İnsanların vicdanlarına seslenmesi için, başka bir yol yokmuşçasına başından sonuna ajite bir dil kullanıldığı ve o kutsallığın tam da bundan zedelendiğini düşündüğümden bu türde dizileri hiç izlemezken, tanıtımlarından aldığım 'olması gerektiği gibi galiba' hissiyle oturdum; Söz için ekran karşısına. Ve yanılmadım da. Ethem Özışık bu işi yazabilecek en doğru kalemlerden biri olduğunu, daha dizinin başında -önceden sosyal medyada da gösterilen- beş dakikalık 'şehit' sahnesiyle kanıtladı. Tek bir ajite edici kelime yoktu. Tek bir sömürü cümlesi kurulmamıştı. Acı gerçekti, kalbimizi sıkıştırdı, hatta gözlerimizden yaşlar akıttı ama bunu kaliteli replikleriyle yaptı. Bölümün devamında da bu hava vardı. Yani Söz, bozmazsa iyi başladı...
Kemik kadro
Dizinin kemik kadrosu, Tolga Sarıtaş (Kıdemli Üsteğmen Yavuz), Serhat Kılıç (Çolak), Aybüke Pusat (Bahar), Meriç Aral (Eylem), Nihat Altınkaya (Yarbay Erdem), Atakan Arslan (Üsteğmen Zafer), Burak Sevinç (Üstçavuş Fethi), Görkem Sevindik (Üstçavuş Mücahit), Mustafa Yıldıran (Başçavuş Ali), Eren Vurdem (Başçavuş Ateş) ve Aytaç Şaşmaz'dan (Uzman çavuş Feyzullah) oluşmakta. Yönetmen koltuğunda en son Yaz'ın Öyküsü ve Kötü Çocuk'ta rejisini izlediğimiz Yağız Alp Akaydın oturuyorken, senaryosu Poyraz Karayel'in efsane kalemi Ethem Özışık ve ekibi Hakan Bonomo, Aksel Bonfil ile Ercan Uğur'a emanet. Söz'ün yapım şirketi ise kısa süre önce TİMS ve Bİ Yapım'ın birleşmesiyle kurulan, TIMS&B.
Çıkış noktası
Sevdiğini, tam da evlenme teklif ettiği gün kollarında kaybetmiş bir aşık. Ayakta duracak gücü dahi bulamazken, bir an olsun onun intikamını almaktan vazgeçmeyecek gözü pek bir asker... Karakterinin güçlü ve dik göründüğü her an, kalbinde nasıl bir yaranın kanadığına şahit olacağız yani Yavuz'un. Birliğiyle birlikte süzüleceği maceralarda ise elimiz yüreğimizde, kurtuluşlarını bekleyeceğiz. Tabi senarist cephesinde, sıra öldürmeye geldi mi baş karakter, yan karakter ayrımı yapmayan biri olduğu için; iki kere elimiz yüreğimizde bekleyeceğimiz kesin... İlk bölüm konuk olan Su Kutlu ve şehit asker rolünde izlediğimiz Kürşat Demir'e ise emekleri için teşekkürler...
Eleştiri-yorum-
Dizinin başlangıcının oldukça sert bir sahneyle yapılması, izleyiciyi bölümün içerisine hapsetmek adına doğru bir adımdı. Oldum olası yeni dizilerin vurucu olmayan başlangıçlar yapmasını anlamam zaten. Söz'de ise bölümün ortalarında göreceğimiz bir şehit olma anının sonrasına tanık olduk; ölen askerin gözünden ve sesinden. Kürşat Demir'in vurucu ses tonu, yazılan sahnenin kaliteli replikleriyle birleştiğinde ilk defa izliyormuşçasına, yeniden gözlerim doldu. O duyguyu, yokluğu, çaresizliği vede gururu olabilecek en güzel şekilde yansıtmışlar. O andan itibaren de dizinin içerisine sıkı sıkıya izleyiciyi bağladılar. Yavuz'un başarılı, analitik düşünme yetisine sahip, algısı oldukça kuvvetli bir asker olduğunu vurgulamak için, neredeyse bir robot gibi her an her saniye insanları süzme ve ölçümleme eğilimini biraz fazla bulduysam da, o anların her birinde patlak veren bir olay olduğunu düşünürsek; çok da şikayet etme fırsatı tanınmamış bize. Tabi ilerleyen zamanlarda bu durumun biraz da törpülenmesini rica edebilirim. İnsan böylesi bir kuşku halinde, böylesine eli tetikte bekleyerek dirhem uyuyamaz bile çünkü. Şimdi kalbine bir de kocaman aşk acısı oturmuşken, karakterin üzerine bu kadar gitmesek iyi olur sanki.
Tam bir Hollywood dizisi izledik dersem fazla olur belki ama klâsik Türk dizisi tadında ilerlemediği de gerçekti bölümün. Özellikle de çekim kalitesi ve replikleri açısından. Elbette, bir bölüm içinde, kaçırılan Yarbay Erdem'in kızının kurtarılması da az biraz ütopikti. Yine Yavuz'un algısının açıklığı sağolsun, kışlanın önünde duran aracın sahibinden şüphelenmesi süreci oldukça hızlandırdı. Görevine yeniden dönebilmesi, Yarbay Erdem'i etkilemesi için böylesi bir mücadele gerekti tabi. Şimdi görevinin başına döndüğüne göre, daha tutarlı sahneler izleriz sanıyorum kendisine dair. Evet, karşımızda gerçek bir kahraman var ama her an gerçeklik algısının sınırlarında gezmeye de gerek yok. Bir diğer sıkıntım da patlamadan sonra hastanede izlediğimiz sahnelerdeydi. Daha bir keşmekeş olması gerektiğine inanıyorum bu sahnelerin. Onca kişi patlamanın ardından akın akın ambulanslarla geliyor, ortada ne yakınlarının durumunu merak edip hastaneye koşan aileler var ne de tek bir polis geziniyor etrafta. Bir kaos hali bile yoktu doğrusu. İnsan bir o yana bir bu yana koşturan hemşireler, doktorlar görmek istiyor. Onca kişi tedavi için bekliyor, ölen bir hastanın ardından doktor bir köşeye sinmiş ağlıyor.
E, bari diğer gelen yaralıları kurtarsa ya?.. Tabi ölen kişinin, henüz morga koyulmadan yakınına gösterilmesi de ayrı mevzu. Demek ki o hastanede ölen hastalar, öyle herkesin görebileceği bir şekilde morga taşınıyor. Hani bu patlama sebebiyle oluşan keşmekeşlikten bir istisna oldu diyeceğim ama öyle bir istisnai kaotik hal de dediğim gibi sahnede pek yoktu. Bunlar dışında şikayet edebileceğim bir şey olmadı. Üsteğmen Zafer'in bir hamlede kopardığı kalın zincirlere de şimdi değinmeyeyim bari... Dijital efektlerden pek anlamam ama Yavuz'un Yarbay Erdem'in kızını kurtardığı sahnede kullanılan helikopter efektinin göz yormadığını, hatta sahneye olağanüstü bir etkileyicilik kattığını belirtmek isterim. -ikinci kez izlememde o kadar da etkileyici gelmediğini söylemeliyim. Sanırım sahnenin yüksek duygusundan ilk seferde çok hoşuma gitti- Bu arada Yavuz'un, o teröristi elleriyle boğazlayarak eşek cennetine yolladığı sahnede kendimi ne kadar kasmışsam, fark edip de rahatlamam birkaç dakikamı aldı. Elbette o ölüm, Yavuz'un başını olmadık bir belanın tam içerisine soktu ne yazık ki. Şükür ki kurşunu hiç bitmeyen dizi silahlarından kullanıyor da, kendini korumakta çok zorlanmayacaktır...
Müzikler noktasında ise arada konuşma seslerinin önüne geçtiğini düşünmem dışında hiçbir problem yok. Olabildiğince başarılıydı. Bir diğer başarılı kısım ise jenerik. Jenerikte, jenerik müziğinin tınısıyla oldukça güzel bir uyum yakalanmış. Sanırım izlediğim en başarılı dizi jeneriklerinden birisi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bunca şikayet ettim ama dediğim gibi senaryo dilini, kurulan dünyayı oldukça beğendim. Şikayet ettiğim sahneler dışında da Ethem Özışık'ın yine farkını ortaya koyduğunu düşünüyorum. Yağız Alp Akaydın ise kurulan o dünyayı olabilecek en gerçekçi şekilde -hastane sahnesini es geçer isek- kameraya almış.
Tolga Sarıtaş, gerçek anlamda olmuş. Hatta 'cuk' diye oturmuş karakterine. Zaten hangi karakteri giyse üzerine öylesine yakıştırıyor ki, inanılmaz bir adam olduğunu düşünüyorum. Fazlaca genç gösteriyor aslında ama hareketleri, mimikleri ve duruşuyla karakterini bir an olsun sırıtmadan taşıyacağını avaz avaz bağırıyor dersem yanlış olmaz... Serhat Kılıç enfes bir oyuncu. Tabi burada bir terörist başını oynaması büyük sıkıntı, zira överken de iki kere düşünmem lazım. Kendisine çokça saydıracağım, hakaretler yağdıracağım için şimdiden özürlerimi sunuyorum... Nihat Altınkaya müthiş karizmatik bir yarbay olmuş, o konuda hiçbir sıkıntı yok. Lâkin karakterin hüznüne, sertliğine, tepkilerine pek fazla adapte olamadım bölüm boyunca. Hep sorgularken buldum. Sanıyorum ki kendisi rolüne ısındıkça bu sorun da ortadan kalkacaktır... Atakan Arslan'ı bir tim kurulurken ki flashbackde gördüm, o olduğunu bilerek izledim daha doğrusu. Askeri harekat sahnelerinde ne yazık ki karakterini pek ayırt edemedim. O yüzden şimdilik performansı için söyleyebileceğim bir şey yok...
Görkem Sevindik, biraz fazlaca manyak bir karaktere hayat veriyor. Aslında öyle olmasını beklemiyordum, ciddi bir duruşu vardı paylaşımlarda. Ama gerçekten o karakter üzerine çok yakışmış. Erdem'in onları uçakta sınadığı sahnede hali, tavrı o kadar izlenesiydi ki; karakteri oldukça sevmemi sağladı... Burak Sevinç'i en son Evli ve Öfkeli'de vurdumduymaz bir rolde izlemiştim. Fethi'nin ruh halini oldukça başarılı yansıtmış. O kendinden emin ama ukala olmayan tavrı ise keyifli karakterin. Aşk yaşadığı tüfeğiyle, dilimize çokça dolanacağı da kesin... Eren Vurdem başarılı bir oyuncu. Ateş'i de üzerine oturtmuş. Onun da az biraz manyak bir karakter olduğunu düşünürsek, komedi ile harmanlandığı sıralarda keyifli sahneler ortaya çıkacaktır. Mustafa Yıldıran, nam-ı diğer "Canım kurban babam" Mestan... Bambaşka birisi olarak karşımızda. O olduğunu bilmesem, aklıma daha önce Mestan olduğu zerrece gelmezdi. Kumaşına sağlık... Aytaç Şaşmaz'ı ilk defa izliyorum. Sanırım onun da ilk oyunculuk deneyimi bir dizide. Fazlaca saf, anne kuzusu ama yeri geldiğinde de olabildiğince sert bir askere dönüşme evrelerini sevdim. İsmail Ege Şaşmaz'ın da kardeşiymiş. Kendisinin de yolu açık olsun, madem öyle... Aybüke Pusat ile ilgili ön yargılarım vardı, yalan yok. Ve yine yalan yok, o ön yargılarım halen devam etmekte. Birkaç bölüm daha izledikten sonra bir şeyler yazmamın daha doğru olacağını düşünmekteyim...
Bitirirken...
Söz, ilk bölümüyle beni kendine bağlamayı başaran bir iş oldu. Bunda en önemli etken de, ajite etmeyen anlatım dili. Umarım bu noktadan hiç ödün vermezler ve bu türün, nasıl yazılması ve çekilmesi gerektiğine en iyi örneklerden birini teşkil etmeyi başarır. Zorlu bir gün olan pazartesi ekrana gelmesi kendisi için sıkıntı. Güçlü rakipler karşısında ter dökeceği de kesin. Ama iyi reytingleri hak ettiği de kesin. Öyleyse, bol şans ve reytingler...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder