu zapturapt altına almak için kesinlikle Sadreddin'in her şeyi öğrenmesi şart. Eğer son anda restorana yetişir de, İpek'i olay çıkartarak susturmayı başarırsa artık YUH! derim. Sadreddin'e de harbi yazık. Hem İpek hem de Songül tarafından yeterince aptal yerine koyuldu bence. Bundan sonra ipleri yeniden eline alması şart. Zaten artık istese de eskisi gibi kötü, acımasız Sadreddin olamaz. Lehine kullansın bildiği her şeyi, onunla da yetinir. Bu sezon o da çok değişti mâlum...
Değişmeyen bir şey varsa o da, Zülfikar'ın aşk defteri. Hep mi üzeri çizik çizik olur? Hep mi sayfaları kopartılmış, parçalanmış bir köşede durur. Zamanında nasıl Çiğdem'i bugün aldatan adamın kollarına ittiyse, bugün de onun başına aynısı Meltem tarafından gelmekte. O da çok sevdiği halde Zülfikar'ı amansızca Çiğdem'e itiyor. Çiğdem'in her şeyin sorumlusu olarak Zülfikar'ı görmesi, "Hapisten çıkmanı beklemiyordum" diyerek de sanki on yıl içeride yatmış, bu da beklemekten helak olup evlenmiş izlenimi yaratması dev can sıkıcı. Rica ediyorum Meltem daha fazla Zülfikarlık yapmasın ve çılgın karakterini konuştursun. Çiğdem defteri de ilelebet kapansın...
Peki gelecek bölümde Ayşegül'e ne olur? Açıkçası bir şey olmayacağını umuyorum... Begüm'ün şuursuzluğunun geldiği son noktaydı, Ayşegül'ü dövdürtme fikri. Bununla elde edebileceği hiçbir şey olmadığının, aksine Poyraz'la onu daha çok yakınlaştıracak bir hamle olduğunun farkında bile değil. Belki de 'battı balık yan gider' diyordur kim bilir? Karakterin bu ruhu bozuk hali neye hizmet ediyor bilemiyorum ama sırf sorun çıkartmak için çıkartıyor izlenimi, derinliğine hiç yakışmıyor. Eskiden de tıpkı böyle kötüydü ama altı daha doluydu yaptığı her şeyin. Bir tutarlılığı vardı. Şimdi her şey baştan savma gibi ne yazık ki...
Beklenen Kral
benim şöyle bir teorim var, ne dersiniz merak etmekteyim:
YanıtlaSilmalum, hastanedeki bakteri sebebiyle ayşegül'ün kanı alındı.. senaryoya boşu boşuna böyle bir sahne koyduklarını hiç sanmıyorum; bence ayşegül'ün hamile olma olasılığı yüksek, ve fakat yediği dayak sebebiyle ayşegül bebeğini düşürür, bu da selin travması üzerine daha da sert bir darbe olur kendisi için..
(ya da senaryoda sürekli bir yerden bir patlak verdiği için ben iyice paranoyak oldum?!)