Fedakârlıklar, en çok da onlar yorar insanı. Onlar için daha fazla debelenirken bulursun kendini. Atacak adımın, nefes alacak halin kalmaz ama fedakârsındır işte, heder eder durursun kendini yine. Gerekirse bu uğurda sevdiklerini ikinci plâna attığın bile olur. Doğru olmak, doğruyu bulmak için de fadakârlık yapmak gerekir çünkü; bazen sevdiklerinden, bazen de hayatından. Fedakâr olmak elbette güzeldir ama bela ile harmanlandığı anda, ardına bakmadan kaçman gerektiği de kesindir... Tarık kaçmadı. O bıçağın karnına saplanacağını bilseydi, yine kaçmazdı. Yine giderdi Hakan'ı yanlış yoldan çevirmeye. Ve yine yerdi o bıçağı böğrüne. Peki değdi mi gerçekten?..
3. Bölüm
Babalık ile ilgili daha önceki yazılarımda çokça görüş sarf ettim, bunlara bir yenisini eklemeyi düşünmüyorum. Yalnızca, herkesin baba olmaması gerektiğini yinelemek istiyorum... Seyfi'nin de mesela asla baba olmaması gerekirmiş. Çünkü babalık vasfına sahip değil. Aslına bakarsanız insanlık vasfına sahip değil ancak, şimdi konumuz o değil. Hayatının içerisinde kendisine ikinci bir hayat yaratan, bunu öğrenen oğlunun ayaklarına kapanıp af dileyecek ve hatta eve kesin dönüş yapacakken/yapması gerekirken, oğlunu bir duvar kenarında evire çevire döven bir baba. Bu baba, baba mıdır gerçekten? Eş midir? Nedir?..
Böylesi insana yapılacak şey, kesip eline vermek ama o da akıllandırmaz Seyfi gibileri. Ondan en iyisi, uzağında durmaya çalışmak. Görmezden gelmek, duysan da duymuyor gibi yapmak. Ama elbette davulun sesi uzaktan hoş geliyor. Bunları yazması gibi, yapması da kolay olmuyor. Hakan'ın verebileceği maksimum tepkiler bile değildi sergilediği. Babası olduğu için, ağzını yüzünü kırabilecekken dayak yemeyi göze almış bir karakter o. Seyfi hapse girmediği ya da ölmediği sürece de bu durum değişmeyecek. Peki bunlardan en az biri olur mu? Tarık'ı bıçakladığı halde, sanmıyorum pek...
Tarık'ın bahtsızlığı da burada başlıyor. Adam fazla düşünceli davranıyor ve bu düşünceli olma halinin kapsama alanını bir türlü ayarlayamıyor. Genelde yakın alan daha çok çeker ama onu uzak alan çekiyor. Sanırım kızlarını bazen göz ardı etmesinin sebebi de o. Bunu anlamak çok zor. Elbette bir gencin hayatını karartmasına müsaade etmeyecek ancak, Hasan'a haber edip geri çekilebilirdi. Zira, içerisinde olduğu durum da gayet hayati bir meseleydi. Melis'i kazanmaya tekrardan bu kadar daha ne zaman yaklaşır bilemiyorum ama bundan sonrasının onun için zorlu geçeceği bariz. Evet, son kertede kızını mutlu etmek için ölümü göze almış bir baba var önümüzde. Lâkin, yaşadığı olay onun belalardan bir türlü uzak kalamadığının göstergesi bu sefer de. Yani Seçil için yeni bir koz demek bu. Ne kadar kör kütük aşık olsa da Tarık'a, olabildiğince kötü niyetli yaklaştığı unutulmamalı. Velayet sürecinde koz olarak kesinlikle o geceyi kullanacak. Sonuçta Tarık, doktora gitmek zorunda ve ne olduğu da ortada...
Seçil'den aslında bu kadar kötücül yaklaşmasını içten bir şekilde istemiyorum. Karakterin derininde gerçekten iyi bir kadın var ama geçen yıllarda dikenleriyle o kadar haşır neşir olmuş ki, o iyi olan yanı görünmez olmuş. Ortaya çıkmaya cesaret ettiği her seferinde de, Tarık'a olan aşkı depreştiğinden; dikenlerini daha da sivrileştirmeye yarıyor yalnızca bu. Yani ne yaparsa yapsın aynı noktaya varan Seçil, pes edip kendine yeni bir yol çizmediği sürece bu yaşananlar asla değişmez. Hele de şimdi Bahar varken, işler daha da kızışacak. Gördüğü ilk andan beri iple gerilmiş gibi geziyor zaten. Bundan sonra da her adımında aklında olacak. Bir de Tarık ile aşk yaşamaya başladıklarında olacakları düşünemiyorum. Kendisinin muhtemelen bundan sonraki ilk işi, Zeynep'i Bahar'a karşı doldurmak olacaktır. Ve o küçük, naif kalp karşısında 'anne' kartıyla başarılı da olacaktır...
Bahar'ın da eli armut toplamaz sanıyorum ancak, ilk etapta Seçil'le mücadele etmeye girişecek değil. Yani Tarık'la mutlu olması önündeki tek engeli ne kadar kısa sürede tehlike kategorisine alırsa o kadar iyi. Yoksa uğraşır durur hep... Tarık'la uğraştığı yetmiyormuş gibi, bir de Seçil'le uğraşırsa yazık kadına. Sonuçta karşısında çocuk ruhlu bir adam var. Gözü döndüğünde hiçbir şey görmeyen ve kalp kırmayı da iyi bilen bir adam. Tabi Bahar bize ne olursa olsun bundan sonra onu yarı yolda bırakmayacağını gösterdi. Onca bağırtı, hatta kovma girişimine rağmen bir taksi tutup eve getirmiş Tarık'ı yahu, var mı ötesi?.. Gerisi Tarık'a kalmış durumda şu anda. Hayatının geri kalan hengamesinden fırsat bulursa, aşk kapıda. Zaten Zeynep sağolsun o dans sahnesinde pek bir çekildiler de birbirlerine, hınzırlar...
Arkadaş olmak ve kalabilmek, aşık olmak ve kalabilmek gibi değil. Daha gevşek ama daha sağlam bağlarla örülü çünkü aradaki bağ. Hakan'ın ilk etaptaki tepkisinin mantıken bir açıklaması yok ama kalbi Melis yüzünden hafiften yangın yerine döndü bir kere. Fikretlerin tekrardan onu kazanmak için çaba sarf etmesinden başka çareleri yok. Hele de babasıyla yaşadığı son gerilimin ardından. Orta yolu nasıl bulacaklar bilemiyorum ama Hakan'ın eksik olduğu o çete, tatlı olmayan elma şekeri gibiydi. Evet görüntü yine şahane ancak, ısırdığında bir burukluk ki; sorma gitsin...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder