Bilinen gerçeklerin yine değiştiği, bir yerde hayâl kırıklığını bir yerdeyse mutlu sonu getirdiği bir bölümle ekrana geldi bu hafta; Poyraz Karayel. Kan testi meselesi çözüldü; bir yerde düşündüğüm gibi ama daha trajik bir sonuç çıktı ortaya. Her şeyin tepe taklak olma ihtimalini peşinde getirerek... Sema'nın hastalığının doğurduğu buhranlar da artık sona erdi. O şaşkındı erdiğine ama mutlu sona yeniden yaklaşmayı başardı...
39. Bölüm
Poyraz'ın Adil'i vurması ardından suçlanmasının ne kadar gereksiz olduğunu belirtmiştim geçen haftaki yorumumda. Tabi ben rol yeteneğini tamamen unutmuşum bundan şikayet ederken... Aslında her şey, tam da onun plânıymış. Adil'in kaçması, vurulması, -sözde- ölmesi... DNA testinin sonucunda Poyraz'ın babası olmadığı ortaya çıktı muhtemelen diye düşünürken de, her şeyin tümden bambaşka olduğunu öğrendik. O ne İsmail Karayel'miş, ne de Adil Topal... Şaşırdım mı? Evet... Ama aklıma, Bahri'nin onu İsmail Karayel olarak televizyonda ilk gördüğü an geldi hemen. Aradan baya zaman geçmiş olmasına karşın nasıl olur da hiç tanımaz diye hayıflanmıştım. Şükür ki bunama başlangıcı söz konusu değilmiş Bahri'de. Ama gerçek Adil kimmiş, hiç ortaya çıkar mı; bilinmez. Hepsini izleyip göreceğiz...
Benim takıldığım asıl nokta, adının ne olduğunu dahi bilmediğimiz çakma Adil'in arsızlığı oldu. Adam cenazesine kimsenin gelmemesine içerlemesinden bahsediyor. Hani DNA ve kan grupları tersini söylemese, Poyraz'ın trollüğünü ondan aldığını bile iddia edebilirdim. Bakalım bundan sonra hikâyeye nasıl hizmet edecek. Kızı üzerinden Turgut'a onun aracılığıyla da gerçek Adil'e Poyraz ulaşabilir mi bilmem ama tüm bu karmaşanın içerisinde kesinlikle çakma Adil'i görmek isterim. Özkan Uğur istemsiz keyif veriyor zira bünyeme.
Gelelim aşıklarımıza... Ayşegül ve Poyraz arasındaki 'aşk' çekişmesinin kıskançlıkla harmanlanması çok iyi fikir oldu belirtmeliyim. Poyraz'ın zamanında Mete'yi kıskanmalarından daha tatlı ve seyir keyfi veren bir tarafı vardı. Şekilden şekle giren ifadeleri ve her durumda üste çıkmaya meyilli Poyraz'ı alt etme isteği şahaneydi. Selin'i kıskanmakta çok haklı. Güzel kız Allah için. Ama tüm gerçeği, kıskanılma hali hoşuna gidiyormuş edasıyla ondan saklayınca; eninde sonunda işlerin içinden çıkılmaz bir hâle gelebileceğini de anlamalıydı Poyraz efendi.
Tamam hadi, "Adil ölmedi. Aslında o Adil de, benim babam da değilmiş. Şimdi Selin üzerinden Turgut'a ondan da Adil'e ulaşmak istiyorum" dese herhalde bu sefer Ayşegül düşüp bayılırdı. Anlatmaması tam da bundan mâkul. Ancak yine de, bu kadar gözüne gözüne sokmasına gerek var mıydı?.. Daha önceki her şeyi sinesine çeken Ayşegül'ün, Burada Laf Çok-Mesut Yar bölüme konuk olmuştu. Çok da güzel olmuş- yayını ve üzerine bir de onu eve getirip, 'yersiz' koruma cümleleri sarf etmesini sinesine çekebileceğini sanmıyorum. Poyraz ya gerçeği anlatacak ya da aradaki ipler bir süreliğine kopacak. Son ihtimaleyse şahsen hiç 'ihtimal' vermiyorum...
Sezonun başından beri dizinin sıkı takipçilerinin büyük bir dert edinmesine sebep olmuştu, Sema'nın hastalığı. Ona bunu konduramamak bir yana, karakterin silikleşme ihtimali büyük bir çekince sebebiydi. Nitekim, tam da bu durumun hazırlıkları yapılmaya başlanmıştı. En başta da Mete getirilerek. Bir ara hastalık olmayacak da dedik, yine yanıldık. Yetmedi, iş nikaha kadar geldikten sonra Sefer'i öylece bırakmasını izledik. İnatla, bir türlü gerçeği söylememesine kızdık. Bir yerden sonra onunla empati kurmayı da bıraktı(m)k.
Sonunda tam da Dafne'den Sefer gerçeği öğrendiğinde, kıskançlığı nirvanaya çıkan Sema söyledi olan biteni. Aldığı karşılık da, bu zamana kadar ki sessizliğinin bedeli sayılsın. Zaten çok da uzun sürmedi, aşkları kaldığı yerden devam etmesi için nikah masası yeniden kuruldu şükür. Sefer'le birlikte hastalığını nasıl yaşayacak, ne hallere düşecek göreceğiz...
Daha neler neler göreceğiz?.. Aslında Azra Akın'ın diziye tekrar dönmesiyle, kotam birden full doldu gibi. Çiğdem'in yeniden ortaya çıkmasının hikâyeye ne gibi bir katkısı olacak, Zülfikar-Meltem birlikteliği için doğrudan meze mi yapılacak bilemiyorum ama bu durumdan hoşlanmadım. Uzun süre mi, konuk mu karakter çokça meraklardayım...
Bir diğer merak ettiğim mevzu, Songül'ün daha ne kadar dört ayağı üzerine düşeceği noktasında. Arkadaş, bir kadın her derdin içerisinden mi tereyağından kıl çeker gibi kurtulur. Sadreddin'in takığını ayarla, adam kıza aşık olsun, sen ondan hesap sormanın derdine düş ve yine de hiç izini belli etme. Bakalım bildiği gerçeği ortaya çıkartacak mı, yoksa Sadreddin'in duygularıyla oynandığıyla mı kalacak. Sadreddin'de bir düzelme gördüğümden son zamanlarda yersiz bir şefkat doluyum ona; hayrolsun...
Ve son olarak Bahri-Despina ilişkisi... Dün bölüm sırasında Despina ile ilgili dev bir teori duydum ve olursa ters köşenin gerçekten âlâsı olur diyorum. Teoriyi bir kenara bıraktığımızda, aşklarına engel olan Bahri'nin 'öldürme potansiyeli' bir tık geri gitti. Despina'nın Mete'yi öldüren camgözün adalete teslim edilmesini istemesi ve kurtulacağını bile bile Bahri'nin sözünü yerine getirmesi şık bir hareketti. Ama şunu not etmek lazım ki, Despina'nın içerisinde dışarıya çıkmayı bekleyen bir karanlık var gibi. İşte tam da bu durum, o teori ile ilgili. Bu durumu hikâye içerisinde yakalamaya başlarsam, açıklayacağım. Sazan denmesin sonra zat-ı alime müsadenizle...
Sonuç olarak, keyif aldığım bir bölüm oldu. İnadına Aşk hariç diğer rakiplerinin yeni bölümünün olmaması, diziye yarayacaktır. Yüksek oranda reyting alması olası. Onun da reytingleri sıkıntılı mâlum. Belirli bir çizgiyi yakalayamadı. Her hafta farklı bir rota çiziyor. Umarım Poyraz Karayel'den başka tek bir alternatifi olan izleyici, diziye bakmış ve bundan sonra çarşambalarını ayırmaya karar vermiştir. Bakalım, bekleyip göreceğiz hepsini...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder