Kaderin ağlarını örme biçimi bizlerden tamamen bağımsızdır. Karşımıza illa ki hoşlanmadığımız bir şeyleri çıkartır. Bu her şey olabilir ama sil baştan hayatınsa mesele, işin rengi daha da koyulaşır. Böyle bir durumda pes etmek elbette en kolayı. Arzu edilene ulaşma mücadelesi vermekse paha biçilemez... Cansu ve Kerem'in ortak noktası da tamamen bu. Birisi varlık içinde yaşamadan daha mutlu olabileceğini düşünen, 'uğursuz' denen bir kız; diğeriyse içerisine itildiği büyük ve şaşalı hayatın aslında ne kadar uzağında olduğunun farkında olan ve ondan kaçmak için mücadele içerisine girse de bir türlü emeline ulaşamayan bir erkek. Günün sonunda kesişen yollar ise büyük bir aşka gebe. Tabi o aşka ulaşmak, bin bir çileye göğüs germekten geçecek...
Yazın kör sıcağı ve dram? Kaç ordan, kaç...
Yazın kör sıcağında oturup da dram dizisi izlemek hiç adetim değildir aslında. Nemden buharlaşıp uçmaya ramak kalmışken, bir yandan da can sıkmaya hiç hacet olmadığını düşünmekteyim. Ama Yüksek Sosyete, içerisinde barındırdığı komedi unsurlarıyla oldukça dikkat çekici bir yapım olmuş. Yani bölümün başından sonuna sizi kara kara dertlere sürükleyecek bir akışı yok. En azından ilk iki bölümden çıkan sonuç bu. Böyle devam ederse, uzun zamandır boş olan perşembe akşamlarımın vazgeçilmezi de olur zaten...
Kemik kadro ve ekip
Dizinin kemik kadrosu Hazar Ergüçlü (Cansu), Engin Öztürk (Kerem), Ozan Dolunay (Mert), Meriç Aral (Ece), Zuhal Olcay (Süreyya), Hakkı Ergök (Metin), Özgün Çoban (Can), Aliye Uzunatağan (Bedia), Hülya Gülşen Irmak (Ayşen), Taner Barlas (Yılmaz), Ceyda Tepeliler (Işıl) ve Gülşah Çamoğlu'ndan (Begüm) oluşmakta. Bi Yapım imzası taşıyan dizinin yönetmen koltuğunda çok önemli bir isim Metin Balekoğlu oturuyor. Senaryo ise Yazı Odası'na emanet.
Kısaca hikâye
Hayatı bilemediğimiz bir sebepten oldukça zor olan Cansu, her şeyi olması gereken annesi Süreyya'nın sürekli itip kaktığı; yetmezmiş gibi bir de 'uğursuz' lakâbı taktığı bir kız. Ne olduğunu bir türlü öğrenemediğimiz bu uğursuzluğun yansıması ise katıksız mutsuzluk. Ne kadar iyi ya da anlayışlı olmaya çalışırsa çalışsın, hep abisinin gölgesinde kalan Cansu'nun tek çıkış yoluysa kendine yeni bir hayat kurmak. Şansa karşılaştığı bir falcı, ona önüne çıkan işaretleri takip etmesini söylediği andaysa, sihir başladı... Olivia'nın iş ilanları üç yerde birden karşısına çıkınca zihninde yanan 'işaret' ampulü, onu hem büyük bir aşkın hem de katıksız mutluluk ve sevginin içerisine daldırdı. Tabi vazgeçmeye çalıştığı şaşalı ve karamsar hayatı hep ensesindeyken, ne kadar huzur yüzü görebilir orası muamma...
Ailesinden yana yüzü hep gülse de, içerisinde olduğu dünya sebebiyle sürekli zor durumda kalan ve kendine hep bir çıkış yolu arayan Kerem'in hayatıysa daha çok emek sarf etmek üzerine kurulu... Ailesinin çalıştığı evin, anne ve babasız büyüyen tek çocuğu Mert'in gölgesinde geçirdiği yaşamından oldukça şikayetçi. Bu hayattan kaçmak için verdiği mücadele, Mert'in Amerika'dan dönüşüyle bitti diye sevinirken; hiç olmayacak başka bir iş açılır başına. Hayalini kurduğu hayatı yaşayabilmek için krediye ihtiyacı vardır. Ve bu konuda kendisine Mert'ten başkası da yardım edemez. İlkokuldan, yüksek tahsiline kadar arkasını topladığı Mert'in ise istekleri hiç bitmez. Kredi yardımı için, Kerem'den son bir iyilik ister. Aile şirketlerinden Olivia'da kendi kimliğiyle bir ay boyunca müdürlük yapmasını... Zehir gibi aklıyla, Mert'in ismini onurlandırıp şirketin başına geçmesini sağladığındaysa bu sefer her şey bitecektir. Kerem için büyük de bir aşka sürüklenmek anlamına gelen bu yeni görev, hem çok zorlu hem de hiç olmadığı bir kişinin gölgesinde vereceği mücadeleyle can sıkıcı olacaktır...
Eleştiri-yorum-
Dizinin ilk iki bölümünü izlerken gayet keyif aldığımı söyleyebilirim. Ama şikayet etmemi gerektirecek birkaç nokta da yok değil. Mesela bu 'uğursuzluk' durumunun ne kadar süre daha aydınlığa kavuşmayacağını oldukça merak ediyorum... Ortada bir uğursuzluk lafı dolanıyor ama flashback marifetiyle dahi ne olduğundan zerrece bahsedilmiyor. Süreyya'nın, öz kızını böylesi yerden yere vurmasının altında ne yattığını ister istemez insan merak ediyor. Dizinin aynı adı taşıyan Kore yapımı orijinaline açıp bakacağım en sonunda, o olacak. Ama o sebep ne kadar güçlü olursa olsun, kendi canının canını acıtmak bu kadar kolay mı; onu da ayrıca düşünmek gerek...
Donuk, amaçsız kötü görünen Metin kısmıysa büyük bir nahoşluğu temsil etmekte. Karısını aldatıyor ve buna ses çıkartmasına zinhar izin vermiyor. Kalıbına bakan adam sanar ama içi bildiğin hıyar. Süreyya'nın aklı fikri parada olmasa, Cansu'yu da bu kadar aşağılamasa haline biraz üzülürdüm lâkin şahsen hiç umurumda değil. Nasılsa, banka hesaplarının açılması karşılığında aldatılmaya bile razı olan biri kendisi. Bu arada Metin'in pek sevgili yüzsüz metresi Işıl da evlere şenlik. "Ben metresim!" diye bağırsa, daha az belli eder durumunu. Tam Metin'in lâyığı olmuş. Bakalım Süreyya onu alt etmeyi başarabilecek mi?
Kerem cephesi ise Bedia'nın bilmişliği dışında çok da kaotik değil bana sorarsanız. Orada tek sıkıntısı olan Kerem. Annesi de babası da halinden, yaşamlarından memnun. Bedia'nın da onları ezip kaktığı yok zaten. Mert desen başına buyruk. Biraz serseri ruhlu ve Kerem'i kullanma eğilimi olmasa, oldukça da tatlı. Onu süründürecek kişi ise bir sonraki paragrafta saklı...
Olivia'ysa dizinin izlemekten en zevk aldığım kısmı. Ece'ye bayıldım! Şahane, çok pozitif bir karakter yaratılmış ve Cansu'nun tam da aradığı buyken resmen ilaç gibi geliyor ona. Mert'i şirin/sert halleriyle süründüreceğiyse kesin. Şimdiden ellerine sağlık! Onun dışında organik pazarda çalışan tüm karakterler oldukça sevimli. İçlerinde sivrilen, sıkıntılı bir karakter yok. Arada gelen gıcık ötesi müşteriler dışında tabi. Hatta birisi, daha ikinci bölümden Cansu ve onun Mert bildiği Kerem'i karşı karşıya getirdi...
Performanslar
Hazar Ergüçlü o kadar tatlı giymiş ki karakteri, arada gidip sıkı sıkı sarılarak "Üzülme" demek istiyor insan. Ayrıca bence Engin Öztürk'le de çok büyük bir uyum yakalamışlar. İkili sahneleri kesinlikle ateş ediyor... Ozan Dolunay, Tatlı Küçük Yalancılar'la hayatımıza girdi. Oradaki başarısı, boşta kalmasının da önüne geçti. Mert'in o uçuk kaçık hallerini çok iyi yansıtmakta... Meriç Aral'a hayran kaldım. Ece'nin tüm sevimliliğinin yazılandan bağımsız olarak onun hamurundan geldiği çok açık. Zuhal Olcay, Hakkı Ergök, Aliye Uzunatağan, Hülya Gülşen Irmak ve Taner Barlas'ın performansını yorumlamak ise haddime bile değil. Emeklerine sağlık...
Bitirirken...
Sonuç olarak, ilk iki bölümüyle oldukça etkileyen bir iş çıkmış bence ortaya. Sorunlar yok mu var ama hiçbirisi giderilemeyecek şeyler değiller. Yolu açık, ömrü uzun olsun. Bol şans ve reytingler...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder