Bazen gerçekten dertsiz başına dert alıyor insan. Elinde olmayan sebeplerle başına açılan işlerin altından kalkamayacağını da çok kereler düşünüyor. Çaresizliği kabullenmektense, karşı atağa geçmek elbette elzem olanı ancak, bazen insan gerçekten pes etme noktasına geliyor. Zira ne yaparsan yap bir adım ileriye gidemediğini gördüğünde, en kolayı bu oluyor... Tarık'ın sınanmalarının bir sonu yok bunu anladık. Pes etme huyuna karşı ne kadar süre daha mücadele verecek bilemiyorum ama şu saatten sonra bu yoldan dönmese çok iyi olur...
6. Bölüm
Kızıyorum falan ama Melis'e hak vermiyor değilim. Şimdiye kadar doğru dürüst babalık görmediği birinin bu saatten sonra sergilediği mücadeleyi geç kalmış ya da nihayete ermeyecek olarak görmesi çok normal. Yalnız bu tek başına olsa, normal. Yanında aklı bazı şeylere tam olarak sarmayan kardeşi var. Hiçbir şart altında babasına karşı duvar öremeyen bir kardeş bu hem de. O yüzden kendinden önce onu düşünmeli, düşüncelerine set vurabilmeli. Bunu, Zeynep için yapmalı. Tamam, Tarık'a yine çok kızgın olsun. Yine hakkında aynı izlenimlere sahip olsun. Yine güvenmesin. Ama en azından Zeynep'in yanında daha toleranslı davransın. Her an yüzüne gerçekleri vurmasın. Her an, onu ve yaptıklarını sorgulamasın. Çünkü dedim ya, Zeynep olaya hakim değil. Önüne hangi argümanı koyarsanız koyun, alternatif kabul etmeden babasını seçecektir. Onu böyle harap etmektense, buna uygun davransa çok iyi olacak yani Melis. Daha 17 yaşında olan birinden çok büyük bir şey istiyor olabilirim lâkin, onun ne kadar aklı başında bir kız olduğu da ortada...
Tarık'ın kendine mukayyet olması, ne olursa olsun pes etmeme gayretini takdir ettim bölüm boyunca. Ancak kısa vadede, bunu çok da uzun süre devam ettiremeyeceği kaygısı taşımaktayım. Hasan'ın ona her zamankinden daha çok göz kulak olması şart yani. Hele de Melis'in başına son gelenin ardından, Seçil'in haklılığının bir kez daha doğrulanması onu bu yolda daha da tökezletecek. Geri adım atmamasını sağlayacak tek şeyse, uyandığında Melis'in tavrı olacak. O da tıpkı Seçil gibi bunun sorumlusunun Tarık olduğunu düşünürse, işi yaş. Ama oraya geri dönmenin kendi kararı olduğunu düşünür ve Seçil'i de bu yönde telkin ederse Tarık'a toparlanabilecek bir alan bırakılmış olur. Göreceğiz bakalım, nasıl açacak gözünü...
Ben şahsen Hakan'ın ona siper olmasını bekledim ve Melis'e yüklenecek vicdan azabıyla, hem Hakan'a aşık olma sürecinin daha kısalacağını hem de babasına tavrında az biraz yumuşama olabileceği ihtimaline tutundum bir an için. Nasıl buna tutunduğumu, yazarken dahi hayretle karşıladım tabi şimdi. Ana damara oynamaktan daha elzem bir şey olamazdı elbette. Hem daha çok kanar hem de olaylar her daim karışık olur. Serüvenin o ana kadar olan kısmı ise az biraz benim için sıkıntılıydı. Hiçbir mafya tipli adamdan doğru dürüst davranmasını elbette beklemem. Ancak ne bileyim, biraz fazla geldi bu tefeci olayının dozu. Bu kadar yükseltmeye hacet yoktu. Hakan'ın annesinin inatla ondan bir şeyler saklama eğiliminin her şeyi bu noktaya getireceği ise barizdi. Tüm bu sonu hazırlayan olayın mimarı da yine Seyfi... Önce babasını bıçakladı, kızı ile zaten bozuk olan arası iyice açıldı. Şimdi tefecilere taktığı borcun yolu geldi çattı, Melis'e uğradı. Olan sonunda yine Tarık'a oldu. Adamın hapisten ağrı varlığı zarar vermeye devam ediyor...
Oysa ne güzel aşka dair hissettikleriyle geçireceği saatleri vardı önünde. Ölümle mücadele etmek yerine, aklının bir köşesinde yer etmeye başlayan Hakan'ı düşleyebilirdi. Prova sırasındaki yakınlaşmalarına aklı gidip, şapşal şapşal gülümserken bulduğu kendine kızabilirdi. Bodoslama ölüm kalım savaşı vermesine gerek yoktu. Hem olan Tarık'a olacak ama suçlanacak kişi de Hakan'dan başkası olmayacak. İkisinin de acısı eşit yani şu anda. Altından kalmakta zorlanacakları bir yük bindi omuzlarına ve bu yükün tüm kontrolü de Seçil'de. Kadın tekrardan Tarık'a gitmemeleri için tepinse, yırtınsa kim haksız diyebilir ki artık? Söylediği ne varsa bir bir çıkıyor. Tarık'a çokça aşık ve bunca olay çıkartmasının asıl sebebi de bu bastırmaya çalıştığı aşk ancak üst üste olanlar da yenilir, yutulur cinsten değil. HakMel'in nihayete ermesi de bu sebeple zaman alacak gibi. Hakan'ın Melis'i öpme fırsatını milisaniyelerle tepmesine eş bir bedbahtlık...
Asıl kızılması gereken kişi kim peki? Sibel'den başkası değil bana göre. Bu kızın Hakan'a karşı bir şeyler hissetmeye başladığını erkek tayfadan birileri ne zaman hissedecek? Fikret zaten, "Gülüm, gülüm" diye dolanıyor ortalıkta. Aşırı kıro bir tabir olmasına mı yanayım, o gülün Fikret için her daim solmaya mahkum olduğuna mı bilemiyorum. Tabi bir süre için bunu fark etmesi taraftarı değilim. Çünkü ister istemez Hakan ile aralarına duvar örülecek ve o güzel dostlukları etkilenecek... Uzun lafın kısası, Melis gittikten sonra eğer Sibel, Hakan'ı böylesine dolduruşa getirmeseydi adamlara tavrı bambaşka olabilirdi. Birden gözü dönmezdi en azından. Patlamaya yer arıyorken, bu bahane olmazdı. Sonucunda da Melis vurulmazdı. Sibel ya kendine çeki düzen versin ya da yüreklilikle Fikret'in karşısına çıksın, Hakan'dan hoşlandığını söylesin. Çocuğu boşu boşuna hayâllere sürüklemesin. Yazık, Fikret'in o aşık hallerinin karşılığı bu olmamalı...
Bahar bu bölüm gözle görülür düzeyde düzelmeye başladı fark ettiniz mi? Tarık'a yavaş yavaş tutulmasından olacak, o sert kadından eser yoktu. Onu böyle izlemeyi daha çok sevdim. Halen, Tarık'la bir ilişki yaşamasını desteklemiyorum ama böyle giderse, neden olmasın. Yalnız annesi olası ilişkilerinin her metre karesine binlerce taş koyacak gibi. Tarık yandı... Güzel bir bölüm izledik bu hafta da. Tabi hiç okul sahnesinin olmayışı, hiç basket antrenmanı olsun, muhabbeti olsun olmayışı beni biraz üzdü. Tamam, bölüm hafta sonunda geçti ama basketbol antrenmanı yapmanın hafta içi ya da sonu olmaz herhalde? Sanki Tarık'ı müfettiş okuldan uzaklaştırmış gibi bir hâl vardı ortada. Ondan sebep, bölümlerde okul ya da basket antrenmanı sahnelerinden en azından birisi eksik edilmese ne de güzel olur. Öyle değil mi?..
Beklenen Kral
hakan kurtarmaya çalışmış zaten. kolunda sıyrık vardı
YanıtlaSil