Hayâller... İnsanoğlu düşlemeden yapamaz. Hangi adımı atacak olursa olsun, karşısına ne çıkacağını muhakkak geçirir gözlerinin önünden. Nasıl bir zorluğun içerisinde olursa olsun kurtuluşu, hayâl etmekte bulur. Geleceğine hayâlleriyle şekil verir kimi zaman. Kimi zaman çok uzak ihtimal olsa da, insanı o ihtimale hayâlleri ve o hayâl uğruna yaptıkları ulaştırır... İnsanoğlu hayâl etmeyi seviyor. Gerçekleşsin ya da gerçekleşmesin, insana umut gerekiyor... Nazlı'nın hayâli de böyle. Ulaşılamaz değil ama yolu çetrefilliklerle dolu. Dikkatli yürümesi, tökezlememesi için çaba sarf etmesi gerekmekte. Ve daha çok çalışıp, kendini kanıtlaması da. Peki yanında bir de aşk fena mı olur? Bence asla!.. İşte Dolunay da aşkla, hayâlin harmanlandığı böyle bir macera...
Kemik kadro ve teknik ekip
Dizinin kemik kadrosu Özge Gürel (Nazlı), Can Yaman (Ferit), Hakan Kurtaş (Deniz), Necip Memili (Hakan), Öznur Serçeler (Fatoş), İlayda Akdoğan (Asuman), Türkü Turan (Alya), Alara Bozbey (Nilüfer), Balamir Evren (Engin), Berk Yaygın (Tarık), Özlem Türay (İkbal), Alihan Türkdemir (Bulut), Yeşim Gül (Leman), Irmak Ünal (Zeynep) ve Mert Yavuzcan'dan (Demir) oluşmakta. No Dokuz'un yapımcılığını üstlendiği Dolunay'ın yönetmen koltuğunda Çağrı Bayrak otururken, senaryosu Ayşen Günsu Teker, Fikret Bekler ve Elif Özsüt'e emanet...
Her insanın idealleri vardır ama uğruna her şeye katlanılır mı?
İdealleri uğruna çalışıp çabalayan, hem kardeşiyle hem de az biraz parasızlıkla sınanan tatlı mı tatlı bir gastronomi öğrencisi; Nazlı. Gülüşünde dahi etrafa neşe saçan pozitif bir enerji varken, çevresindeki erkekleri etkilememesi imkansız. Tabi onun ne aşkta ne de meşkte gözü var. Tek derdi iyi bir aşçı olabilmek ve çok ilgili olduğu Japon mutfağına sahip bir restoran açmak. Elbette yeteneği de cabası. Boş isteklerle karşımıza çıkmış bir karakter yok. Bu uğurda başına neler geleceğiyse, şimdilik muallâk... Başlarda empati yapmaya çalıştığım, ancak birkaç zaman sonra sinirlerimin tepeme çıkmasını engelleyemediğim bir karakter; Ferit. Çok çalışkan, idealist, elini attığı her konuyu sorunsuz çözüme kavuşturan bir yapıya sahip. Ama tüm bu özelliklerini gölgeleyecek bir kibri var ki, evlerden ırak. En azından bölümün sonuna doğru az biraz bu kibrinin, her konuda en iyisini bilirim halinin ve sürekli insanları düzeltme eğiliminin altında ne yattığını öğrenmek isterdim ama öğrenemedik. Bu da karaktere daha da sinir olarak bölümü tamamlamamıza sebep oldu. Yağmurlu günde dahi su verilmez tipler vardır ya, benim için de Ferit tam olarak öyle. Şu saatten sonra bu halinin sebebinin çok güçlü çıkması lazım, yoksa zinhar sevemeyeceğim gibi. Hatta şimdiden Nazlı için savaşacağı çokça belli olan Deniz'in tarafını tutuyorum bile diyebilirim...
Ne umdu, ne buldu...
Nazlı'nın para kazanmak için kabul ettiği aşcılık, aslında başında pek de korkutucu değildi. Her ne kadar Ferit'in asistanı, en az patronu kadar kibirli olsa da; insan, "En fazla ne olabilir ki?" der yani. Bir de biliyorsunuz, genelde kraldan çok kralcı davranılır bu konularda. Nazlı da belki "Ferit bey bu kadar da nobran biri değildir" diye düşünmüştür. Nitekim, bir çerçevede asılı duran resimdeki yaşlı kişiyi o zannederek; bu yöndeki fikrimi de pekiştirmiş oldu. Yoksa yani ne verirlerse versinler insan böyle bir kibre kolay kolay katlanamaz bence. Nazlı da sonradan pişman oldu gibi ama iş işten geçmişti. Hem de o gizli sürtüşme hali, gayet neşeliydi. Ferit'le empati yaptığım anları da o sahneler oluşturuyor işte.
Bunu övünerek söylemiyorum ama obsesif bir kişiliğe sahibim ve aynı zamanda simetri takıntım da var. Yani bir şeyin nerede ve nasıl durmasını istiyorsam, o orada öyle durmalı. Yerinden kımıldadığı anda, başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissettiğim dahi oluyor. Bundan sebep karakterin kurduğu kendi düzenini her gün bozulmuş vaziyette görmesi ve buna gerilmesine kesinlikle laf edemeyeceğim. Post-it takıntısı da, tamamen başkasından emir ya da fikir almaya alışık olmamakla ilgili. Orada öneri dahi yazıyor olsa, onun için bu koruma alanını delip geçmek demek. Tepki göstermesi de kendince yerinde. Nazlı'nın onun inadına durumu abartması ise yalan söylemeyeceğim çokça komikti. Başıma gelse çıldırırım ayrı şey lâkin, başkasına olunca insan çok da etkilenmiyor neticede... İşte Ferit'le empatim buraya kadar sürdü. Zaten Nazlı da bir yerden sonra savaşmayı bıraktı; en azından post-itler artık, balonlarla havada asılıydı...
Eleştiri-yorum-
Asıl karşılaşmadan bir önceki karşılaşmalarına gerek var mıydı bilemiyorum. Hikâyeye dair okuduklarımda daha önce habersiz karşılaşacakları yazıyordu ama ben o karşılaşmanın biraz daha 'çatışmasız' olmasını isterdim. Bir de tam da bölümün sonunda ima edildiği gibi 'para'ya ilk gönderme de orada olmasa olurdu. Ama yazılmış işte... Evdeki ilk karşılaşmaları ise gayet tatlıydı. O birbirlerinden haberlerinin olmadığı, şansa tam vaktinde gözden kayboldukları anlar serisi iyi dizayn edilmiş. Ardından keskin bir karşılaşma ve ta da! İlk görüşte, büyük bir hoşlantının kapısı aralandı. Bu an, diğer karşılaşmalarındaki gibi sönük bir gerilime dayanmıyordu çünkü. Tabi takıldığım şey eve gittiğinde Nazlı'nın, "Az daha kafama elindekini indirecekti" demesi oldu. Halbuki Ferit'in elinde kılıç benzeri bir silah vardı. Yani pek kafaya indirmelik değil de, ciğer deşmelik. Buna da neden takıldım bilmem, not düşeyim dedim... Her ne kadar istemediği şeyleri dayatsa ve post-it inadıyla çıldırtsa da, Nazlı'nın iyi bir aşçı olması kurtarıcı oldu. Birbirlerini artık biliyor oldukları andan sonrası ise tamamen Nazlı'nın koca yüreği ve inanılmaz sabrıyla alâkalı. Ben olsam elime geçirdiğim sert bir cismi asıl onun kafasına indirir, arkama bakmadan uzaklaşırdım...
Durum sadece bununla sınırlı değil. Kardeşinin her şeyi mahvetmesi, eve girdiği andan itibaren başladı. Başlarda gayet sevimli resmedilen karakterin altından bir hilkat garibesi çıkması ise benim için hayâl kırıklığıydı. Ablasının onca fedakârlığına, onca yaptığına ve her akşam eve gelip de Ferit'in nasıl biri olduğunu anlatmasına rağmen, adamın evine girip gezmeye çıkması ve hatta özel bir eşyasını da alıp cebine atması fecaat. Diyorum ya, Nazlı çok sabırlı birisi. Asuman'ı da o sabırlı hali şımartmış besbelli... Hadi o da neyse, bir şekilde yerine koyulur. Peki ya, ön yargıyla bozulan imaj? O bir daha nasıl düzeltilir?.. Karakterin en büyük çelmesi, ilk bölümden bu oldu ablasına. Yaşlı, zengin adamlarla parası için gönül eğlendirme merakı, Nazlı'nın onun nereye gittiğini merak edip peşinden gitmesi, oradan alması ama Ferit'in arkadaşı Engin'in bu anları görmesi; daha sonra Nazlı'yı tekrar gördüğünde hemen saçma bir mantık zinciri kurup Ferit'i doldurması derken, işler tam bir çorba halini aldı. Ferit'in kibirli, çok bilmiş kişiliğiyle bu durum birleştiğinde de ortada büyük bir fecaat belirdi. Tabi ben Nazlı'nın tokatı indirip orayı terk etmesini beklerdim ama gelecek bölüm, yarı çıplak yatağında buluyor kendisini... Alkollü halinin getirdiği bir sorunu izleyeceğiz anlaşılan. Tabi Ferit'in gece söylediklerini unutup, yattıklarını düşündüğü için kafasını duvarlara vurmak isteyecek mi sonradan merak etmiyor değilim. Göreceğiz...
İki başrol...
Özge Gürel, ekranda her daim olması gereken o pozitif yüklü oyunculardan birisi. İnsanda istemsiz bir mutluluk hissi uyandırmakta. Kiraz Mevsimi ile kendisini tanıdım ve benim için yeri o sebeple ayrıdır. Nazlı her ne kadar diğer giydikleri gibi naif olsa da, bu sefer daha güçlü bir karakter var karşımızda. Ve o da üstüne çok yakıştırmış. Emeğine, kumaşına sağlık... Can Yaman'ı, İnadına Aşk'ta keşfettim ve oradaki karakteri yine sinir edici olsa da insanı kendine deli gibi çekmekteydi. Lâkin bu sefer öyle bir karakter giymiş ki, insanın delirmemesi içten bile değil. Elle tutulur hiçbir yanı da yok. Onun performansının iyiliği tabi bizi bu derece karakterden soğutan. Ama ben bu kadar da soğumak taraftarı değilim. Dilerim, biraz olsun düzelir. Kendisinin de emeğine sağlık...
Bitirirken...
Dolunay, ahım şahım diyemem ama keyifli bir başlangıç yaptı. Yaz boyu severek izleyeceğimi düşünüyorum. Ferit'in, Nazlı'nın kişiliğinin getirisiyle daha farklı bir adama dönüşme serüvenini de ayrıca çok merak ediyorum. Sırf onun için dahi izleyebilirim. Bakalım, neler neler olacak bundan sonrasında. Hayatımıza hoş geldin, Dolunay. Bol şans ve reytingler!..
Beklenen Kral
Ben, feminist biri olarak, o son sahneden sonra o diziyi başlamadan bitirdim kafamda. En azından kız karakter ufo görmüş masum köylü gibi Ferit'e bakmayıp da tokadı yüzünde patlatsaydı bir şans verebilirdim. Ancak, fragmandan da anlaşılacağı üzere, bırakın tokadı, adamın evinde sabahlamış.
YanıtlaSilBüyük ihtimal ikinci bölümde o Asuman'ın çaldığı eşya yüzünden Ferit Nazlı'yı kovacak. Bu hikâyeleri çok gördük. Ayrıca şu 'başrol kızın yakışıklı erkek sever en yakın arkadaşı' tiplemesi beni bunalttı. Her dizi de bu tipleme var. Geçen ki Ateşböceği'nde de Gül denen kız öyleydi.
Korede bu sezon epey tutulan my secret romance'a epey benziyor. Zengin erkek, özel aşçısı kız aşkı. Yalnız orada olaylar one night stand ile başlıyor.
YanıtlaSil