Huzurun bir parçası olmak ne de zor. Huzura ulaşmak, huzura sahip olmak. Huzurla dolması içinin, ne kadar da güç. İnsan huzur ararken, mutsuzluğun kucağına ne kadar da çok düşüyor. Ne kadar üşüyor orada, ne kadar titriyor. Huzuru bulduğunu sanması var bir de, en çok da sonradan canını o acıtıyor. Zira yıkımı daha büyük oluyor. Bir de huzuru elinin tersiyle itenler var. Azimle ve kararlılıkla ardında bırakmaya çalışanlar. Yıllarca o 'huzur' için mücadele etmişken, şimdi birden o huzura sırt çevirenler var. Hülya gibi mesela... Tamam, başta ben de kendisine hak verdim. Ben de dik duruşuna hayran oldum ve gözüm kapalı Kerim'i suçladım. Ama bir yerden sonrası artık lüzumsuzluğun öte tarafına geçti. Lüzumsuz kere lüzumsuzdu çünkü her biri!..
43. Bölüm
Bir kadının, kadınlık onuruna sahip çıkması elbette çok değerli. Elbette bu mücadelede kesinlikle arkasında durulması gerekli. Hülya'nın başında mücadelesine verdiğim destek de bu yüzdendi. Kerim'in her sıkıştığında arkasını dönüp gitmeye hevesli olması, her seferinde terk etmek için bahaneler araması sonrası; en akıllıca hamleyi yapmıştı. Kaderini kimsenin eline bırakmadan, kendisi belirleyecekti elbette. Ve bu süreçte Kerim yanında değilse de, o kaybedecekti. Lâkin bir yerden sonra işin rengi çokça değişti. Çünkü Kerim değişmeye, tam da Hülya'nın aslında olmasını istediği adama dönüşmeye başladı. Kaçma eğilimini sonlandırdı, onunla yüzleşmeye ve hoşlanmadığı şeyler duysa bile sadece dinlemeye odaklandı. Belki hak vermiyordu ama eski Kerim olsa, o muhabbetlerin yarısında "Yeter be!" diye çeker giderdi. Peki ne oldu da bu gelişme Hülya'da tam tersi bir ivme yarattı? Acaba böyle olmasını sadece arzuluyor muydu? Elde edince kıymeti mi kalmadı?..
Çocuklarının annesi olması dışında başka bir unvanı daha olmasını istemesi Kerim'in, onu cehaletle suçlamak için değildi ki. Tamam, gereksiz bir hamle. Bir insan çocuklarının büyümesini yakından takip ediyor diye kimse suçlayamaz. Ondan kimse çocuklarıyla daha az ilgilenmesini bekleyemez. Ama Kerim de tam olarak böyle istemedi zaten. Çok çok hayata daha sıkı tutunması için bunu söyledi olarak görebilirim. Asla Hülya'nın anladığı gibi bir bakış açısıyla olaya yaklaştığını düşünmüyorum. Zira o durumda başta kendi annesine bakması gerekmez mi? Süheyla hep onların yanında olmuş, kendisi büyütmüş de fenalık mı etmiş?.. Uzun lafın kısası, Hülya artık fazla alıngan. Hem zaten çocuklarına bakıp, kariyer de yapmıyor mu sanki? Okula gidişleri neden? Bir unvanı olması için değil mi? O vuslatın ardından, boşanmak için adliyeye gitmek neden peki?!
Şu bir gerçek ki, Kerim bu bölüm hiç olmadığı kadar anlayışlı ve nazikti. Hiç olmadığı kadar özenli yaklaştı Hülya'ya. Onu kırmamak için ekstra bir çaba sarf etti. Başarılı oldu da bence. En azından bize kendini kanıtlamayı başardı. Ön yargılı yaklaşıyorduk zira şimdiye kadar ona. Hiçbir şey için mücadele etmemekle suçlayamayız bir de mesela. Daha ne yapsın bu aşamadan sonra? Hülya'nın ayaklarına kapanıp, "Beni bırakma, ne olursun" diyecek adam da değil neticede. Olmasın da zaten mümkünse. Ondan sebep, Hülya yaptığının bir hata olduğunu anlamalı ve hakime boşanmak istemediğini söylemeli. Mutluluğa sıkı sıkı sarılmaya bu kadar yaklaşmışken, elinin tersiyle iterek kendini ateşe atmamalı. Çünkü adliyeden çıktığı anda pişmanlık başlayacak öbür türlü. Kendini daha çok suçlayacak. Bunalımlardan bunalım beğenecek. Kendini Hazer'in kollarına atma ihtimali de var ki, o kısma hiç değinmek dahi istemiyorum. Onca romantik an, o romantik sevişmelerin bir anlamı olmalı. Mâlum, dördüncü çocuk için de yeterince yolluk yaptılar bu bölüm... Göreceğiz bakalım ne olacak gelecek hafta.
Hüseyin ve Melek ikilisine gelirsek, güzel bir noktaya ulaştı birliktelikleri; ayrılık!.. Yer yer desteklediğim bir çift olmuşlardı ama özellikle evliliğin ardından tamamen rayından çıktı ilişkileri. Hüseyin zaten evlendiği gün, boşanmaya çok yakındı. Melek desen fırttırmanın eşiğine yaklaştı. Şükür ki bu bölüm eski Melek'e dönüş yapmaya başlamış, tedavi iyi gelmiş. İnsan karşısına yaralarını alıp da oturunca, daha kolay oluyor onlarla yüzleşmesi ve o yaraların geçişi de daha çabuk oluyor. Melek için de bu fırsat doğdu orada olduğu sürede ve Hüseyin için yine bir ayrılık rüzgarı esmekte. Ziyarete geldiğinde şahsen çok güzel yol verdi Melek. Hüseyin bundan sonra daha fazla ayak diretmemeli ve ikili en kısa sürede boşanmalı. Bir daha da ancak bir yerde karşılaşırlarsa görüşürler, o kadar. Çünkü bu ilişkinin ikisine de ne kalben ne de ruhen hiçbir yarayı yok...
Cem'e hiç değinmek istemiyorum ama el mecbur. Kahramanlarımız sonunda Cem'in yaşıyor olabileceğine ikna oldular. Zira üst üste gelen bunca kötülüğün başka bir anlamı olamazdı. Tabi bu intikam yemini etmiş gerzekle nasıl mücadele edeceklerini iyi plânlamaları şart. Hiç olmadık yerlerde, hiç olmadık şekilde belayı salıyor insanların üzerine. Ki ilk intikamını da Nurgül'den aldığını öğrendik... Kadına plakasız bir motosiklet ile çarpıp öldürmüş. Filiz'in bu olay üzerine Türkiye'ye dönmesi ise Cem'in yaşadığından emin olmalarını sağlayacak. Bu arada belirtmeden de geçemeyeceğim, Filiz'i özlemişim. Yeniden hoş gelmiş. Tabi umarım Cem ondan da bir şekilde hınç almaya çıkmaz. Listesinde kimler var, nasıl ve ne şekilde intikam alacak o kadar belirsiz ki; haftaya kimi kurbanlık koyun misali önüne atacak sevgili Mahinur Ergun, pek merak ediyorum.
Bu hafta sıra Mahir'deydi. Fragmanda oldukça trajik bir şekilde sunulmuştu bıçaklanması ancak, bölümde izlediğimiz çok da ölümcül bir yara almadığını düşündürdü. Onun da yardımına polis sirenleri koştu ve daha büyük bir sorun olmadan atlatmış olacak gibi. Tabi bu liste hep böyle hafif atlatmış olmakla sürüp gitmeyecektir. Nurgül'ün ölümü tek olur mu bilmem ama ölümün kollarına biri ya da birileri ciddi ciddi itilecek gibi geliyor. Rica edeceğim bu mesele uzamasın. Cem'in ekmeğine daha fazla yağ sürmeyin, o ekmeğe kan doğrayın...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder