Zorla hiçbir şey elde edilmiyor. Edildiğinin sanıldığı her seferin sonunda da büyük bir hüsran bekliyor. Kaçınılmaz sona, aslında zorlayarak daha çabuk ulaşılıyor... İnsan doğası gereği özgür olmayı sever. Özgürce yaşamayı, özgürce hareket etmeyi, özgürce kararlar vermeyi... Yine insan, çoğu zaman bu özgürlüğü yanlış yorumlar, yanlış şekilde ulaşmaya çalışır. Sonunda 'o an' istediği gibi özgür olduğundaysa, sadece büyük bir boşluğa düşer. Zira her özgürlük, kurtuluş demek değildir. Hele de ucunda kolay kolay dindirilemeyecek dev bir aşk varsa...
10. Bölüm
Nazlı ile Ferit arasındaki aşkı anlamak için alim olmaya gerek yok. Ayan beyan ortada ve ikilinin birbirine karşı sergilediği her hareket bu aşkı daha da içinden çıkılmaz bir hale sürüklemekten başka bir işe yaramıyor. İşin kötü tarafı, pes etmemeleri. Kafalarına koyduklarını elde edene kadar durmadan mücadele etmeleri. Aşkla delicesine yanıyorken, aşktan kaçmaya çalışmaları... Bu noktada Nazlı daha çok suçlu. Her hafta aynı şeyleri yazıyor olmaktan yana oldukça dertliyim ancak, Asuman'ın yaptığı sebep sürdürdüğü bu istifa inadının kendisinden başka kaybedeni yoktu. Ferit onu kazanmak için elinden geleni yapıyorken hem de... Tamam, bir yerden sonra o da çığırından çıktı. Nazlı'yı çıldırtmak için de uğraştı ama bu savaşı ilk kim başlattı? Elbette Nazlı!..
"İnadım inat" olmanın kimseye faydası dokunmamıştır. İlla bir şekilde yara alırsın. Geri dönüşü olmayan yollara saptığın da çok olur. Nazlı'nın bu bölümün sonunda başına gelenler gibi... Hatırlarsanız geçtiğimiz bölüm iki yerde birlikte çalışmanın hayâlindeki restoranı açmakta kendisine çok yarayacağından bahsettikten kısa süre sonra, o arada hiçbir şey olmamışken birden Ferit'in yanından ayrılmaya karar verdi. Ardından da istifa etti. Ferit'in onu kaybetmemek için verdiği mücadeleyi de özgürlüğüne ket vurma olarak yorumladı. Aslında öyle miydi? Elbette değildi. Ferit de Nazlı'nın bir şeyler sakladığını biliyor. O sakladığı şeyden ötürü, kendisinden uzak durmaya çalıştığını da ayrıca. Asuman'ı hemen hedef tahtasına koyması da, ne kadar zeki bir adam olduğunun kanıtı. Doğru sonuca ulaşamadı ama Nazlı'nın bu aşktan neden vazgeçtiğini yakaladı. İşte orada Nazlı'ya dank etmesini isterdim. Elbette etmedi. Etmediği gibi, bir de savaş zırhlılarını kuşandı...
Eğlenceli sahnelerdi inkâr etmeyeceğim. Açık konuşmak gerekirse, Nazlı ile Ferit'in yan yana sahnelerini izlemeyi oldukça seviyorum. Tatlı bir sürtüşme halinde olduklarında, daha da keyifli oluyor her şey. Ama dönüp dolaşıp sonuca ulaştığımızda pembe toz bulutları gibi, o güzel sahneler de sağa sola uçuşuyor... Nazlı, gerçekten istemediği halde Ferit'ten uzak duruyor; Ferit vurdumduymaz patron edasında onu kaybetmemek için çabalıyor. Ve sonucunda pes eden taraf da o oluyor... Yani yazının giriş cümlesine geliyoruz; "Zorla hiçbir şey elde edilmiyor". O seni isterse, bıraktığın yerde seni bekliyor olur zaten. Hem de daha büyük bir şevkle... Bu Nazlı'da da vuku bulabilir mi bilmem. Bildiğim bir şey var ki, o da Ferit'in sözleşmeyi yırtarak çok güzel bir şey yaptığı...
Onu bu karara iteleyen Deniz'le sahnesi her ne kadar az biraz sinirimi bozsa da, aldığı kararı destekliyorum. Nazlı'ya 'dank' etmesi gerekiyordu, şimdi eder sanıyorum. Deniz de istemeden Ferit'e çalışmış olur böylece. Öğrendiğinde kafasını duvarlara vurur mu bilmiyorum lâkin, artık daha fazla rayından sapmamasını umuyorum. Son kertede, Demet'in lehine oy verecek kadar kinlenmiş olmasını da yakıştıramıyorum. Ne olursa olsun, iyi insan olarak kalabilmesi gerektiğine inanıyorum. Zira bizim tanıdığımız Deniz öyle biriydi. Son üç bölümdür izlediğimiz kişi, o Deniz kesinlikle değil...
Bu bölüm iyi bir şey yaptı, Alya ile bozuk olan arasını düzeltti. Buna sevindim. İkisinin tekrardan aşka düşmesini de pek isterim ama uzun vadede pek mümkün görünmüyor. Şahsen az biraz gurur varsa Alya'da, Deniz meyletse dahi burnunu sürtmeden kaptırmamalı kendini yeniden. Yoksa kasetin tekrardan başa sarması uzun sürmez. Klişe bir söz ama olabildiğince gerçekçi de; 'kaçan kovalanır' neticede... Kendisine Fatoş'u örnek alsın mesela. Engin hiçbir şey yokken ortada Fatoş kendini iki geri çekince, birden peşinde koşmaya başladı bu bölüm. Ama Tarık'a büyük bir haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Hatta direkt Fatoş tarafından... Gidip de söylemesi gerekir miydi, Engin'le sevgili olmaya başladıklarını? Bunca zaman sanki anlamadı mı adamın kendisine meylettiğini?.. Ah Fatoş, bunu sana hiç ama hiç yakıştıramadım...
Dizide karakterlerimize yakıştıramadığım çok şey var. Hikâyenin işleyişinde de şikayet edilecek bir o kadar şey... Mesela, Bulut defteri neden kapandı hiç anlayamıyorum. Bu çocuğu sırf ona kalan mirası için iki insan evinde tutuyor. Nasıl kimse onu oradan kurtarmak için çaba sarf etmez yahu? Karakterin sahnesi olabildiğince azaldı zaten. Ama bu demek değil ki, konunun ondan tamamen uzaklaşması da yerinde. Ferit'in ofisinde avukatları toplamış, onu geri almak için neler yapabileceğini tartışması için masanın bir ucunda illa Bulut'un oturması gerekmiyor. Daha önce de yazmıştım, yazıyı bitirirken istemsizce yineleyeceğim; dizinin bir yerde ana dişlisi oyken, her olayın ondan bağımsız hareket etmesini aklım bir türlü almıyor...
Beklenen Kral
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder