Bir deterjan reklamının klozet mikrobundan, Okan Bayülgen'in sesiyle yıllarca dinlediğimiz; "Kötüyüm ben kötüyüm, herkesi hasta ederim" sözlerinin beynimde dolandığı bir bölümdü izlediğimiz. Bunu neden söyledim? Çünkü o mikrobun bile kötülüğü daha sahici. Daha inandırıcı, daha tatmin edici. En önemlisi de klozeti ağzından salyalar aka aka kirletirken daha tutarlı görünüyor... Her hafta Adil'e giydirerek açmak istemiyorum bölüm yorumlarını ama bu kötülükten artık rahatsız olmaya başladım...
45. Bölüm
Adil Topal, kötü mü kötü bir karakter. Bahri karısını elinden almış, bir de bunu bir güzel tavuk gibi haşlamış. Bir erkek için ilk neden bile büyük bir kin beslemek için yeterli. Oraya kadar tatmin olmuş vaziyetteyim. Ama bu kötülüğü kullanış biçimi ve doyumsuzluğu o kadar arşa çıkmış durumdaki, bir yerden sonra hiçbirini mantık zincirine oturtamıyorum. Adil Bahri'den bağımsız olarak, neden bu kadar kötü gerçekten? Küçükken topu inşaata mı kaçmış, ne olmuş? Neden böylesi bir karaktere inanmak zorunda bırakılıyoruz? Daha tutarlı olamaz mı?.. Ben bir insanın hayatını safi kötülük yapmak üzerine kurmuş olacağına inanmıyorum. Bu kadar da olamaz, olmamalı. Göründüğü her sahnede başka bir hinlik peşinde dolaşmamalı. Böyle olacaksa da, biraz daha inandırıcı ve tatmin edici olmalı.
Geçtiğimiz haftaki yorumumda bahsetmiştim. Biz, Adil'i lap diye görüp tanımadan önce biraz nasıl Adil Topal olduğunu, sislerin arkasında saklanıp da her an herkesin yanında olabilirmiş kıvamında nasıl hareket ettiğini görmeliydik. Gökten düşme bir şekilde "kötü" olarak yansıtıldı ve bu yansıtılmaya eş şekilde sürekli kötülük yapıyor. Ama bu zincirin sadece son halkasını gördüğümüz için bir şeyler gevşemeye başlıyor. İnandırıcılık da hâl böyle olunca bir kenara itekleniyor. Ya flashbackler marifetiyle bize Adil'in geçmişi, bu gücü nasıl edindiği, neden hayatını sadece kötülük yapmaya adadığı gösterilsin ya da çok rica edeceğim artık bu kadar kötü olmasın. Ne heyecanı, ne de katlanılır yanı kalmadı çünkü. O çocuktan ne istedin be insan azmanı! "Sus açma ağzını" desen, konuşmayı dahi unuturdu. İçin çıksın!..
Sadreddin'in kurtulup kurtulmadığı saklı kaldı bölüm içerisinde. Bu durumu ya birkaç zaman sürümcemede bırakmak niyetindeler ya da Ali İl gerçekten New York'a gitti. Hani karakter ayrılmamış olsa, ameliyat sırasında ya da yoğun bakımda birkaç saniyeliğine de olsa gösterilmesi gerekirdi. Şimdiye kadar bunun tersi bir örneği hatırlamıyorum ben hiçbir dizide. Hiç olmadı Amerika'da çok önemli bir işi var ve halledip hemencecik gelecektir belki.
Nedir ne değildir bilemiyoruz lâkin, asla ve kat'a Sadreddin'in öldürülmesi taraftarı değilim. Kurşunlar çıkmış, ameliyattan çıkmış ya bu da yeter de artar kurtulması için. Hem de tam Songül kendi kalesine devasa bir gol atmışken...
İpek ile yeniden birlikte olmak için güzel bir fırsat geçti eline. Songül'ün Bahri'nin yanında 'kocasına sahip çıkan kadın' imajı yaratıcam diye rezil oluşu kadar mutlu etmez bizi ama olsun. Varsın bu durumdan sadece Sadreddin mutlu olsun. Songül ise kendi kendini yesin dursun. Başka bir şey yemesini önerirdim ama onun için de terbiyeme şükretsin. Bakalım Bahri, İpek'i onun tuttuğunu öğrendikten sonraki aşamada nasıl bir tavır takınacak. Songül yine son anda bir sebeple dertten sıyrılacak mı, yoksa bu sefer dibe doğru batmaya mı başlayacak göreceğiz.
Poyraz ve Ayşegül cephesi ise bu ara biraz sancılı. Ayşegül'ün yaşadığı dramatik olayın stresine veriyorum tüm bunları. Tabi Poyraz da az suçlu, vurdumduymaz değil ama yine de bu kadar suçlanmayı hak etmiyor. Yerinde kim olsa, eline sevdiğine zarar veren kişi geçtiğinde cezasını keserdi.
Sorun şu ki bu ceza kesme meselesi, başta yine Ayşegül olmak üzere Salih'e de sıçradı. Ve çocuk Adil'in sözde Poyraz'ı korumak istemesi efektli, emniyet amirinin sadakatini sınama asıl amacıyla ölümle kucaklaştı. Ayşegül bunu öğrense herhalde Poyraz'a olan siniri biraz daha artar. Bunca şeyin altından Poyraz nasıl kalkar, o da muamma. Adamı resmen tüketti Adil birkaç zaman içerisinde. Aylar, yıllar geçtiğinde ne halde olur düşünmek dahi istemiyorum. Evet, Adil belasından uzunca bir süre kurtulacağımızı hiç sanmıyorum.
Peki varlığının hüküm sürdüğü her yerde kol gezen ölümü ne yapacağız? Meltem de köşeye sıkıştı ve ölümle burun buruna. Onu da mı kaybedeceğiz? Zülfikar'ı yine yeni yeniden mi yıkık vaziyette izleyeceğiz? Ne olacak meraklardayım. Son anda bir şekilde kurtulacağını düşünüyorum. Ha belirteyim; Zülfikar camdan içeri Superman edasında dalsa dahi sorgulamam tatlı tatlı izler, şehvetle yazıveririm...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder