İstanbul Sokakları: İlk bakış - Beklenen Kral

19 Nisan 2016 Salı

İstanbul Sokakları: İlk bakış


Yaz sezonu yaklaşırken, daha çok romantik komedilerin baskın olduğu bir sezonun bizi beklediği mâlumunuz. Lâkin Show TV yayına çıkardığı son iki yapımıyla, bu genellemenin dışında kalacağını şimdiden gösterdi. Geçtiğimiz cumartesi başlayan Oyunbozan onlardan birincisiyken, pazartesi günü başlayan İstanbul Sokakları da kanalın bu yaz için ekrana çıkardığı ikinci dram yapımı... Yayınlanan ilk iki tanıtımını hiç sevmemiş; şiirle, şarkıyla nasıl seyirciyi çekmeyi plânladıklarını da anlamamıştım. Ancak daha sonra yayınlanan üçüncü tanıtımla birlikte, Yeşilçam tadında bir dizinin bizi beklediğini, ilgi çekici bir yanı da olduğunu gördük. O yüzden ekran karşısına büyük bir merak ve beklentiyle oturduğumu da söylemeliyim...

Kemik kadro

Dizinin kadrosu, Gizem Karaca (Nazlı), Caner Cindoruk (Fırat), Rıza Kocaoğlu (Cemil), Naz Elmas (Sibel), Derya Alabora (Mualla), Mehmet Çevik (Refik), Yıldız Kültür (Şükriye), Mine Teber (Atifet) ve Sitane Akbaş'tan (İffet) oluşmakta. Yönetmen koltuğunda Faruk Teber (ref: Hanımın Çifliği, İffet, Hatırla Sevgili, Annem, Urfalıyam Ezelden... vs) otururken, senaryo Zülküf Yücel'e (ref: Hanımın Çiftliği, İffet, Dila Hanım, Kaçak... vs) emanet...

Eskinin izleri...


Yeşilçam'a olan ilgi sektörde hiçbir zaman bitmedi. Artık daha çok Kore'den ithal edilen romantik komediler üzerine eğilinse de genelde dram dizilerinde hafif Yeşilçam esintileri görmekteyiz. İstanbul Sokakları ise hafif kalmayacak ölçüde yoğun bir Yeşilçam esintisi taşımakta. Konusu, işlenisi, klişe rastlaşmalarıyla özellikle de... Bu eskinin tadını özleyenler için büyük bir nimetken, ben gibi genç izleyici kitlesi için yer yer gözlerini patlatarak; "Yok artık!" zerzenişini hakkıyla dile getirmek için bir etken. Genç ve çaresiz bir kız, zengin ve ona deliler gibi aşık bir oğlan. Evet, faslasıyla klişe ama iyi işlenirse neden sadece bir klişe olarak kalsın ki?..

Kısaca hikâye


Nazlı, güzeller güzeli bir kızdır. Öğretmen olmuştur ancak, atanamaması sebebiyle hayâl ettiğinden bambaşka bir sektöre adım atmıştır. Ailesine yardımcı olabilmek için kar kış demeden her gün elindeki tezgahta, annesiyle birlikte hazırladıkları börekleri satmaktadır... Nazlı'nın tek derdi, atanamaması da değildir. Büyük bir kalp hastalığı vardır ve yaşaması için kalp nakli olması gerekmektedir. Şansa bakın ki bu gerçeği öğrenmeden hemen önce, hayatının aşkıyla karşılaşmış ve onu ölümden kurtarmıştır. Tabi girdiği şokla kalbinin teklemesi kaçınılmaz olmuş, hastaneye götürüldüğünde ise nakil gerçeğini öğrendikten sonra hayata bakışı tümden değişmiş ve artık her an ölecekmiş gibi yaşamak onun için sıradanlaşmıştır... Hatta bu uğurda, kendisini kurtaran bu güzeller güzeli kıza delicesine aşık olan Fırat'ı da henüz aralarında bir şeyler başlamadan terk etmiştir. Ancak kalbi aşkının ve delicesine ölüm korkusunun gölgesinde öyle gerilmiştir ki; bir ağaç köşesine çökmüş, ölüme doğru bilinmez bir yolculuğa çıkmıştır... 

Şans sadece hayatının aşkını karşısına çıkarmakla yetinmez, babası aslında Fırat'ın annesi Şükriye'nin şöförlüğünü yapmaktadır ve yaşlı kadıncağız da bildiği bu acı hikâye sebebiyle, kalbini öldükten sonra nakledikmek üzere Nazlı'ya bağışlamıştır. Tabi Fırat'ın ne Refik'in Nazlı'nın babası olduğundan, ne de annesinin böyle bir karar aldığından haberi yoktur. Bundan sonra yaşanacaklar ise herkes için dengeleri tümden değiştirecektir... 

Fırat'ın -şimdilik- asıl derdiyse, kendisine takık Sibel'in hastalıklı sevgilisi Cemil'den başkası değildir. Fırat'ı yok etmeye ant içmiş Cemil'in, onun yoluna koyacağı taşlar ve belki de bu uğurda Nazlı'yı elde etme girişimleri olacak mı ve nereye varacak göreceğiz... 

Çıkarımlar


Dizinin içerisine sürüklendiği kilişeler, rastlantılar bir-iki tane değil. Bir evde çalışan insanın ailesine, evin ahalisi bu kadar uzak olabilir mi? Hiç mi, bir şekilde Nazlı ve Fırat daha önce yan yana gelmedi çokça merak etmekteyim. Bir ikincisi, hadi yolda gördüğü o kusursuz güzellikteki kıza tutuldu ve o da onun hayatını kurtardı. Daha sonraki karşılaşmaları, tam da kimsesiz çocuklar için yapılacak davetin olacağı otelin önünde gerçekleşmese olmaz mıydı? Orayı daha güzel bağlasaydık; hiç olmadı, Nazlı hastaneden gizlice kaçarken onu fark eden Fırat peşinden gidemez miydi bilemiyorum ama 'çiğ' bir nokta olarak o kısım gözümüze sokuldu. Sonraki aşka sürüklenişlerinin hızına hiç girmiyorum...


Şükriye mükemmel bir anne olmakla yetinmeyen, şahane de bir insan belli ki. Düşünsenize, kalbinizi neredeyse hiç görmediğiniz(!) bir kıza sırf babasından duyduklarınız sebebiyle bağışlayabiliyorsunuz. Ama bunun yan etkisini düşünmekten uzak olmak, o kadar saf ya da iyi olmak da biraz ironi gibi. Mâlum bu böbrek ya da ciğer değil, biri alınınca ya da biraz kesilince sorun kalmasın. Kalpten bahsediyoruz; nakil yapılabilmesi için tek yol ölümden geçiyor. Canını emanet ettiğin adama, kızının yaşadıklarından derbereder olmuşken hem de, kalbini bağışladığın söylenir mi?.. İnsanoğlu çiğ sütü emmiş bir; böylesi zorlu bir durumda akla gelecek ilk yöntemin senin ölmeni istemesi olacağıysa iki... 


Nitekim gelecek bölüm fragmanında gördük ki, kızının acilen kalp nakli olması gerektiğini öğrenen Refik, hiç acımadan Şükriye'nin içerisinde olduğu arabayı bir duvara tosluyor... Boşa dememişler, "İyilik yap denize at" diye. Onun bu yaptığı Şükriye'nin ölümü ve Nazlı'nın kurtuluşu olabilir belki ama Fırat ile aralarındaki hiçbir şey tam tıkırında olamaz. Hem de yine ikinci bölüm fragmanında gördüğümüz üzere, Fırat bu kazanın gerçek yüzünü öğrenip tam Refik'e ateş edecekken, Nazlı babasına siper olmuşken... Dedim ya, tam Yeşilçam tadında bir dizi var karşımızda. Al eline jileti, izlerken dikine dikine doğra kendini...

Eleştiri-yorum-

Tabi böyle yazdım diye sanmayin ki, beğenmedim. Çokça gözümü devirdiğim an olsa da, sonuna kadar hem de neredeyse hiç reklam girmemişken homurdanmadan izledim. Su gibi aktı diyemem ama öyle "artık bitse de zap yapsam" dedirtmedi. Tek büyük sıkıntısı ise klişelerden bile öte, müziğiydi. Jenerik müziğini neredeyse her dram sahnesinde-tahmin edeceğiniz gibi bölümün yaklaşık %90'ına tekabül ediyor- duymak gerçekten büyük rahatsızlık verdi. Aşırı arabesk olduğunu ve her ne kadar Yeşilçam esintileri taşıyan bir dizi olsa da, fazla eski durduğunu da üzülerek belirtmeliyim. Tamam, jenerikte yine olsun ama rica edeceğim bölüm içerisinde bu kadar çok olmasın... Bir de neden Show TV? Dizilerle arasının iyi olmadığı, ekrana sürdüğü işlerin birçoğunun ayakta durmakta zorluk çektiği ve bu sebeple erkenden bitirildiği açıkken bir de. Gold Yapım için kanalın ilk tercih olduğunu açıkçası pek düşünmüyorum ama tam da bu sebeple, dizinin kendini ispat etmesi için ayrı bir çaba sergilemesi şart. TOTAL izleyicisi için biçilmiş kaftan evet, ancak dizinin varlığından haberdar olmaları için en azından bu hafta boyunca sık sık tekrar verilmesi gerektiği de aşikar. Bakalım, göreceğiz...

Gizem Karaca sevdiğim ekran yüzlerinden. Daha önce Güzel Köylü'de çok iyi bir iş çıkarıyordu. Burada da zamanla aynı çizgiyi yakalayacağına inanıyorum. İlk bölüm için karakterin yaşadığı o dev sorun ağı ve git-gellerin çok da içime içime işlediğini söyleyemem ne yazık ki... Caner Cindoruk şahane bir rol insanı ve giydiği karakteri çok iyi yansıtıyor. Nitekim Fırat üzerine cuk oturmuş... Rıza Kocaoğlu'nu çok fazla göremedik ama o derin bakışlı mavi gözlerinden akan nefret ve büyük kin oldukça inandırıcıydı. Bundan sonra karakterini izlemeyi merakla beklemekteyim... Naz Elmas'ı da pek göremedik. İlerleyen bölümlerde karakterin geleceği safhayla, onun üzerine ne kattığını izlemek keyifli olacak... Derya Alabora şahane bir oyuncu, Mualla'yı kusursuz giymiş... Mehmet Çevik'i ilk defa iyi bir rolde izliyoruz ve böyle izlemek kesinlikle daha keyifli... Yıldız Kültür için söyleyecek sözüm de, önünde şapkamı çıkartmaktan başka yapacak bir şeyim de yok. Umarım karakteri ölmez. Nazlı'nn hayata tutunması için başka bir yol bulunursa süper olur...

İlk bölüm için şahane reytingler alabileceğini düşünmüyorum, kanal sebebiyle. Ama dediğim gibi sık sık tekrarları yayınlanırsa, özellikle TOTAL seyircisini kendine çekeceği kesin. Pazartesi zorlu bir gün ama şuan ekranda olan ve yüksek reytingler alan Kırgın Çiçekler ve Paramparça'nın da ağır dram yapımları olduğu unutulmamalı. Yani izleyici keşfederse kesinlikle bir şansı var. Bakalım, İstanbul Sokakları'nın macerası bundan sonra nasıl olacak? Bol şans ve reytingler...

Beklenen Kral

1 yorum :

  1. total izleyicisi icin yapildigi kesin ama bu kadar demode mi olunur? benim tum bolumu izlemem 21 dakikami aldi ve oyuncu kadrosundan birkac isime uzuldum, ne ariyolar burada diye. senin saptamalarin da super; ozellikle jenerik muzigiyle ilgili...

    YanıtlaSil