Yeni gününde, özetsiz yeni saati ile Hayat Şarkısı izlemek öncelikle bir garip geldi söyleyeyim. Hatta öncesinde Bodrum Masalı'nı izlediğim için, daha henüz hiçbir şey olmadan o bitip de hemen Hayat Şarkısı başlayınca, bölüme adapte olmam birkaç dakikamı aldı. Alışık olmamak ayrı, 150 dakikalık bölüm için yazılmış senaryosunun yarısını izlemek ayrı mâlum. Neyse, konumuz zaten o değil. Daha sonraki süreçte ise bölümün içerisine hemen iliştim. Hatta hoşuma bile gitti pazar akşamı olması. Dilerim yeni günü bol reyting ve şans getirsin...
48. Bölüm
Kerim ve Hüseyin'in, Cem tarafından alıkonulması sonrası yaşananlar Bayram Cevher'e ağır geldi. O sürecin sağ salim atlatılması da çözüm olmadı zira, bu sefer de Süheyla cephesinde sorunlar baş gösterdi. Karakterin tam da kendisinden beklendiği gibi davranması enfesti aslında ama bunu bir haftalık zaman dilimi boyunca hiç azaltmadan sürdürmesi, anlaşılan o ki herkese fazla geldi. Üzerine Kerim ve Hülya'nın ayrı eve çıkma istediğini dile getirmesi, o son bağı da kopardı görünmekte. Bayram Cevher'in, Süheyla'dan bu kadar kolay vazgeçmesini beklemezdim öncelikle. Zira 37. bölümde, evlilik yıl dönümlerini nasıl göz yaşları içinde kalarak kutladıklarına şahit olmuştuk. O aşkın ne kadar da büyük ve devrilmez olduğu bize gösterilmişti. Tabi Bayram Cevher hiçbir zaman sadık bir eş olmamış ama Süheyla bir yanda dururken, başka bir kadınla yıllarca aşk yaşadığını da görmeyi beklemiyordum. Torunbaşlar haladan, yeğene göz koymuşlar bizim Cevherlere. Her birinde başka bir arıza olması da ayrı mesele. Şimdilik Mahsa'nın öylesi olumsuz bir yanına denk gelmedik lâkin zaman gösterecek, onun da nasıl bir Torunbaş olduğunu. Özellikle de Süheyla ile karşı karşıya gelmelerin sayısı arttıkça...
Yani Bayram Cevher'e hak veriyorum, bunalması ve kaçıp, uzaklaşmak istemesi noktasında. Ama gidip de geçmişte kalmış bir aşkı yeniden hortlatmasını -doğacak sahneleri çokça merak etsem de- yakıştıramadım. Hem de Süheyla böylesi zor bir dönemden geçerken. Mâlum, o da çokça yıprandı ve diğerleri ayakta kalsın diye mücadele ettikçe, sarıp sarmalayamadığı yanları acı vermeye başladı. Bir yerden sonra da kayışı kopardı. Umarım zamanla eski Süheyla'ya geri dönülür. Şahsen ben onu böylesine çaresiz ve mutsuz görmek istemiyorum. Bayram Cevher'le boşanma noktasına vardırır mı meseleyi bilmem ama şu saatten sonra, üzerinin öyle kolay kolay örtülemeyeceği kesin. Bu süreçte en önemlisi Mahsa'nın tavrı. Eğer bir evliliği bitirmeyi, kalbine söz geçirmeye yeğliyorsa; buyursun bitirsin...
Şu durumda başına bela açılacaklardan birisi de Hülya. Süheyla eve vardığında, o da orada olmasa pek iyi olurdu doğrusu. Zaten Kerim'in başına gelenlerden onu sorumlu tutuyor. Üstüne bir de taşınmalarını onun fikri olarak görüyorken, şimdi Bayram'ın başka bir kadınla yaşamaya başladığı evde konuk olarak bulunuyor gözükmesi her şeyi çıkılmaz bir noktaya sürükleyebilir; gelin-kaynana için. Burada da devreye Hatçe halanın girmesi lazım. Dedektiflik yapıp onu bulmaları için anlaştığını söylerse, durumu toparlaması da daha kolay olacaktır... Dedektiflik demişken, harbiden bizim ikili aradan geçen zamanda formdan düşmüşler. Hülya'nın cırtlak bir turuncu elbiseyle dedektifliğe soyunabileceği kimin aklına gelirdi ki mesela? İkinci sefer giyim kuşamı eski dedektiflik günlerine dönmüştü ama basiretleri bağlanmış bir kere, Bayram Cevher ikisini de enselemiş bulundu. Yalnız Hülya'nın oradan geçiyormuş gibi davranması enfesti. Sanırsın yalı cadde üzerinde de, onunla kandıracak Bayram'ı. Deli kadın...
Mahir'le Hülya'yı böyle sahnelerde izlemeyi gerçekten çokça özlemişim. Her ne kadar hamlamış olsalar da, zamanla eski formlarına kavuşacaklardır. O zaman da ne uçan ne de kaçan kurtulabilir ellerinden. Tabi önce Bayram ve Süheyla'nın arasını düzeltmeye çalışmaları lazım. Zira düzelmezse tek sorun dedektifliği yeniden askıya almak zorunda kalmaları olmayacak, Süheyla'nın psikolojisinin daha da heder olmaması için yeni taşındıkları evden yeniden malikaneye dönmek zorunda kalacaklar. Açık konuşmak gerekirse, yeni eve hiç ama hiç alışamadım. Yersiz derecede büyük ve ruhu yok mekanın. Cevher malikanesinin yakınından dahi geçemez. Ondan sebep geri dönmeleri tercihim olur ama bunun için Bayram ile Süheyla'nın ayrılması da biraz sert bir adım olacaktır. En azından bir süre belirsiz kalacakken o mesele, Hülyalar da günlerini yeniden malikanede geçirsin. Çünkü orada izlediğim her sahne, kaos dolu olsa dahi ayrı bir huzur ve seyir keyfi vermekte bana. Ve inanıyorum sadece bana da değil...
Bayram Cevher'in evden ve işten aynı zamanda uzaklaşması, en çok Hüseyin'in omuzlarındaki yükü arttırdı. Karakterin bu noktadaki isyanını da çok haklı görüyorum. Her daim Bayram ve Kerim'in arkasını toplamış olarak, yine kendisine iş düştüğü için kızmak hakkı. Tam taşınacakken, şimdi Süheyla'yı o şekilde bırakamayacak olması da üzerine binen ikinci dert oldu. Oradan sonrası ise biraz sorunlu... Evet, Hüseyin'e hak veriyorum. Hiçbir zaman Kerim gibi serbest bir hayatı olmamış. Her daim daha çok sorumluluk üstlenmiş ve bu sorumlulukları da hakkıyla yerine getirmeyi başarmış. Bu da otomatikman diğerlerine kafaları attığında çekip gitmeleri için imkan vermiş. O nasılsa bir yere gitmez, her şeyi de olması gerektiği gibi yapar diye. Bunu fark etmesi çok uzun zaman aldı görüldüğü üzere ama bu algıyı kırmak için o da annesinin ağır bir depresyon geçirdiği zamanı beklemese iyiydi. Üzerine taşınma fikrini uygulamaya sokmasa da mesela... Haklıyken, haksız oldu çünkü herkesin gözünde. Benim ve mutlaka diğer seyredenlerin de. Bazen sadece haklı olmak yetmiyor, haklıyken vakur kalabilmek de şart. Çünkü insanlar o zaman sadece, "Ben, Ben, Ben!" dediğini duyuyor olurlar. İşlerine gelen kısmı o olur. Buna paye verdikçe de, olan haklılığına olur...
Hazer'in, Kerim'den almaya yemin ettiği intikama tekrardan değinmeyeceğim bile. Kardeşinin yazdığı bir mektup üzerinden, karısını aldatmadığı için Kerim'i kendine düşman etmiş bir adamın intikamının ne kadar boş olacağını tahmin etmek de hiç güç değil. 'Kardeşimle yatmadın!' diye, birinden intikam alan adamı da pek adamdan saymam doğrusu. Umarım aklı başına geç olmadan gelir de, bu saçma intikam oyunu başlamadan biter... Üzerinde durmak istediğim konu ise Nilay noktasında. Ben ona pek hak vermem aslında ama bu bölüm gerçekten çokça hak verdim. Kendini yerine koyacak herkes de hak verecektir. Yıllarca evlenmeyi beklemiş, tam da istediği gibi birisini bulmuş. Ama onunla birlikte, yeğeni ve bir de yeğeninin annesiyle yaşamak zorunda buluyor kendini. Üzerine kadın evden dışarı adım dahi atamıyor. Kim bu şartlar altında mutlu bir evlilik geçirebilir ki? Atıf ona haksızlık yaptığını anlarsa amenna. Yok anlamaz da illa burada yaşayacağız diye bastırırsa, Nilay bassın tekmeyi kıçına. Sinsi, yılan, az biraz da gıcık birisi ama Hülya'nın kardeşi sayılır; hiç anlaşamasalar da. O yüzden benim için, o da çokça değerli. Haddini bil Atıf efendi!..
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder