Kazanmak gibisi yok elbette. Ne olursa olsun galip gelen olmak paha biçilemez bir durum olmalı. Ama bunun kötü de bir yanı var, insan hep kazanmaya alışınca ister istemez dikkatsizleşebiliyor. İster istemez büyük hatalara imza atabiliyor. İster istemez, kendini ele veriyor... Tabi normal dünyada böyle. İçerde evreninde, hiç de öyle değil. Sarp'la Mert'in kardeş olduklarını öğrendikleri ana kadar Celal her türlü kazanacak. Her türlü, sıkıştığı dehlizden kurtulacak. Her türlü kendine yeni bir nefes alanı yaratacak. Ve biz de bu kötünün, finale kadar sürecek olan kazanma serüveninin bir parçası olacağız. O kazanacak, biz saç baş yolacağız...
22. Bölüm
Mert'in evrimi beni oldukça sevindirmişti özellikle son üç bölümdür. Yıllarca kendisine babalık yapmış adamın karşısında, ailesini bulabilmek için dimdik duruyordu zira. Lafı gediğine koymaktan da asla çekinmiyordu. Bu, onun zamanla iyice Celal'e sırtını döneceğinin göstergesiydi ama avucumuzu yaladık yine... Celal'in kurduğu oyunun bir parçası, kanlı bez sayesinde ailesi olduğundan emin olan Mert; gözünü iyice karartacağına, ona biat etti yeniden. İnanın aklım almadı bunu. Tamam, Celal'in elindeki silahı fark etmedin. Tamam, daha sonra o silahı cebine koyarken de bir türlü anlamadın ama ailenden neden bir çırpıda vazgeçtin çocuk? Bölüm boyunca bir kez bile ailesinden, o kan testinden bahsetmedi; inanamadım. İlk bölümlerdeki gibi Celal'in arkasını kurtarmak için gözü kapalı mesleğine ihanet eden o kötü polise dönüştü. Yani asıl derdi Mert'in, yaşayan bir ailesi olduğuna ikna olmak mıydı? İkna oldu ve şimdi bitti mi mesele? Yeniden eskisi gibi Celal'in arkasını kurtarmaya devam mı edecek?..
Bunu 14-15. bölüm gibi bırakmıştık. Mert, artık Celal'in kirli işlerini yaparken iki kere düşünüyordu. İki kere sorguluyordu kendisini. Şimdi ne oldu da birden, o kirli polise yeniden evrildi? Ya o kanlı bezi Celal'in gönderdiğini anladı -Zira bu önemli gelişmenin ardından, konuşmak için bir yere çağıran ve inatla, kendisinden bir şey saklayıp saklamadığını soran bir adam var karşısında. Ayrıca koskoca polis elindeki silahı da fark etmiş olabilir-, yanındayım oyunu oynayıp gözünü boyarken arkasından kuyusunu kazacak ve biz de bunu sonradan flashback marifetiyle göreceğiz ya da gerçekten tek derdi yaşayan bir aile ferdinin olduğunu öğrenmekti... Bu lüzumsuz dönüşün, kirli polise evrilişin başka bir anlamı yok benim için. Lütfen ilki çıksın ve hem daha fazla aklımızla dalga geçilmesin hem de Mert kendini bu kadar fazla kirletmemiş olsun...
Sarp'a gelirsek, onun için de işler yolunda gitti bölüm boyu. Celal'in sınavından Mert geçti ama Sarp'a daha zorlu sınavlar yaptı. Akşama teslimat olduğunu öğrendi Davut'tan, normalde hemen balıklama atlayacakları bu haberin bir düzmece olduğunu düşündüler Yusuf'la. Celal ikinci oyununu kurdu yeni karakter Handan üzerinden, biz bu sefer oltaya düştüler dedik; flashback marifetiyle gördük ki aslında düşmemişler. Peki neden o ara arayıp da Yusuf'a, bu sefer bir dümen döndüğünü söyledi Sarp madem el yazılarını karşılaştırınca kartlardan anlamıştı öncesinde? İşte orası muamma. Bizleri de gazlamak lazım. Mantık, çekil kenara... Günün sonunda Mert de Sarp da saflarını sıklaştırmış oldu Celal'in gözünde ancak, tabi hiçbir şey bitmiş de değil... -Bu arada Yusuf'un oğlu da babası gibi azıcık safça. Muhtemelen o çantayı Gökhan'dan almış gibi göstermek için yanına gitti Celal ve birisi de fotoğrafladı o anı. Bin tane dümen çeviren Mert'i kimse görmüyor, temiz polis sahte bir kareyle kirleniyor...-
Handan şimdiye kadar dizide olmasını istediğim tarzda bir karakter olmuş, bu konuda senaristlerimizi tebrik ederim. Tuba Ünsal da ayrıca çok güzel bir seçim olmuş. Şahsen kısa süreli değil, uzun soluklu bir karakter olmasını ve Sarp'la gerçek bir aşkın içerisine düşmelerini de çokça isterim. Olur mu bilmem lâkin, tüm bunlardan önce görünen o ki Handan'ın da kendisini temizlemesi gerekecek birçok konu var. Şimdilik kimin için çalışıyor, yoksa Köstenceli'nin kızı da hem annesinin hem babasının intikamını almak için mi ortaya çıktı bilmiyoruz; ancak karakterin varlığından oldukça memnunum. Bakalım o, Celal'i ters köşeye yatırmayı başarabilecek mi. Yoksa birkaç bölüme yol mu görünecek kendisine de...
Bir ara hiç gitmeyecek sanmıştım şahsen onu. Hatta tutuklandı, bir şekilde çıkar diye dahi düşündüm. Lâkin yeni konu aksı açılınca kendisine gerek kalmadığı düşünülmüş ve vahşice öldürüldü... Yaşar'ı ilk iki bölüm ben de destekledim. Ancak şu da bir gerçek ki zamanla suyu çıkmıştı karakterin. Cezaevinde o uzun uzadıya gerçekleşen dövüş sahnesinde artık zaplayacak konuma dahi geldim. Yahu bu adam başrol mü bir saat on adamla dövüşmesini izliyoruz biz? Heyecanlanmıyoruz da hani nedir derdiniz? Nasılsa gidecek, bolca görünsün dediler zaar; neden olmasın... Tabi dokundurmadan geçmeyeceğim birkaç husus var bu konuda. Bir tutuklunun başında bekleyen kolluk kuvvetleri, başka bir hasta yere düştü diye terk eder mi görev yerini? İkisi birden hem de? Doktor musunuz, hemşire misiniz, hasta bakıcı mısınız? Neden ikiniz birden yere düşen hastayı kaldırmaya gidiyorsunuz yahu? Ve neden hiç dikkatinizi çekmiyor, tam o sırada doktor görünümünde olan birinin arkasına bile bakmadan yoluna devam ettiği? Tam fark ettiklerinde de iş işten geçmiş oldu tabi. Yaşar, öte tarafa yolcu edildi.
O sırada aşağıda Yusuf'u oyalayan Celal'in ise keyfine diyecek yok. "Bu senin adamın mı?" diye soruyor da, "Nasıl şansa Yaşar'ın derdest edildiği an sen beni laf kalabalığınla alıkoymuş olabiliyorsun?" diye sormuyor. Adam, "Ben onu tanımam, benim husumetim Yaşar'la" diyor; Celal özgür, Celal galip, Celal mutlu. Yok mu bunun bir sonu?..
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder