Her yanımız romantik komedi ile doldu kabul edelim. İnsan ister istemez, nefes almak için aralık yaratılsın istiyor ve haliyle hepsi de izlerken keyif vermiyor. Burada benim ayrıca söylemem gereken bir itiraf saklı. Ben Aşk Laftan Anlamaz'ın ilk bölümünde gerçekten çok sıkıldım. "Hiç böyle hayâl etmemiştim" diye de sayıklandım durdum. İkinci bölüm için de televizyon karşısına büyük bir korkuyla geçtim. Ama korktuğum bu sefer başıma gelmedi. İlk bölümden daha akıcı ve daha çok kendine çeken bir bölüm vardı karşımızda. Karakterler daha bir oturmuştu. En önemlisi de, dakikalar dolsun diye yazılan 'sıradan' sahneler baygınlık geçirtmiyordu. Böylece, umut da geri geldi. Umarım yarı yolda yeniden bırakıp gitmez tabi...
Kadro ve ekip
Dizinin kemik kadrosu, Hande Erçel (Hayat), Burak Deniz (Murat), Demet Gül (Tuval), Özcan Tekdemir (Aslı), Merve Çağıran (İpek), Oğuzhan Karbi (Doruk), Tuğçe Karabacak (Didem), Süleyman Felek (Kerem), Betül Çobanoğlu (Derya), Cem Emüler (Nejat) ve Evren Duyal'dan (Fadik) oluşmakta. Henüz sektörün yenisi, Bi Yapım imzası taşıyan dizinin yönetmen koltuğunda Bahadır İnce oturuyor. Senaryo ise Nuray Uslu, Aylin Eren ve Yusuf Gürses'e emanet.
Öyle değil midir?
Doğduğu aileyi seçemediği gibi, büyüdüğü çevreyi de seçemiyor insanoğlu. Ama kimisi içerisinde olduğu düzeni yıkmak ve yeni bir hayat inşaa etmek için büyük bir mücadelenin içerisine girebiliyor. Bazen yalanlara sığınarak, bazen de üniversitede hiç olmayacak bir bölümü okuyup; uzaklaşmaya çalışarak. Hayat'ın hikâyesi de biraz böyle... Ailesini, özellikle de babasını çokça seviyor ama onun ait olduğu dünya İstanbul'dan başka bir yer değil. Can arkadaşları Aslı ve İpek'ten ayrılması ise mümkün değil. Hâl böyle olunca, yalanlar peşi sıra geliveriyor. Doğduğu düzene geri dönmemek için her yeni güne, yeni bir yalanla uyanıyor. Ama eninde sonunda da köşeye sıkışıyor. Zira, her şeyi kocasının üzerine yıkmaya çok meraklı annesi bir gün aniden evlerinde bitiveriyor... İşte bundan sonrası tam bir kaos. Bir yerde dolandırıcılığa da giriyor içerisine düştüğü durum. Her şeyi nasıl toparlayacağıysa muamma...
Kısaca hikâye
Hayat'ın hayat hikâyesi insanı kendine çeken cinsten. Sevimli bir karakter. Tam 'Anadolu insanları' diyeceğimiz bir ailede büyümüş. O'nun terbiyesini alarak bugüne gelmiş. Ama bir yerden sonra ait olduğu dünyanın bu olmadığı kararıyla, olmayacak bir bölümü tutturup İstanbul'a gitmiş. Şansına iki de iyi arkadaşı olmuş. Biri olabildiğince saf, diğeri de olabildiğince zeki. Lâkin bir gün aniden evde biten annesi bu rüyayı sonlandırmaya çok meraklıymış. Ya iş bulacak ya da memlekete dönecek... O da çaresiz bin bir mücadele(!) vererek, sonunda bir iş bulmuş. Ama ne bulduğu iş kendisine göreymiş ne de şirketin asıl işe almak istediği kişi oymuş. Tam bir iki ucu şeyli değnek durumu. Sabahında taksiye binmek için atıştığı adamın patronu çıkmasıysa, işin kaymağı... Tabi başkasının kimliğine bürünüp, o olarak ne kadar sürdürebilir bu yalanı bilinmez. Normal şartlarda daha ilk gün çıkması gerekirdi gerçeğin ama bakalım dizide ne zaman anlaşılacak durum...
Otoriter, ciddi, işini her şeyin üstünde tutan, olabildiğince de yakışıklı bir karakter Murat. Biraz da kendini beğenmiş. Günün birinde tüm bunları ardında bırakmayı göze alacak kadar büyük bir aşkın içerisine düşeceğinden de habersiz. İlk görüşte tutulduğu aşkın esiri olduğunda, her şey nasıl değişecek göreceğiz. Şimdilik sürekli itip kaktığı Hayat'a, nasıl gözlerle baktığını görüyoruz neticede...
Eleştiri-yorum-
İlk bölümü izlerken, tüm bu olay örgüsü kurulana kadar deyim yerindeyse afakanlar bastı. Her sahne olabildiğince uzuyor, diyaloglar artık katlanılmaz hale geliyordu. Yani İkinci bölüm durum toparlanmasaydı, kendime yeni bir dizi aramaya başlamam kaçınılmazdı... Hayat'ı oldukça sevdim ancak, annesi için aynı şeyi söylemem söz konusu değil. Annesi gibi durmuyor bir kere. Ortada bunu hissettirecek hiçbir argüman ya da duygu yok. Karakterin biraz fazla 'Anadolulu' yaratıldığını düşünüyorum. Bunu küçümsemek adına söylemiyorum ama Hayat'a biraz daha şehirli bir anne yazılabilirdi bence. Bir diğer sıkıntı, ağzından düşürmediği babaya suç atma hali... Gerçekten bir yerden sonra katlanılmaz olmaya başladı. Kadını her gördüğüm sahnede artık ses kısmaya meylettim. Hayat tarafında olmamış tek kısım orası. Onun dışında Aslı ve İpek'i oldukça sevdim. Birinin duygusal, diğerinin olabildiğince gerçekçi hali insanı her sıkıştığı durumda kendine getirir cinsten. Fadik ise tatlı bir karakter. Hayat'ın annesiyle yan yana olduğu sahnelerde varlığıyla yayılan tüm negatifliği yok ediyor.
Murat'ın otoriter hali hoş ama insan biraz da içten olmasını beklemiyor değil. Yer yer donuk bir karaktere dönüşüyor. Bu da sanırım tam zıttı bir karakterde gösterilen Doruk'la aralarındaki farkı göstermek için. Ama Doruk'un nasıl bir karakter olduğunu artık çözdük. Aralarında zerre benzerlik yok, Murat'ı artık biraz daha ruhlu izleyebiliriz bence... Üveyler ama aralarında öyle üveymiş gibi bir bağ sorunu yok. Tabi Murat'ın babası Nejat'ın ikinci eşi, Doruk'un da annesi Derya umursamaz oğlunu şirketin başına geçirmek için çevireceği dolaplarla ikilinin arasını açmayı başaracak gibi. Burada Nejat'ın devreye girmesi beklenebilir ama o da olabildiğince umursamaz. Murat cephesinde kullanımından hoşlanmadığım karakter ise babaannesi Azime. İki genç çocuğun üzerine damızlık boğalarmışçasına, "Evlenin de bana torun verin" diyerek düşmesi bir yerden sonra sıkıcı olmaya başlıyor. Bunun iyi tarafı Hayat'ı tanıdığında Murat'la aralarını yapmak için büyük çaba sarf edecek oluşu. O zamana kadarsa tam bir eziyet durumu...
Hayat'ın başkasının kimliği ve bilgileriyle işe başlaması ise bildiğiniz üzere kimlik dolandırıcılığından başka bir şey değil. Her şey spontane gelişti ve Hayat da İstanbul'dan ayrılmamak adına masumca, o olduğunu yalanlamadı ama bunu polise anlatamazsın. Suna faktörü çok başını ağrıtacak kısaca Hayat'ın. Karakterin deli dolu, özgürlükçü ruhu ise tek kurtuluşu. Ama bu durumun çok da uzun sürmesi taraftarı değilim. Hayat ve Murat arasında bu yalan üzerinden başlarsa hele aşk, çok saçma olur söyleyeyim. O zaman çeşit çeşit diziyle kıyaslar, bir de piss bir şekilde gömerim...
Performanslar
Hande Erçel, Hayat'ı bence çok iyi giymiş. Arada o şımarık edalı konuşmalarında, Güneşin Kızları'nın Selin'ini yansıtıyor ama zamanla durumu toparlayacaktır bence... Burak Deniz, ekrana çokça yakışan erkek jönlerden birisi. Rolün ağırlığı ona çokça yakışıyor. Ama dediğim gibi o 'ruh' kısmı biraz can sıkıcı. Bu arada ciddili Kadir İnanır'ın gençliğine benziyor. Yeteneğiyle de... Özcan Tekdemir saf-salak Aslı'yı şahane giymiş... Merve Çağıran ise İpek için biçilmiş kaftan... Tuval karakteri, Ulan İstanbul'un Maşuka'sı gibi biraz fazla karikatürize olmuş ama ben Demet Gül'ü de rolüne yakıştırdım. O çılgın aşk kadınının karikatürize hali biraz törpülenirse tadından yenmeyecektir. Oğuzhan Karbi'yi ilk kez izliyorum. Sanırım onun da ilk deneyimi bu. Zamanla her şey rayına oturacaktır. Şimdilik bence çok bi sıkıntı da yok zaten...
Bitirirken...
Aşk Laftan Anlamaz bana ikinci bölümüyle büyük bir umut verdi. Bundan sonra her şeyin iyiye gideceğine dair beklentim oldukça yüksek. İlk bölüm reytingleri, kanalı sebebiyle 1-0 yenik başlamasına sebep oldu ama hak etmediği sonuçları aldı da diyemem. Ancak, ikinci bölüm daha iyi sonuçları hak ediyor. İlişki Durumu Karışık'ta olduğu gibi, şansının birden açılması ve reyting listesinde varlık gösterebilmesini diliyorum. Bu kadronun sırf elinde kemik seyircisi kalmamış kanalı yüzünden harcanmasını istemeyiz neticede. İyi yazıldığı, iyi oynandığı, iyi de çekildiği sürece hep zirvede olsun. Bol şans ve reytingler...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder