İnsanın ne diyeceğini, ne yazacağını bilemediği anlar vardır ya; tam şu an o anlardan birini yaşamaktayım. Çünkü anlamadığım, anlamlandıramadığım bir sürü sahne izledikten sonra oturdum bu satırları yazmaktayım... Bugüne kadar ki en kötü Vatanım Sensin bölümünü izledik, önce onunla başlayayım. Başından, sonuna kötüydü. Sonu ise sadece kötü değil, felaket ve fecaatti de. Ortada bu kadar iyi bir hikaye, mükemmel ötesi oyuncular varken; eğer niyet diziyi bitirmek değilse, bu bölüm gerçekten niyeydi? Neye hizmet etti? Buradan sonra nereye döndüreceksiniz tekeri? Her şey böylesi riskli bir hâl almışken, nasıl sonlandıracaksınız kurtuluş mücadelesini? Yoksa, alternatif bir son mu var aklınızda, nedir?..
21. Bölüm
Evet, Azize'nin Cevdet'in gerçek kimliğini/niyetini öğrenmesini istemiyordum. Çünkü, ağzını sıkı tutamayacağından ve bir şekilde derhal bunu Tevfik'e yetiştireceğinden emindim. Biliyorsunuz, gerektiği zamanlarda kendisinin ağzında hiç bakla ıslanmıyor. Ama senaristlerimiz öylesine trajik bir sahne yazmışlar ki, Tevfik bu gerçeği Azize'ye gerek kalmadan lap diye öğrendi. Azize de öğrenemediğiyle kaldı üzerine. Ve karşısına geçen kocasının halinden, tavrından hiçbir şey sezemeyip, o ağzında ıslanmayan baklaları bir bir kuruttu. Gözleri öylesine gülen, "Her şey bitti Azizem" diye sana gelen adamın ne gibi bir düşmanlıkla bu halde olduğunu düşündün Azize? Aradan geçen zamanda kocanın karakterini, hangi zaman aralıklarında nasıl hareket ettiğini, nasıl davrandığını mı unuttun da; posta koydun gönderdin? Azize gerçekten, o pusulayı okumadan çekmeceye koyman nedendi? Tevfik'e, "Bir saniye çık" deyip okuyamaz mıydın? Alamaz mıydın yanına? O elbise de o pusulayı saklayacak bir yer yok muydu gerçekten?..
Peki o her kılığa giren, her delikte biten Yakub, bu anlarda neredeydi? Okuduğunu görmeden ya da halinden, tavrından emin olmadan Cevdet'e o mektubu ulaştırmak niyeydi? Ormanda tek başına o pusulayı çıkartırken ve hatta okurken hiçbir şey yapmayan Tevfik'in adamı, o kalabalık hastane içerisinde o pusulayı gerçekten nasıl değişti?.. Bu gerçeğin ortaya çıkmasının, hikâyeye ne gibi bir katkısı olacak, hiçbir fikir üretemiyorum. Zira düşündükçe, Cevdet'in iki bölüme dar ağacında sallandığından başka bir şey göremiyorum. Ne ile Cevdet onu baskı altına alabilir ki sussun? Ne, Cevdet'in gerçeğini Vasili'ye söylemekten alıkoyar ki Tevfik'i? Fragmanda görüldüğü üzere, Vasili'nin gerçeği öğrenmiş olma ihtimali de var. Tabi fragmanlara kaldıysak eğer, Azize de bu bölüm Cevdet'in bir vatansever olduğunu öğreniyordu...
Ben sadece Hilal ile Leon konusunda bir trajedi olur diye bekliyordum. O zaten Allah'ın emri. Ama bu gerçekten sürpriz oldu. Hiçbir yere koyamadığım bir gelişme oldu, aynı zamanda. Hangi mantıkla böyle bir adım atıldığını kestiremedim. Tevfik'in uzunca bir süre sırtının yere gelmeyeceğini biliyorduk zaten. Hatta son ana kadar, herkesin gözünde kahraman olarak bilinmesi de ihtimaller dahilindeydi. Bunda şaşılacak bir şey yok. Dizilerde, kötülerin 'şanslı' kaderi bu. Ama bu kadar da değildi beklentim. Bu artık eşeğin kulağına karpuz kabuğu kaçırmak oluyor çünkü. Bu, güzelim konuyu ağır klişelere boğmak oluyor. Ve bir şey söyleyeyim mi; böyle bir diziye bu kadar ağır klişe hiç ama hiç yakışmıyor...
Klişe demişken, bir başka klişenin kapısını aralamadan olmaz. Daha keskin ifadesi, 'saçmalık' olur ama yine de öyle demeyeyim hadi... Yıldız ilk bölümden beri nasılsa, bugün de öyle. Onda herhangi bir değişim olmadı. Yani onun Leon tarafından açıkça reddedildiği mektubu okumuş olmasına karşın, Leon ile evlenebileceğini düşünmesine hiç şaşırmıyorum. Hatta çocuk bunu yüzüne karşı da demişti ama olsun. Klişesiz dizi olmaz. Lâkin, Veronika gibi akıllı, bilgili ve hatta entelektüel bir kadının oğlunun mektubunu, üzerine de konuşmasını nasıl bu kadar yanlış anlayabileceğini kestiremiyorum. Mektupta açıkça Hilal'i tarif etmiş Leon, gözlerinden dahi dem vurmuş. Tamam, sen gittin onu Yıldız'a yordun. Peki ya, çocuğun Yıldız'a hiçbir ilgisinin olmadığını ve o mektubu başkasına yazdığını söylediği halde nasıl onu Yıldız'la evlendirmeyi düşünürsün? Ve hatta gider bunu Vasili, Cevdet ve Azize'ye söylersin? Sanki Leon halen komadaymış da, sesi boşlukta yankılanıyormuş gibi. Herkes ne dediğini dinliyor ama onu takmayıp aklına koyduğunu yapıyor. İyi misiniz siz kuzum?..
Peki ya Hilal, sen nasıl Leon'un Yıldız'la evlenmek isteyebileceğini düşündün söyler misin? Annesi böyle bir düşünceye sahip olsa, Yıldız'la oğlunu evlendirmek istese dahi sen nasıl bir çırpıda aşkından, sevdandan vazgeçip, yeniden Halit İkbal olabildin? Okuduğun Yunanca(!) mektubun satırlarında kaybolduğunu yazmıştın; ne çabuk kendine bir çıkış yolu bulabildin? Yoksa vatanseverlik zırhına kuşanınca, kalbine söz geçirebileceğini mi sandın?.. Aşkının peşinden nasıl gitmezsin yahu? Nasıl Leon'u öylesine yüzüstü bırakırsın? Onu kimse dinlemiyor, dinlese de anlamıyorken; sen nasıl tıpkı onlar gibi davranırsın? Çocuk yazdığı bildiriyi okurken resmen yavaş yavaş hayata küstü. Resmen, bunalıma girdi. Bunu hak ediyor mu? Herkes ama herkes yanlış anlasa da, Hilal onu yanlış anlamamalıydı. Hilal, bir kalemde tüm gemileri yakmamalıydı...
Yıldız bu ilişkinin tam ortasındaki varlığını, anlaşılan o ki artık daha şiddetli bir şekilde sürdürecek. Hatta artık aileler nezdinde evlilik lafları dahi dönmekte ki, bu sadece onun istemesi kadar saçma ve olamayacak bir şey de değil. Bundan sonra durum nasıl toparlanacak hiçbir fikrim de yok. Maksadın ne olduğunu anlayamadığım bir sürü manasız sahne izlemiş olmaktan büyük bir üzüntü duyuyorum. En çok da, kendini vuran kadına neredeyse bunun için teşekkür edecek kadar naif Leon'un böylesine heder edilmesine kahroluyorum. Dilerim yapılan bu yanlışlardan en kısa sürede dönülür. Zaten bir vatan mücadelesi veriliyor olması, farklı milletten olmaları, farklı dinlere mensup olmaları, birbirlerine düşman iki devletin vatandaşı olmaları yeter de artar sebepler, bir araya gelmelerinin çok zor olmasına. Buna bir de böylesi bir klişe monte etmeyin. Çünkü, gerçekten çok çiğ ve çirkin duruyor...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder