Bazen neyi istediğimizi bilemiyoruz. Nasıl tatmin olacağımızı da. Şunu kabul edelim, doyumsuz varlıklarız. Hem de her konuda. Hiçbir şeyle yetinmeyi bilmiyor, dile getirmesek dahi iç geçiriyoruz. Çünkü, her şeyden çok çabuk sıkılıyoruz. Haklılıklarımız, tamamen yok olacak günahlarımız da bu sebeple zaman zaman heba oluyor. Biz değişmiyoruz ama herkesten değişmesini istiyoruz. Sonra dön başa tekrar, aynı mücadelenin içerisine savruluyoruz. Dedim ya, bazen neyi istediğimizi gerçekten bilmiyoruz... Tıpkı Pelin gibi. Siz kendisinin ne istediğini anlayabildiniz mi?..
21. Bölüm
Haklı bir karakterin nasıl haksızlığın nirvanasına çıktığını izledik bu bölümde. Geçtiğimiz bölüm başladığı işi bitirmek için gereken neyse yapacak, o da garantilendi. Başarılı olacak mı peki? Hiç sanmıyorum. Tabi tüm bunlar olurken, kafamın bir köşesine takılan bazı şeyler de yok değil yine. Pelin madem bu kadar cevval, madem bu kadar gözü kara, madem aradan geçen zaman Ferit'e olan hislerini değiştirmemiş; neden kendisine yapılan oyunu bozmak için şimdiye değin hiç mücadele etmemiş? Neden hiç Demet'ten intikam almaya çalışmamış? Neden, öylece bir gün Nazlı'nın mesaj atmasını beklemiş? İzlediğimiz karakterin dünü ve bugünü arasında tam bir uçurum var. Ortada büyük bir aşk olduğunu bile bile bu kadar gözünü karartan bu karakter, geçmişte üzerine atılan iftirayı ve lekeyi temizlemek için hiç mücadele etmeyen o karakter yani öyle mi? Geçiniz...
Zaman insanları değiştirir, evet. Zamanla insanlar hiç olmadıkları birine de dönüşebilir; ona da tamam. Lâkin tüm bunların Pelin için de geçerli olabilmesi için, herhangi birinin müdahale etmesine gereksinim duymadan ortaya çıkması gerekirdi. Nazlı'nın attığı mesaj sonrası gözünü karartınca, az biraz komik ve tutarsız oluyor doğrusu. Ama dizide tutarlı pek bir şey kalmadığını düşünürsek, kimse için pek bir sorun olduğunu sanmıyorum bu durumun... Çocuk meselesinin bir düzmece olduğunu öğrenmek bu fikrimi daha da pekiştirdi. Bir insan ya iyidir ya da kötüdür. Böyle keskin dönüşlere ne yazık ki gelemiyorum. Bugün "Ben senden çocuk aldırdım" diyen, yarın "Aldırmamıştım, bu bizim çocuğumuz Ferit" diye kapına dayanmakta gecikmeyecektir. "DNA testi diye bir şey var sende, Ferit yaptırır öğrenir gerçeği!" dediğinizi duyar gibi oldum. Ama ben de size Hakan'ı hatırlatırım. O DNA testini nasıl istediği sonuçta çıkarttırabileceğini de. Mâlum, bu karakterin yapabileceklerine senaristler tarafından şimdiye kadar bir sınır çizilmedi...
Yani demem o ki, Pelin suyu daha fazla bulandırmadan Nazlı ile Ferit'in ortak bir mücadeleye girişmesi şart. Kavga, dövüş ya da inatlaşmayla varacakları tek yer Pelin ile Hakan'ın istediği yer olur. Ondan sonrası da geri dönüşü olmayan kısıma tekabül ediyor zaten... Nazlı biraz daha anlayışlı davranırsa kendine yapar. Pelin'i Ferit çağırmadı nihayetinde, kendisi çağırdı. Kimseden aralarında eskiden ne yaşandığını öğrenmeye zahmet etmeyerek hem de. Asıl kızması gereken kişi kendisi. Ferit'in onu teselli etmesi gerekirken, Nazlı'nın kuyruğunu dik tutma mücadelesini izliyoruz... Fragman bu sürecin aşılacağını hissettirdiğinden umut verici. Yine de bir iki sahne yeterli değil, tutarlılık gerekli...
Köşeye sıkıştığında kaplana dönen karakterleri izlemeyi her zaman sevmişimdir. Ne yapacağı kestirilemez bir karakter olduğunda hele, daha da. Tabi sevmiyorsam işler biraz zorlaşıyor doğrusu. En azından içimden, "Helâl olsun be!" demek gelmiyor... Her zaman diyorum, Demet başına gelenlerin tamamını hak eden birisi. Ne bir eksik ne de fazla. Ondan sebep köşeye sıkışmasının da dert olduğunu düşünmüyorum. Ancak düşmanı bir yerde bizim de düşmanımız olduğundan, onu alt etmek için giriştiği mücadeleyi destekliyorum. Adli olarak bir delil niteliği taşıyor mu o ses kaydı bilemiyorum ama hiçbir şey yapmamaktan iyidir kayıt alması. Hakan'ın ne kadar leş bir insan olduğunun da açık belgesi. Tabi Ferit ya da Deniz'in eline geçmemesi lazım. Yoksa ikisinin de Hakan'ı öldürme girişiminde bulunacağı kesin. Tam da bundan, canına tak dediği ana kadar bu kaydı Demet'in kendine saklaması oldukça önemli. Ondan sonrası ise polisi ilgilendirir. Elbette her kötülüğü absorbe etmeyi başaran Hakan'ın, bu kayda da kolayca ulaşabilme ihtimali atlanmamalı...
Karakterlerin sürekli negatif bir değişim içerisinde olduğundan her hafta düzenli olarak bahsediyorum. Tek tek hepsine sirayet eden bu durum, şansa bakın ki bu hafta da Asuman'ı buldu. Şeytana pabucunu ters giydirecek potansiyeldeki kişiliği bir anda törpülendi ve bir sapığın evinde, mahsur kaldı. Gerçekten Asuman gibi birinin, o adamın niyetini en başından anlayamayacağını düşünen var mı? İlla Deniz'le onu sevgili yapmak için, karakteri bu kadar tutarsız yazmak gerekli mi? Deniz onu güç bir durumdan kurtardığında aşkları daha gerçekçi, birliktelikleri daha mı sağlam olacak yani? İnsan her geçen bölüm biraz daha hayret ediyor. Başka ne diyeyim ki...
Fatoş ile Tarık arasında bir aşkın yaşanamayacak olmasına üzülmedim. Fatoş iyi ki reddetti onu. Aralarındaki ilişkinin bu saatten sonra izlenecek bir yanı olmazdı. İkisi de komik olduğu için, belki keyifli anlar çıkardı ama onu dost kalarak da başarabilirler. Tabi kalabilirler mi, bilmem... Manami ile Tarık'ın bir aşka düşmesine ne derim? Nötrüm bu konuda. Tarık'ı kimse üzmesin, kafi. Dizinin en naif ve iyiliği hak eden karakteri o çünkü... Güzel bir bölüm izlediğimizi söylemem mümkün değil. Lâkin, ne olursa olsun çok başarılı performanslar izliyoruz ve diziyi izlemeye devam etmemin sebebi de bu. Yazılana katlanmak da ödeyecek bedeli olsun, artık ne yapalım...
Beklenen Kral
Bence Demet kaydi sadece Ferit ve Denize izletmek icin yazdi
YanıtlaSil