Hiç bitmesini istemediğim dizilerden birisi. Ara sıra hakkında yazmayı bıraktığım oldu, olmadı değil. Ancak, hep aynı şeyleri yazıyormuş hissine kapıldığımdandı. Dizinin bazı bazı kısır döngü içerisine girdiğini kabul etmek gerek. Tabi bu hiçbir zaman seyir keyfine etki etmedi, sadece izlediğin hakkında yazma kısmı zorlu oldu. Şimdiyse, gidiyor. Son üç bölüm kaldı... Hayat Şarkısı kıymetlilerimden, onu kaybetmek esaslı koyacak bana. Hiçbir karakterini de kolay kolay unutmayacağım. Hepsinin yeri bende ayrı olacak. Ama en çok kim gönlünde yer etti derseniz, elbette çoğu kişi gibi ben de Hülya derim...
54. Bölüm
Hülya ile iyi tanışmadık. Açık konuşmak gerekirse, ilk bölüm kendisinden nefret dahi ettim. Bir dizinin baş karakterinin nasıl böyle nefretlik olabileceğine de aklım ermemişti. Yaptığı her hareket, attığı her adım, ağzından çıkan her söz birine zarar veriyordu. Ona dair sevimli olan tek şey, Küçük Hülya haliydi. Ama zamanla o nefretlik kadının, nasıl hayran olunası bir Cevher'e dönüştüğünü izledik. Evet, yine etrafındakilere zarar verdiği oldu. Evet, insanların canını yine yaktı. Ve evet, onun için "Çok iyi biri" demek hâlâ imkansız. Ama bu yine de Hülya'yı deliler gibi sevdiğimiz gerçeğini asla değiştirmiyor... İçlerine zorla dahil olduğu Cevher ailesini, gün gelip düştükleri bataklıktan kurtaracak kişinin o olacağı kimin aklına gelirdi. Kim, o kötücül karakterin iyilik için de mücadele edeceğini düşünürdü ki?.. Hülya kusursuz olmadı ama çokça değişti. Değişirken de etrafındaki herkesi değiştirdi... Şimdiyse tek derdi iki kızı, oğlu ve kocasıyla mutlu bir ömür sürmek. Ve normalde finallere mutlu sonu yakıştırmam ama Hayat Şarkısı için, kesinlikle mutlu bir son gerek...
Tabi içime dert olan nokta, özellikle Cevherlerin düzlüğe çıkmasını sağladıktan sonra kimsenin Hülya'ya teşekkür ettiğini görmemek olmuştu. Bu kötü gidişat, Kerim tarafından şükür ki bozuldu. Geç kalmış ancak yerinde bir teşekkürdü. Kendini Cevherler için öylesi bir tehlikeye soktuktan sonra, hakkı herkesin ona minnet duyduğunu görmekti ama artık bununla da yetinmesini biliriz, ne yapalım... Aynı şeyi Hüseyin cephesinde de önemle bekliyordum ama o Hülya'yı psikiyatr arkadaşına yönlendirmekte buldu çareyi. Pardon da Hüseyin Cevher, Hülya eğer tehlikeye atlayan bir karakter olmasaydı; şimdi kasasında görüntü aradığı o odan hâlâ yerinde olacak mıydı? Tamam, yine yönlendir, bu huy pek de iyi değil. Lâkin öncesinde bir teşekkür ettiğini de görseydi gözlerimiz... Hülya elbette bu psikiyatr randevusunu olabildiğince komik ve eğlenceli bir hale soktu. Zorla gittiği randevuda, velisi dahi çağrıldı!.. Kerim'le gittikleri randevunun ucu kavgaya dayanmasa da olurdu sanki. Ama onları çekici kılan, aslında hiçbir konuda anlaşamamaları... Serkan Keskin'i dizide görmek ilaç gibi geldi bu arada, hoş gelmiş...
Bu psikiyatra ziyarete gitmesi gerekenlerden biri de kesinlikle Hatçe hala. Zira bir ara yumuşamış, bambaşka biri olmuşken, şimdi yeniden o eski yılan dilli kadına dönüşüverdi. Tabi bence onu psikiyatr paklamaz direkt kliniğe yatırmak lazım ama olsun, bir yerden başlamak gerek... Bayram Cevher'in bir oyun içerisinde olduğunu düşündüm geçtiğimiz bölüm. Süheyla'yı geri kazanmak için onu kıskandırmak, mantıklı bir yaklaşım olabilirdi. Ama bu bölüm meselenin resmen suyu çıktı. Bir ara Hatçe'yi dizginledi gibi ama yine konu döndü dolaştı, imam nikahı noktasına kadar geldi. Açıkçası bu kısımdan sonrasını anlamadım. Oyun mu, gerçek mi zerre fikrim yok. Eğer kalkıp da Süheyla baskına gelmeseydi Bayram Cevher ciddi ciddi o kadınla imam nikahı kıyar mıydı; kıyar gibiydi. Şaka olarak başlayıp, sonra anlaşılmaz bir şekilde kakaya dönen girişimler vardır ya, bu da resmen onlardan biri oldu... Süheyla'nın baskını yerindeydi, bakalım Bayram Cevher şimdi ne yapacak. Süheyla şu durumda ciddi ciddi boşanma adımı atsa kim kızabilir ki?.. Şahsen şimdiye kadar ki tüm tavrının biraz blöf olduğunu düşünüyorum. Ancak, bundan sonrası nasıl ilerler bilemedim. Muhtemelen onların barışmasını finale saklayacak, pek sevgili Mahinur Ergun...
Yeniden evlenme meselesine herkes haklı olarak, sert tepki gösterdi. Kerim'in tepkisi özellikle, Hülya'ya sadakâti noktasında da oldukça ikna edici olsa da, aynını Hüseyin için söylemem çok zor. Daha Zeynep'le evliyken Melek'le bir aşkın içerisine düşmemiş, onu boşamaya çıkmamış gibi şimdi babasına akıl vermesi de ayrıca çok komikti. Onun her karşı çıkışında gözümün önünde, Zeynep'e yaşattıkları belirdi bölüm boyunca. Kabul ediyorum, o zaman katlanılmaz bir karakter olduğu için durumuna hiç üzülmüyordum ama bu yine de aldatıldığı ve hor görüldüğü gerçeğini değiştirmiyor Zeynep'in. Yani iğneyi insanın önce kendisine batırması şart. Hüseyin'in geçmiş defterleri önüne döküp, bir daha Zeynep'e aynı muameleyi reva görmemesi de şart. İşte o zaman ancak babasına karşı çıkışını samimi bulabilirim. Hazır şimdi ikinci kez de baba olacakken, sadık eş olmaktan dilerim hiç vazgeçmesin. Pek tabi Zeynep de, mükemmel dönüşümünü hiç bozmasın... Bir de mümkünse çocukları erkek olsun da, büyüğünde az babasının burnunu sürtsün...
Şahane bir aile oldular. Bahar'ın gelmesiyle durum daha da renkli bir hale geldi. Ve o evi hiç ama hiç sevemesem de, içinde yaşanan, Hülya'nın başı çektiği komik maceralar sebebiyle uzun süre pas atılmadığında gözüm arıyor ne yalan söyleyeyim. Bana kalsa onları eskisi gibi Cevher malikanesinde görmeyi hâlâ isterim tabi ama Hülya neredeyse kalbim kesinlikle orada benim!.. Bu taşınmanın iyi yanı Kerim'le daha sık aşk tazelemeye başlamaları oldu. Mutfak maceraları da, her ne kadar bir ara suyu çıksa da yanında eğlencesiydi. Tabi şimdi Ali yapıyor yemekleri de, evdeki her iş gibi. Ama Hülya'nın ona neden bu kadar sert davrandığını tam olarak kavrayabilmiş değilim. Çok iyi ütü yapması mı mesele, elinin lezzetli olması mı, az dik burunlu gözükmesi mi çözemedim. Hani bir yerden sonra komik de gelmiyor, artık en azından azalmasını isterim. Bu çocuğun onun gözüne girmek için daha ne yapması lazım, bilemedim... Bir de Bahar sen ne kadar tatlı bir şeysin yahu, tok evin aç kedisi misali ne zaman görsek bir şey yiyor fıstık. Annesi yakında müdahale edip de, fit olsun diye aç bırakmasa bari kızını...
Hülya'ya haklı olarak kızan Mahir'in, bölümün sonunda nihayet barışmaya yanaşması şahaneydi. Ayrıca bu bölüm onun Kaya ile sahneleri de ayrı şahaneydi. İkisinin de kalbindeki yaraları, aşk acılarını, dost kazıklarını dinledik. Ama belirtmek zorundayım o dans sahnesinde çok ama çok sıkıldım!.. Bir ara hiç bitmeyecek dahi sandım. Sağolsun, Ceylan içeriden yetişti de bitirdiler nihayetinde... Mahir'in bu saatten sonra İpek'le yeniden bir olabilmesi mümkün mü bilemiyorum ama Kaya'nın kesinlikle sonunda bir evlilik yaptığını görmek isterim. Hülya'nın çocukların bakıcısıyla mutlu bir yuvası olsun. Kalbi çocukluğundan beri büyük bir aşkla kor olmuş, uğruna yaşamadığı da kalmamış; bari sonunda tamamen mutlu olduğunu görelim. Pek tabi Mahir de hak ediyor mutlu olmayı ama Kaya bir başka hak ediyor yahu...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder