Yoksulluğun ve yoksunluğun nasıl bir duygu olduğunu gösteren ama olması gerekenden bambaşka bir profile bürünmüş baş karakteri önümüze itekleyerek, yaşadığı hiçbir şeye üzülmememizi de sağlayan ilginç bir dizi; Hayat Şarkısı. Sanırım Türk yapımı olsa bu kadar fazla trajediye kaçılmaz, biraz empati kurmamıza izin verilirdi. Lâkin günümüz dizi sektörünün önemli açığını kapatan Kore'den uyarlama olunca, baş karakter sinir krizlerimizin tetikleyicisi oluverdi...
Kadro
Dizinin kemik kadrosu, Burcu Biricik (Hülya), Birkan Sokullu (Kerim), Tayanç Ayaydın (Hüseyin), Ecem Özkaya (Melek), Ahmet Mümtaz Taylan (Bayram), Seray Gözler (Süheyla), Deniz Hamzaoğlu (Kaya) ve Pelin Öztekin'den (Zeynep) oluşmakta. Karakterlerin küçüklüklerini ise, Sibel Melek Arat (Küçük Hülya), Taha Yusuf Tan (Küçük Kerim), Aden Duru Odak (Küçük Melek) ve Elif Sevinç (Küçük Nilay) canlandırıyor. Kore yapımı Flames Of Desire-Yalnız konusuna bakınca uyarlarken biraz fazla değişikliğe gidildiğini gördüm-'den Mahinur Ergun'un uyarladığı dizinin yönetmen koltuğunda oturan isim ise Cem Karcı. İkinci Bahar, Sıla, Merhamet gibi Türk televizyon tarihinin önemli yapımlarıyla buluşmamızı sağlayan Most Production imzası taşıdığını da not düşmeden olmaz.
Çocukken mi kahrı daha çekilir oluyoruz acaba?
Çocukluğunuzda yaşadığınız önemli kırılmalar belirler çoğu zaman geleceğinizi. Ne istediğinizi, beklediğinizi düşünmenizde mesele. Gerisi de azminiz ve şansın size getirdikleriyle ilgili... Küçük Hülya'ya gerçekten çok üzüldüm. O minicik bedeninde kocaman bir hırs taşıması da çok hoşuma gitti. Herkesin yaka silktiği biri gibi dursa da, yaşadıklarına isyanı olan yaptıkları zerre batmadı. Hatta çoğu an güldürmeyi de başardı. Lâkin Hülya ne zaman büyüdü, o zaman işin rengi de değişmeye başladı. Yaptıkları artık yaşadıklarına isyan değil, tamamen büyük bir hırsın tufanıydı. Ve elbette kabul edilebilir, desteklenir, onay verilir hiçbir yanı da yoktu...
Hikâye
Birbirlerinden asla ayrılmayan, zıt düşmeyen kan kardeşler Bayram ve Salih, gün gelmiş kalplerinde yanan aşk ateşiyle, birbirlerine düşman bir halde apayrı diyarlara savrulmuş. Birisi varlığın tam göbeğine düşerken, diğeri yoksulluğun içerisinde ne kadar çok çıkmaya uğraşsa da hep dibe batmış. Yıllar sonra Bayram, eski dostu, kan kardeşi Salih'e olan borcunu misliyle ödemek için oğlu Kerim'le yola düşmüş. Getirdiği parayı almayınca da ona, oğlu Kerim'e, büyük kızı Melek'i alacağının sözünü vermiş. Lâkin Melek'in küçüğü, köyün belalısı Hülya, Kerim'e çoktan göz koymuş ve evlenmeye ant bile içmiş. Öyle ki, onun büyüyünce Melek'le evleneceğini öğrendiğinde cam çerçeve indirecek kadar dellenmiş. O an safça, çocuksu ve komik gelen bu anekdot, daha sonra kabul edilemez bir trajedi zincirinin ilk halkası oluvermiş...
Aradan yıllar yıllar geçmiş ve Bayram sözünü tutmak için, bu evlilikte hiç gönlü olmayan Kerim'le tekrar yola düşmüş. Melek'in de kendisi gibi evlenmeye niyeti olmadığını öğrendiğinde Kerim rahatlamış ama onu elde etmek için her şeyi yapmaya meyilli Hülya, çoktan kirli oyununu tezgahlamış bile...
Melek'e çocukluğundan beri aşık olan babasının çırağına kafayı çektirmiş ve onunla konuşması için gazlayıp evlerine sokuvermiş. Kerim'le buluşmasından sonra eve dönen Melek ise çaresizce bu tuzağın içerisine çekilmiş. Ardından olanlar tahmin edeceğiniz gibi... Hülya tüm köyü ayağa kaldırır ve ablasının namusunu zengin bir adamla evlenmek uğruna ayaklar altına alır. Ama bununla yetinmediğini, kalp krizinden babası öldüğünde anlarız. Bir de katil olmuştur...
Cenaze sırasında bile gözü Kerim'de olan Hülya'nın amacı nettir ve ulaşır. Melek'i namusu kirlendi diye almaktan vazgeçen Bayram, kan kardeşine sözünü tutmuş olmak için Hülya'yı Kerim'e almaya karar verir. Ne yaparsa yapsın kendisiyle evlenmekten vazgeçiremediği Hülya ile sonunda zorla nikah masasına oturan Kerim ise evliliğin hemen ertesinde, uçağa atlayıp Almanya'ya aşkına ve bilmediği bir aylık bebeğine kaçar.
Tabi Hülya bu durur mu, peşinden Almanya'ya gider. Sevgilisine her şeyi misliyle abartarak anlatır ve hiç bitmeyen bir kabus gibi, eve gelen Kerim'in karşısında dikiliverir... Bundan sonrasıysa ikinci bölüm ve sonrasına saklı. Ama Hülya'yı az çok tanıdıysak ortalığı karıştırmaktan asla vazgeçmeyeceğinden eminiz.
Çıkarımlar
Hülya'nın iki dediğinden biri yalan. Elbette bunun tohumlarını ekmeyecek. Bir şekilde tökezlemesine tutunacağız herhalde. Çünkü, izlemek için şartlanacak başka hiçbir argüman yok elimizde. Başrol hiç kötü olur mu demeyin, bakın oluyormuş işte... Melek'in baktığı bebeğin, gördüğü rüyadan işkille Hülya'nın olma ihtimali çok yüksek. Buna kimse de şaşırmaz. İstanbul'a okumaya gittiğini ve birçok soruna karıştığını gördük. Çocuk da yapmasına engel bir durum yok yani ortada. Bebeğe gizlice bakıldığını da düşündüğümüzde, durum bunu resmediyor. Tabi zamanla anlayacağız ve ona karşı bir koz olacak mı göreceğiz. Hülya'yı pas geçtiğimiz için sevdiğimiz kişi Melek olacak. Kerim'in abisi Hüseyin ile bir aşkın içerisine düşecek gibi geliyor bana ama bir bakmışsınız Kerim'in kendisi ona aşık oluvermiş. Elbette bunu da zamanla göreceğiz. Bu arada evet, dizinin orijinalini hiç izlemedim...
Eleştiri-yorum-
Burcu Biricik her oyuncunun kolay kolay kabul etmeyeceği bir karakteri giyiyor ve çok başarılı. Söyleyebileceğim olumsuz tek bir kelâm dahi yok... Ahmet Mümtaz Taylan ve ilk bölüm konuk olarak katılan Ahmet Saraçoğlu da resmen döktürmüş. Zaten ikisini de eleştirmek haddime değil. Saygıyla eğiliyorum önlerinde... Birkan Sokullu'nun biraz daha duyguyu geçirmesi gerekirmiş gibi hissetmekle birlikte, başarılı olduğunu söyleyebilirim. Ama duygu gerçekten eksikti... Ecem Özkaya ise özellikle Hülya'yı evden kovduğu sahnede çok başarılıydı. Çaresizliği gözleriyle anlattığı mezar sahnesinde de çokça etkilendim. Ama alkışlar kime derseniz; küçük Hülya, Sibel Melek Arat'a derim... O nasıl tatlı bir performanstır. Hiç sırıtmadan ve bir o kadar da dev oynadı ki ağzım açık izledim. Geleceği çokça parlak... Tayanç Ayaydın, Pelin Öztekin, Seray Gözler ile ilgili ilk bölümden yorum yapmak içinse erken. Tabi performanslarından emin olduğumu da not düşmeliyim...
Son dönemde başlayanlar içerisinde en beğendiğim iş oldu diyebilirim Hayat Şarkısı. Bölümün başları çok durağandı ve sanki hikâye akmıyormuş gibi gözüktü ama hiç sıkmadı. İkinci kısım ise çok güzel aktı. Uzun lafın kısası herkesin eline, emeğine sağlık. Bol şans ve reytingler...
Beklenen Kral
cok guzel anlatmissin yine...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Görkem. Senin yazını okudum ben de yazmadan önce ve çok iyiydi. Ellerine sağlık. :)
Sil