Mutlu olmayı arzulamak suç olmasa gerek? Kim mutlu olmak istedi diye cezalandırılabilir ki? Kim koca bir hayatı sırf ailesine kavuşmak arzusuyla yaşadığı için haksızdır? Kim koca bir hayatı sırf kardeşini bulmak için karartmayı göze alabilir? Kim, bu kadar cesurken payına mutsuzluk düşebilir? Bu kadarı biraz fazla olmaz mı? Mutlu olmak için 38 hafta boyunca didinmiş iki kardeşe, hüzünlü bir son mu revadır? Lütfen olmasın. Eğer olursa da benim için final, 38. bölümdür. 39. bölümü izlemedim varsayarım...
38. Bölüm
İçerde'nin şu zamana kadar izlediğimiz en güzel bölümüydü diyebilirim, 38 için. Her anlamda hem de. Ters köşeleri de, komedisi de, dramı da güzel harmanlanmıştı. Ve açıkçası final bölümünün bu bölüm olmasını isterdim. Ondan ki çokça korkuyorum şimdi final için. Bu bölümün ardından iyi bir son gelmez gibi. Hele de gelen ilk sahneyi izledikten sonra... Tabi ben Mert değil de Sarp'ın öleceğini düşünenlerdenim... Neyse, bölüme bakalım da haftaya anlayacağız nasılsa... Mert'in, Füsun'la buluşmasını Celal'in göreceği çok belliydi. Geçen bölüm yorumumda da dediğim gibi, kamera gerisin geriye bir yolculuğa çıktığında direkt dedim; "Celal orada" diye. Yeşim'e ikinci kez vurmak istediğinde o tokadı önlemesi bir nebze de, bunun bir hata olduğu yönünde çıkışması muhtemelen Mert'e karşı şüpheye düşürdü Celal'i. Ardından gelen takip bu trajediyi hazırladı. Nasıl bir gözü dönmüşlük ki, yıllarca eziyet çektirdiğin bu insanların mutlu olmasına tahammül dahi edemiyorsun Celal? Ne demek tüm adamlarını toplamak, ne demek Sarpları öldürmek?.. Son anda polislerin gelmesi iyi bir detaydı. En azından lüzumsuz bir trajedi önlendi. Lâkin, geç de olsa tehlike zuhur etti...
Ailesinden kopartmışsın, yıllarca bir yalanla kandırmışsın; abisini öldürmesi için direktif dahi vermişsin. Ve şimdi hâlâ, kendini değil de onu suçlu görüyorsun. Aklında hâlâ sen onu yetiştirmiş, bu zamana getirmiş kişi; o ise sana ihanet eden bir hayırsız! Bu kafadan gerçekten ben de istiyorum. En azından bu kadar çok dert edinmemiş olurdum... Celal'in bunadığını tahmin etmek hiç de güç değil. Lâkin bu bunamış kötülüğe yaratılan sonun, son olmadığını görmek kendi adıma gerçekten üzücü... Gerçeği öğrendikten sonra tavrındaki değişim aslında pek gözardı edilebilecek gibi değildi. Bir şekilde Mert'in durumu çakozlamasını beklerdim-ki, Mustafa ile kurduğu dümen de sanki bu ihtimali es geçmediğini gösterdi. Ancak beni en çok şaşırtan Davut cephesinde oldu. O duygusuz, nobran, tek derdi Celal ne isterse onu yapmak olan adamın sanki başka bir tarafını gördük Umut gerçeğini öğrenmesi ardından. Tabi uzun vadede bir çözüme gebe olduğunu düşünmüyorum bu anlık değişimin. Hele de gelecek bölümden gelen ilk sahneyi izledikten sonra. Eğer o sneak peek'i izlememiş olsak, Davut'un taraf değiştiğini dahi düşünürdüm. Ancak Celal'i öldü gösterip, kaçırabilecek etrafındaki tek kişi ondan başkası değil artık. Mâlum, Alyanak yeniden ihanet etti...
Alyanak'ı ilk bölümlerde çok da sevdiğimi söyleyemem. Sarp'tan ilk kuşkulananlardan biri olması, Celal'in gözünü açmaya çalışması ve hatta Mestan'ı öldürüp suçu onun üzerine atması derken; bunun için bir çok sebep vardı. Ancak ne zaman ki karakter tatlı bir rüzgarla değişmeye başladı, ben de kendisine sevgi beslemeye başladım. Tabi hâlâ tam olarak güvenilmez bir adam olduğunu düşünüyorum. Lâkin, Sarp'la Umut'un ölümüne müsaade etmemesi güzeldi. Tabi asıl derdi onları kurtarmak değil, Celal'i bitirmekti. Polisle o mu anlaştı, bir şekilde onları mekana o mu çağırdı, fikir tamamen Coşkun'un ya da Yeşim'in mi bilemiyorum ama eğer Alyanak o kurşunları silahtan çıkartmamış olsaydı; şimdi her şey bambaşka olacaktı. Yani altın vuruş tamamen ona ait. Güzel bir ihanet ve ardından gelen başarılı bir zafer. Günün sonunda arzu ettiği her şeye kavuşmuş mu olur, yoksa eceli mi bulur; onu da bilemem...
Yeşim şüphesiz büyük bir hayâl kırıklığı oldu. Yılmaz kardeşler seni oğluna kavuşturmak için uğraşırken sen, onları ateşe atmanın peşindesin. Hani bu pek yenilir yutulur bir şey değil. Ancak, yaptığı hatanın farkına varmış olmasıysa güzeldi. Hele de bu gerçeği yüzüne Coşkun'un çarpması aşırı fantastikti. Yana yakına kaçtığı kardeşlerin, şimdi en büyük savunucusu kendisi!.. Gerçekten hastasıyım. Mustafa'nın kaçışına yardım ettiği sahnede ise karakter yeniden devleşti. Geçmişte nasıl bir adam olursa olsun ben Coşkun'u seviyorum. Onu izlemek büyük bir keyif ve son kertede yine kazanan tarafta olması güzel... Kahvesine katılan uyku ilacı ile neye uğradığını şaşıran Sarp'ı ele geçirmek zor değildi. Mert'in, Mustafa'yı kaçırmak isterken pusuya yatmış Celal'e yakalanması da keza. İkisi de iyi niyetlerinin kurbanı oldu. Ancak güzel tezgahladıkları, "Ya her şey ters giderse?" plânlarının tıkır tıkır işlemesi ölümden son ana kadar ikisini de kurtarmayı başardı.
Bu sahneler ise dizi tarihinin en keyifli sahnelerinden birisi olabilir. İçinde bulundukları tüm psikolojik baskıya ve ölüm tehlikesine karşı her an Celal ile alay edebilmeleri, onu etkisiz kılan ve mantığını zorlayan en önemli şeydi bana göre. Biliyoruz ki Celal aslında hiç de zeki bir karakter değil. Yanında güvendiği adamlar olmadan aslında bir hiç. Sarp ve Mert'in desteğini çekmesi ve destek verdikleri sürede de Celal'in tüm beyin kıvrımlarını didik didik çözmeleri; nasıl bir ters köşe yaratmayı arzularsa arzulasın onu faka basmaktan alıkoyamadı. Hele Mert'in gazıyla Yusuf'u öldürdüğünü gururla haykırması bambaşka bir zaferdi. Adam nasıl ambale olduysa o an, direkt kendi sonunu hazırlamış oldu. Dışarıda her şeyi dinleyen yeni emniyet amiri ve Yusuf müdürün alık ekibi de bir zahmet o andan sonra üzerilerine düşeni yaptı. Celal'i kelepçeleme şerefini Sarp'a vermeleri ise güzel detaydı. Eğer karakter ölmezse, polis olarak izleyeceğiz demektir onu en sonunda. Nasıl dizinin başında resmen polisse, şimdi en sonunda da polis olduğunu görmek hakkımız; yinelemek isterim...
Bunu son haftada da, bıkmadan usanmadan yazacağım. Bu diziyi bu zamana kadar izlememin sebebi tamamen şahane performanslar. Ha bir de belki, bir kere hakkında yazmaya başlamış olmam. O senaryoyla şimdiye izlemeyi kırk kere bırakmam lazımdı normal şartlarda. -Tabi son iki haftadır iyi bölümler yazıldığını söylemezsem, haksızlık olur- Çağatay Ulusoy ve Aras Bulut İynemli özellikle her bölüm çıtayı biraz daha yukarı çekmekte. Bu bölüm de, Celal'le dalga geçtikleri her sahnede biraz daha devleştiler. Hele Aras Bulut İynemli'nin mimik kullanımında çığır açtığı fare taklidini gün boyu kaç kere izlediğimi hatırlamıyorum bile. Yani ne olursa olsun, İçerde her daim bu noktasıyla hatırlanacak. İki oyuncunun nasıl da her hafta biraz daha devleştiğini düşündürtecek. -Kadrodaki usta isimleri saymıyorum bile. Zira, övmek haddime değil- Bu yanıyla da hiç fena değil. Ama en iyi şekilde hatırlanması arzulanıyorsa, çözümü basit. Mutlu bir son yazılmış olsun. 38 hafta boyu kan kusturulan karakterlere, 39. haftada da aynı sonu reva görmeyin. Çok mu şey istiyoruz yahu?..
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder