Mutlu kalmanın bir formülü var mıdır? Zar zor mutlu olabildikten sonra her an bir felaket patlak verecekmiş gibi düşünüp, o kısacık anı bile zehir etmeyi önlemenin peki? Yaşam enerjisi denen şey nedir ve kimlerde olur? Yaşam enerjisiyle dolu bir avuç insan dahi var mıdır? Huzurun yanından geçmiş olmak bile huzur verir mi? Yoksa ancak rüyalarımızda mı huzuru görebiliriz? Gülmek, çekinmeden gülmek nasıldır? Tıpkı mutluluk gibi, her an bir felaket olacak ve gülüşün solacak diye düşünmeden gülmek mümkün müdür? Bir gün uzun uzun gülebilir miyiz gerçekten? Korkmadan, huzursuz olmadan? Nereye kadar kötülük?..
72. Bölüm
Fedakarlık yapmaktan helak olmuş bir kadın. Sevdiği için yapmadığı kalmayan, uğruna canından can gitmesine göz yuman, hayatından vazgeçen bir kadın... Daha ne kadar ızdırap bekliyordur acaba kapısında? Ne kadar süre daha fedakarlık yapmak zorunda kalacak? Ne kadar süre daha kırılacak, harcanacak, kahrolacak?.. İlk bakışta en büyük fedakarlıkları hep Poyraz yapmış gibi duruyor, aslında doğru. Çok büyük fedakarlıklar yaptı. Ama Ayşegül de az fedakarlık yapmadı. Az cefa çekmedi, az hırpalanmadı. Tek yaşam kaynağı aşktı, o kaynağın tükendiğini sandığında da seçtiği tek yol ölüm oldu. Geri döndü, korundu, kollandı. Hiç sevmedi ama çok sevildiğinden emindi. Evlilik yoluna girdi ve ardından da evlendi. Daha attığı imzanın mührü kurumadan karşısında tükendiğini sandığı aşkı buldu. Kırıldı, incindi, ağladı, yoruldu, delirdi lâkin sonunda affetti. Ama evliydi, kurtulması lazımdı. O zaman da önce çekindi, o bitti manevi baskılar başladı ama sonunda bir şekilde kurtuldu. Tam yeniden özgür olacaktı, bir infaz videosu tekrardan elini kolunu bağladı. Kötülüklerin denizinde kulaç atmaktan artık helak olmuş bir çıkış yolu beklerken, bu sefer de derine çekilmeye başlandı. Hiç istemediği bir şeye zorlanmaya. Yaptığı fedakarlığın diyetini en ağır biçimde ödemeye...
Nevra gözü dönmüş bir katil, o artık cebimizde. Kendi kocasını, öz oğlunu öldüren bir kadının ne kadar tehlikeli olabileceği ortada. Çınar hariç kimsenin gözünün yaşına bakmaya niyeti yok. Zorla da olsa istediğini almayı iyi biliyor. İstediği oyunu tezgahlamayı da... Ayşegül'ü hiçbir zaman gelini olarak istememiş birinin, Çınar'ın haline üzülüp de zorla eve getirme çabasını anlarım şu durumda. Ama yine zorla oğlunun koynuna sokmak için mücadele etmesini anlayamam. İnsan sevmediği birinden olma torun ister mi? Sırf, oğlu onu elinde tutabilsin diye böylesi gözü dönebilir mi?..
Peki ya Çınar, dünden mi razıydı Ayşegül'ü elde etmeye? Bu zamana kadar yasına saygı duyan, istemiyor oluşunu anlayışla karşılayan adamı annesinin bir sözüyle abazaya bağlamak da nesi? Karaktere sempati beslemeye başlıyorsun, daha bölümün yarısı gelmeden nefret edilecek bir şey yaptığı görülüyor. Ayşegül yeniden darmadağın, bir köşede duruyor...
Fragmanda görülen Ayşegül, ilk bakışta Çınar'ın emeline ulaştığını hissettiriyor. Ancak, bir şekilde bu cenderenin içerisinden kurtulmuş olacağını düşünmek istiyorum ben. Zira o evliliğin bu kadar da sarpa sarılması için bir neden göremiyorum. Zaten öğrendiği anda da Poyraz öldürür Çınar'ı bir dakika dahi düşünmez. Arada kalan, acıya gömülen de yine Ayşegül olur. Yani her durumda Ayşegül'ün bahtına üzüntüden başka bir şey düşmüyor. Her durumda ödemesi gereken bir diyet yaratılıyor. Umarım Çınar o kadar da ileri gitmemiştir. Poyraz için canından can gitmesine göz yuman kadına, bu şekilde bir çocuk verilmesi reva değil çünkü. (yazar burada senaristlere yürüyor) Bakalım, neler olmuş olacak sonunda...
Hiçbir şey olmadıysa da, bir seferlik bir geciktirmeydi kabul etmeli ki. Çınar'ın Poyraz merakını gidermenin bambaşka bir yolunu bulmak gerek. Tabi illa ki Ayşegül o evde yaşatılacaksa... Geçtiğimiz haftaki bölüm yorumumda dediğim gibi, bence artık hiç gerek yok birlikte yaşamalarına. Ayşegül dönsün evine, Poyraz da taşınsın yanına. İsterse o zaman Çınar da öğrensin her şeyi. Eğer mücadele edeceklerse de yan yana, dip dibe etsinler. Madem bu evliliğin senaryo için artık bir avantajı kalmadı ve Eda da geri dönüşü olmayan bir yola saptı, böyle devam etsin bundan sonra. İnanın daha izlenilir olur. Ben Çınarların malikanesinin gösterildiği sahnelerde gerçekten artık darlanıyorum...
Eda bir fenomen olma yolundaydı. İlk bölümden de farkını koymuştu ortaya. Bahri'nin adamlarıyla çatıştığı bölümde de arşa çıkartmıştı karakterini. Ama gel gör ki, bir el ona uzandı ve en arka sıraya itti. İki bölümdür de resmen hiç durmadan harcanıyor. Onun da meğerse her şeye aşkı için, onu kurtarmak için katlandığını öğrendik. Bu uğurda Poyraz'ı vurabileceğini ve tüm kariyerini, hatta hayatını karartabileceğini de. Bunlar sadece iki bölümde oldu. Ondan önceki bölümler disiplinli ve otoriter bir gizli devlet ajanıydı yalnızca... Sevdiği adamın da örgütün bir parçası olduğunu öğrendi. Yok yere hayatını karartmış ve dahi şimdi de ölmek üzereydi. Ama Poyraz bu, gözünden bir şey kaçmıyordu işte... Eda bundan sonra eski moduna döndürülür mü bilemiyorum ama artık aynı şekilde parlaması çok zor. Rotası nasıl çizilecek göreceğiz...
Songül'ün 'aşk' çaresizliğini de göreceğiz sanırım bundan sonra. Fatih tarafından aldatıldığını ve bir oyunun parçası olduğunu öğrendiği gibi yıkıldı. Haklı da ama bu gerçeği ondan sonra da Sadreddin öğrenmeliydi. İnsanların içerisinde sana onca hakaret eden, itip kakan kadının kocasını arayıp da karısının marifetlerini anlatmayacaksın? Yavuz'un kızı olduğuna emin miyiz onun?.. Tabi o anlatmadı, mesele de Songül için çözüldü değil. Daha büyük bir çıkmaza girdi. Hele Sadreddin onu ev içinde bir göreve alırsa, yandı da bitti. İlla ki ateş ikisini de çağıracak. Sadreddin de o zaman öğrenir artık herhalde. Ve Fatih eşek cennetine... Songül mü? Ona bir şey olma ihtimali bile imkansız. Çok çok evden atar Sadreddin derdim ama çocuğa da sevgisini açıktan göstermeye başladı. Gönlü razı olmaz, hop sar başa!..
Terminatör hanıma gelirsek, Orhan Solmaz'ın izi Nevra'da bulundu gibi. Tabi ilk bakışta mantığa oturmayan bir durum var. Fotoğraf yeni zamanlardan belli, adam da genç. Nevra'nın odasına girip de kasasını patlatan Sinan'ın bulduğu mektuplar ise eskilikten artık sararmış. Ve o muhtemelen Çınar'ın da öz babası. Yani mektupların sonundaki, "O.S." imzası direkt Orhan Solmaz'ı işaret ediyor ama aradaki bağlantı nasıl kurulacak şu durumda hiçbir fikrim yok. İyi yanı, Nevra'nın ölümü onun elinden olacak sanki. Sıksın alnına bir kurşun, oh ne âlâ dünya...
Ayşegül'ün çaresizce Çınar'ın yanına dönüşünün kendisi yüzünden olduğunu anlayan Despina gidip de karakola teslim olur mu bilemiyorum ama bunu Bahri'ye anlatması daha değerli olurdu. Şu durumda gidip de teslim olması çözüm değil çünkü. Nevra çok gecikmeden yeni bir şey bulur, gözünü zaten karartmış. Ama Bahri gözünü karattığını ve kızını böylesi bir cehenneme zorla çektiğini öğrenirse, şüphesiz Nevra'nın ve o örgütün dünyasını karartacak bir yol bulur...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder