Gerçek bir aşkın karşısında hiçbir şey ve kimsenin duramayacağı açık. Ne olursa olsun, yaşanmamış bir aşk için de bitti denemez. Ne kadar inkar edersen et, bu asla değişmez. Kavuşursun, kavuşamazsın orası ayrı. Ama kalbin aşktan yanarken bitti diyorsan, daha da büyür yangının. Daha da altından kalkamazsın... Ayşegül'ün de Poyraz'ın da aslında bu duruma şerbetli olması gerekirdi. Sadece Poyraz'ın -sözde- öldüğü andan sonrası için değil, öncesi için de durum bundan ibaret çünkü. Sevgiliyken bile aşklarını hep sınırlı yaşayan bir ikiliydi onlar. Asla tam anlamıyla mutlu olmalarına müsaade edilmedi. Asla huzurlu bir an geçirmeleri istenmedi. Ne yani, o zaman dahi aşktan yanıyorken; iki yıllık koskoca hasret, şimdi bir kızgınlığa feda edilebilir mi?..
65. Bölüm
Ayşegül'e gerçekten hak veriyorum. Yaşadığı stres, korku, yokluk hiç kolay değil. Her ne kadar bu durum Poyraz için tercih olmasa bile, ne kadar kızarsa kızsın haklı ona. Yaşadığını, bir yerde kalbinin attığını bilse sessizce dönmesini beklerdi. Bu ihtimal değil, kesin olacak bir şeydi. Ama herkes, yıllarca büyük bir aşkın hasretiyle mücadele edemeyebilir. Her daim peşinde olan ve mutluluk vaat eden bir adama sırf Poyraz'ı unutabilmek için, evet demiş sadece. İçerisinde sadece minnet var. Ne aşk ne de başka bir duygu hakim o evliliğe. Ve iki yıllık bir aranın ardından ortaya çıkıp da, "Nasıl evlenirsin?" diye hesap sorulmaz bence. "Ölmüştün!" dendiğinde de, "Sen de ölseydin?!" diye karşı atağa geçilmez... Poyraz'a da hak veriyorum ama ağzından çıkanları bilmediği her seferinde kendisini daha da zora sokuyor farkında değil. Sen önce durumunu açıkla, kendini onun gözünde akla. Ondan sonra çık hesap sor Ayşegül'e evlendi diye. Etrafta bir sürü soru işareti sırf sen tarafından cevaplanmayı bekliyorken; "Seni unutmak için evlendim" diyen birini suçlamak olmuyor gerçekten...
Vedalaşma sahneleri ise bence çok gereksizdi. Arkadaş, şunu kabul etmelisiniz. Siz ayrılamazsınız. Zira, asla birbirine tam olarak ait olamamış bir aşka sahipsiniz. İçinizi yakıp kavuran bu aşkı savuşturamazsınız. Bu kızgınlığın, sinirin yansıması sadece. Zaten beş dakika bile sürmedi o vedanın ardından içlerindeki yangının korlanması. Bunun bilinciyle yaşamayı kabul etmek de bu yüzden ancak yersiz bir mücadele olabilir. İyi yanı, ayrı kalmak zorunda değiller. Sadece Türkiye değil, dünya çapında gizli bir örgütün evinde çünkü Ayşegül. Şansa bakin ki Poyraz da o örgütün peşinde ve ilk başta kabul etmediği Ayşegüllerin evine yerleşme fikri, örgütün derinliği ortaya çıktıkça bir gereklilik halini aldı...
Hikmet adındaki bu adamı, daha birkaç yıl önce babasını canlı yayında vuran Poyraz'a benzetmek muhtemelen böylesi dev bir örgüt için imkansız olacak. O yüzden üzerinde hiç durmayayım(!). Eda ile evli olarak geçireceği zamanlar neler yaşanacağı ise merak konusu. Artık Ayşegül'le tenhalarda ne dolaplar çevirirlerse, günahları boyunlarına... Sonuçta bu küs olma hali ilelebet sürmeyecek. Asıl amacını Ayşegül'e anlatır mı bilmem ama sırf kendisi için böyle bir oyunun içerisine girdiğini bilmesi bile yeter. Ondan sonrası katıksız yasak Ayşegül-Poyraz aşkı!..
Bu dev örgüte gelirsek, altından neler çıkacak merak ediyorum. Şimdiye kadar görünüşte kusursuz ama içinde bir sosyopat barındırdığını düşündüğümüz Çınar, belki de bu örgütün başı çıkacak. Hatırlarsanız Neşet de ilk göründüğü birkaç bölümde, saf salak bir meczup olarak göstermişti kendini. Çınar'ın değişimi de kimseyi şaşırtmaz. Tabi bu durumun en kötü yanı, Ayşegül'ü bir takıntı haline getirmesi olacak. Üzerine bir de evliler ki, o tenhalardan birinde Ayşegül'le yakalarsa, şişe dizer Poyraz'ı. Birkaç bölüme durum net şekilde anlaşılacaktır. Yavuz'un şov yeteneğinde dahi başarısız olduğunu düşünürsek, örgüt liderliği imkansız. Bu arada, o kadar inandırıcılıktan uzak bir üzüntü yaşadı ki babasının ölümü ardından; muhtemelen bir parmağı var ve ortaya çıkmasın istiyor. Ama Poyraz elbet çıkartır. Daha doğrusu Hikmet...
Poyraz'ın yaşıyor olması bizim için artık sıradan bir hâl aldı. Ama hâlâ bu durumdan haberi olmayanlar var. Misal, Bahri bu bölüm meyhanede öğrendi. Tek kelam etmeden öylesine dev bir performans sergiledi ki ikisi de, herhalde bağıra bağıra anlatsalar bu kadar iyi ifade edemezlerdi hissettiklerini. En az Ayşegül'le Poyraz'ın karşılaşması kadar etkilendim. Bahri'nin o kızgın halden, ağlayan bir babaya dönüşümü gerçekten enfesti. İki babasından da hayır görmemiş bir insan olarak, Poyraz kıymetini bilmeli Bahri'nin. Ve Ayşegül'e anlatamasa da, onun daha iyi korunmasını sağlamak için Bahrilere anlatmalı bu örgüt durumunu. En azından daha çok göz önünde tutarlar Ayşegül'ü...
Yeniden aşka gelelim... Aşktan çok çekmiş, çekmeye de devam eden bir adam Zülfikar. Aşkı uğruna onun da yapamayacağı hiçbir şey yok ama hep bir şekilde eli kolu bağlı oluyor yaşananlar noktasında. Bu sezonda da henüz aşkını tam olarak yaşayamadı o da. Abisini bulmanın derdine düşen Meltem, iki yıl boyunca bunun azmiyle Zülfikar'la arasına istemsiz bir duvar örmüş. Abisi ortaya çıktı bu sefer de devlet sırlarına izinsiz erişimi sebebiyle hapse düştü. Tam çıkıyor dedik, savcının ağır tahrik içeren sözlerine kafayla karşılık verdi; bu sefer de hücreye düştü. Orada ise delirme eşiğini hızlı bir şekilde aştı, kendine zarar verecek bir boyuta taşıdı... Yani Zülfikar'ın payına yine özlem, yine korku, yine ızdırap düştü. Sanırım onun da tıpkı Ayşegül'le Poyraz gibi aşktan yana yüzü bir türlü gülemeyecek...
Bu konuda yüzü bu sezon gülecek gibi duran kişi ise Songül. Daha okula ilk gittiği gün kendine yeni bir aşık buldu bile. Öğrenci işleri memurlarının lakayıt tavrı karşında onu korumaya geçen o genç, yakında bir cesede dönüşebilir tabi. Mâlum, Sadreddin insan öldürmek konusunda oldukça arzulu biri. Umarım başını yakmaz çocuğun Songül. Zira, mutlu olmak onun hakkı falan değil. Sürünsün!..
Genel itibariyle keyifli bir bölüm izlediğimizi söyleyebilirim. Ama hatırlatmak da isterim ki, bundan sonrası üzerinde daha yoğun durulması gereken sahneler doğuracak. Umarım kusursuz bir senaryo dili ile karşılaşırız. Bir de farkettiyseniz, bölüm içinde önemli bir yer tutmasına rağmen patlayan canlı bomba meselesine hiç değinmedim yorum boyunca. Üzgünüm ama beni tatmin etmedi bu sahneler. Üzerinde durmak istemedim o yüzden. Sadece İsa'nın kurtulduğuna çok sevindim. Öyle de olması gerekirdi zaten.
Bakalım, Poyraz'ın Hikmet olma oyununun sonu tüm bu yaşananların gölgesinde nereye varacak?..
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder