Kimseyi kendinden çok sevmemeli insan. Elbette, narsisizm doruklarında da gezmemeli. Mâlum, her şeyin ölçülüsü en gözdesi. Çünkü bir başkasına aşırı değer verdiğinde, kendinden vazgeçmesi de o kadar kolay oluyor. Hayâllerinden, düşüncelerinden, isteklerinden, beklentilerinden, her şeyden... Geri dönüşü de çok zor oluyor, tam da bundan. Zira sen vazgeçtikçe her şeyden, hayat daha da anlamsız geliyor. O sona doğru yaklaşıyor insan ister istemez. Yanında hatadan döndürecek biri varsa, amenna. Fakat yoksa, yandı 'gülüm' keten helva...
10. Bölüm
Fikret'in, Sibel'e duyduğu platonik aşkın ızdırabı üzerinden ilerliyoruz iki haftadır. İki haftadır, olmayacak bir aşk için çırpınışını izliyoruz karakterlerimizin. Yanlış anlaşılmalar, yok saymalar, suçlamalar ya da 'acaba?'lar eşliğinde ilerliyoruz. Fikret'in, Hakan'la Sibel arasında yaşananları öğrenmemesi de beklentimiz. O noktada trajik bir boyutun yaratılacağı da artık kesin. Sibel'in, Hakan'ın konuşmasından önceye denk gelen terk edişi de bunun göstergesi. İp nerede kopacak göreceğiz. Ve Hakan ile Fikret'in arasında patlak verecek sorun nelere yol açacak onu da... Ama şu gerçek ki, Sibel hiçbir şeye değmez insanlardan. Fikret'in onca çabası ve emeğinin hiçbir karşılığı yoktu onun için; hüznünün vede kahrolmasının da olmayacak. O yüzden ne kadar çabuk sürede toparlanırsa kâr. Hakan ile arasındaki meseleyi öğrenene kadar tabi. Sonrası bilinmez bir tufan...
Sibel'i, Hakan'a aşık diye suçlamıyorum, yanlış anlaşılmasın. Herkes herkesi sevebilir, buna kimsenin karışması da mümkün değil. Ama o aşkı nasıl yaşadığın önemli olan... Sibel'de burada sıkıntı var. Evet, Hakan'a platonik aşık olmuş. Evet, duygularına da söz geçiremiyor. Bu dün de olmamış, ilk tanıştıkları zamana dayanıyor. Bunlar da çok normal. İnsan kalbinde onlarca yıl taşır gerekirse aşkını. Ama normal olmayan kısmı meselenin, bu süreçte bir başkasının duygularıyla oynadığı gerçeği. Hem de bir ay, iki ay, üç yıl, beş yıl değil; tam on yıl boyunca. Yani insan aşık olabilir ama o aşkı kalbinde taşıyorken, başkasının yıllarını çalmaz. Eğer iyi biriyse, bunu yapamaz. "Sevmeye çalıştım, belki ben de ona aşık olurum dedim ama beceremedim" diyerek de işin içinden sıyrılamaz. Sibel kalbinde başkasının aşkını taşırken, Fikret'in kalbini de aşkını da ayaklarının altında çiğnemiş kötü biri. O bu saatten sonra kessen iflah olmaz. Birini böyle zarar vere vere seveceğine, aşkından ölsen daha iyi...
"Ben mutsuzsam, herkes mutsuz olsun" mottosuyla hareket ederek yakıp yıkmak da bu sebeple yakışıyor Sibel'e. Karakterin savunulacak, arkasında durulacak hiçbir yanının olmaması da ne acı. Melis ile Hakan tam 'bir' olmuşken, onların ilişkisini de baltaladı. Elbette öyle büyük yaralar açmış değil. Sibel, öptüğünde buna fırsat verecek kadar yakın kaldığı için Hakan'ı ben de suçlamıştım ama uzakta olsa dahi görece, yine de o öpücüğü kondururdu Sibel istediğinde. Melis, tahmin ettiğim gibi kendini her daim geri çeken ve sürekli karşı taraftan bir adım bekleyen o kasvetli kızlarımızdan olmadığı için de zamanla bu durumu aşacaktır diye düşünüyorum. Hakan'ın onca sefer arkasını dönüp gitmesine rağmen, her daim karşısına çıkıp onu aralarındaki aşkın oluruna inandırmaya çalışan bir karakterden bahsediyoruz neticede. Ama tabi bu sefer ben Hakan'dan bir adım gelmesini istiyorum. Bu sefer Melis'in kapısını aşındırma sırası onda. Bunu yapar mı peki? İşte o konuda hiç de emin değilim.
Gemileri yakmak en kolayı. Delicesine seviyorken bu aşkı karşılıklı yok saymak ise kusura bakmasınlar ama biraz ahmaklık. Ondan sebep, Melis gözünü karartmış babasını da mahalleden ve okuldan uzaklaştırmaya çalışıyorken, Hakan bir şeyler yapmalı. Ben sanmıyorum Tarık'ın bir yere gideceğini. Zeynep üzerinden gelecek bölüm bu noktada duyguları çok fazla sömürülecek görünüyor ama çetesine söz verdi ve yarı yolda bırakmayacağı garanti. Sadece Hakan bu krizi fırsata çevirsin işte. Melis'le konuşmak için bu tavrını bahane etsin. Geri planda durmasın. Zaten Tarık da az biraz bir şeyler sezmeye başlamışken; çok da ayyuka çıkmadan aralarındaki sorunun varlığı çözüversin...
Seçil'e bu bölüm bir iyilik geldi, pek de güzel oldu. Normalde final bölümünde görme ihtimalimiz olan bir değişimdi bu hatta. Bahar ve annesi ile konuştuktan sonra gözleri parlayarak, Tarık'ı sanki kazanmışçasına bir ruh haline bürünmesi ise kendisi için sıkıntı yine. Olmayacak bir sefere sürüyor gibi treni. "Raydan çıkar mı?" diye düşünmeden son sürat ilerliyor hem de. Öyle olursa sonunda en çok kendisi üzülür çünkü. Tarık'ın kolay kolay Bahar'dan vazgeçmesi bu saatten sonra mümkün değil gibi. Bir de pek ahlâki değil, Seçil'le Tarık arasında bir aşk. Melis ve Zeynep'in karşı çıkacağı bir şey olur bu. Seçil onları karşısına almak ister mi bilemiyorum ama ablasına ihanet ediyormuş gibi hissetmediği sürece, keyfi bilir tabi. Biz de ardından neler olacak izleriz. En azından Seçil, o imkansızlığı yaşayarak görmüş olur. Bakalım...
Bölüm yayına o kadar geç başladı ki, bir an hiç başlamayacak bile sandım. Zira yayınlanan canlı yayının bitiminden sonra, kanalın sol alt köşesinde bir dakika kadar "İsimsizler - İlk bölüm" ibaresi yer aldı. Sonradan o kaldırılıp, dizinin adı yazıldı. Popüler dizilerin önünde ekrana çıkarak, daha çok seyirci çekme fikri elbette mantıklı. Ama vaat edilen süreden aştıkça, o işe zarar verildiği de atlanmamalı. Reklam geliri noktasında özellikle de. Keşke buna da az biraz dikkat edilse. Bölüm bittiğinde 1:20'ye geliyordu saat. Varın siz düşünün bugün gelecek reyting sonuçlarını şimdi... Bir de, diziyi bu ağır dram havasından çıkartıp, daha neşeli bir hale soksak az da keşke. Bu ara seyirci cumartesi günlerinde onun arayışında gibi. Elde komediyi çok iyi kotaracak böylesi bir ekip varken, dram olsa dahi gölgesinde; biraz da neşemizi bulsak fena mı olur yani?..
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder